Tarih:

Paylaş:

Tarihten Günümüze Afganistan Göçleri ve Türk Asıllı Göçmenler

Benzer İçerikler

Son günlerde Türkiye’nin gündemini meşgul eden Afgan göçmenler konusu hakkında yoğun bir tartışma yaşanmaktadır. Türk toplumunun birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da ayrışarak birbirine tabana tabana zıt görüşleri savunmaya devam ettiği görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekileceğini açıklamasına müteakip Türkiye’ye yasa dışı yollarla giriş yapan Afgan göçmenlerin sayısında yaşanan artışa paralel olarak kamuoyunda Afgan göçmenlere karşı olumsuz tutum ve tepkilerin her geçen gün arttığı görülmektedir. Siyasi tartışmaların bir tarafa bırakılarak düzensiz göçmenler konusunun hem insani hem de güvenlik açısından değerlendirilmesini zaruri bir durumdur.

Aslında bugün yaşanan göçmen akını, Türkiye’nin kurulduğu ilk yıllardan beri zaman zaman yoğunlaşarak uğraşmak zorunda kaldığı önemli sorunlardan biridir. Türkiye; coğrafi konumu, tarihsel bağları ve demokratik yapısı nedeniyle özellikle Ortadoğulu göçmenler için hem bir çekim merkezi hem de Avrupa ülkelerine bir geçiş güzergâhı olarak görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu’nun (UNCHR) 2020 yılı Küresel Eğilimler Raporu’na göre Türkiye, son yedi yıldır dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Raporda yer alan son verilere göre, Türkiye’de yaklaşık %92’si Suriyeli olmak üzere toplamda 3,7 milyon mültecinin yaşadığı bildirilmektedir.[1]

Afganistan; coğrafi konumu, etnik yapısı ve sürekli yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle yüzyıllardır istikrarlı olarak göçmen üreten bir ülkedir. Yapılan çalışmalar, Afganların yüzyıllardır komşuları Pakistan ve İran’a göç ettiklerini göstermektedir. Tarihsel kimliği göçle özdeşleşen ülkenin yakın geçmişinde yaşanan en önemli kitlesel göç hareketi ise Sovyetler Birliği tarafından işgale uğradığında gerçekleşmiştir. 1979 yılındaki Sovyet işgaliyle başlayan kitlesel göç dalgası, 1990 senesine kadar devam etmiş ve Afganistan’dan kaçan milyonlarca göçmen  Pakistan ve İran’a sığınmıştır. 1990 yılına gelindiğinde ise komşu ülkelerdeki Afgan sığınmacıların sayısının altı milyonu aştığı hesaplanmıştır. Kaynaklarda tam sayı verilmemekle birlikte Sovyet işgalinin sona ermesiyle 1990 ile 1995 arasında çok sayıda göçmenin ülkesine geri döndüğü bildirilmektedir.[2]

1974 yılından beri resmi nüfus sayımı yapılamayan Afganistan’ın bugünkü nüfusunun 38 milyon olduğu tahmin edilmektedir.[3] Tarihi İpek Yolu’nun üzerinde bulunan Afganistan, bu nedenle tarih boyunca çok sayıda etnik gruba ev sahipliği yapmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 yılı verilerine göre, Afganistan nüfusunun %42’si Peştunlar, %27’si Tacikler, %9’u Özbekler, %9’u Hazaralar, %4’ü Aymaklar, %3’ü Türkmenler, %2’si Beluçlar ve %4’ü de diğer (Kazak, Kırgız vb.) etnik gruplardan oluşmaktadır. Toplam nüfusun %16-18’ini oluşturan Türk kökenli Afganların sayısı 6 milyonu aşmış durumdadır.[4]

Aslında Türkiye Afgan göçüyle resmi olarak ilk defa 1982 yılında tanışmıştır. Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi nedeniyle Pakistan’a sığınan 4.163 kişi 1982 yılında ülkemize yasal yollarla göç etmiş ve 39 yıldır Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşamını sürdürmektedir. Afganistan’da yaşayan Türklerin bir bölümünün akrabası olan Türkmen, Özbek, Kırgız ve Kazaklardan oluşan Türk soylu etnik grupların liderleri, 1981 yılının Mart ayında Türkiye’ye toplu olarak göç etmek için müracaat etmiş; fakat herhangi bir sonuç alamamıştır. İlk yurt dışı gezisini 22-27 Kasım 1981 tarihleri arasında Pakistan’a yapan dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, gazetecilerle birlikte Peşaver yakınlarındaki “Nasır Bagh” mülteci kampını ziyaret etmiş ve mülteciler arasında bulunan eski Afganistan milletvekili Türkmen lider Abdülkerim Mahdum’la görüşmüştür. Görüşme sonucunda mültecilerden Türk soylu olanların ülkemize kabul edilmesine karar verilerek bu konuda Pakistan’la resmi bir mutabakat imzalanmıştır.[5]

Türkiye, mülteci kamplarında zor şartlar altında bulunan Türk soylu mültecileri kabul ederek hem mültecilere hem de Pakistan’a yardım etmeyi amaçlamıştır. Aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası alanda ve dış Türkler üzerindeki itibarını arttırmayı da hedeflediği görülmüştür. O dönemde mevcut iskân kanunları yeterli olmadığı için “Afganistan’dan Pakistan’a Sığınan Türk Soylu Göçmenlerin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilerek, 2641 sayılı iskân kanunu olarak 19 Mart 1982 tarihinde resmi gazetede yayınlanmıştır. Bir defaya mahsus olarak uygulanacak şekilde çıkarılan bu yasaya göre, Türkiye’ye kabul edilmek için 31 Aralık 1982 tarihine kadar Türkiye’nin İslamabat Büyükelçiliği ve yetkili mercilere başvurmuş olmak zorunlu tutulmuştur. Böylece göçmenlerin üst sınırı 4.500 kişi olarak tespit edilmiştir. Farklı tarihlerde bu kanunun getirdiği imkânlardan faydalanmak isteyen mülteci başvuruları gerçekleşmiş; lakin mevzubahis başvurular reddedilmiştir.[6]

2641 sayılı kanun kapsamına girdiği tespit edilen toplam 4163 göçmen ise 3-24 Ağustos 1982 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tahsis edilen uçaklarla Karaiçi-İslamabad Havalimanlarından Adana Havalimanı’na taşınmıştır. Önce geçici iskân bölgelerine yerleştirilen göçmenler, aile ve akrabalık bütünlükleri bozulmadan Afganistan’da yaşadıkları bölge ve iklim koşulları ile meslek ve yetenekleri dikkate alınarak kalıcı konutların inşa edilmesine müteakip kesin iskân bölgelerine nakledilmiştir. Bu kapsamda Türkmenler (858 kişi) Tokat’a, Özbekler (1905 kişi) Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay’a Kırgızlar (1130 kişi) Van’a ve Kazaklar (270 kişi) da Kayseri’ye yerleştirilmiştir.[7]

Göçmenlerin yaşadıkları bölgeye ve Türkiye’ye entegrasyonlarının sağlanması için devletin göçmenlere konut, tarla ve hayvan dağıttığı, okuma-yazma ve meslek kazandırma kursları açtığı görülmektedir. Türkiye’de yaşadıkları yıllar içinde sayıları artan göçmenlerin çok büyük bir bölümü, kendileri için tahsis edilen yerlerde ikamet ederken; küçük bir bölümünün genellikle ekonomik nedenlerden ötürü Türkiye içinde tekrar göç ettiği görülmektedir. Kayseri’ye yerleştirilen ve ticaretle uğraşan Kazakların daha ilk yıllarda Kayseri’yi terk ettikleri anlaşılmıştır. Ekonomik nedenlerle İstanbul’a göç eden göçmenlerin çoğunun Zeytinburnu bölgesine yerleşerek dericilik sektöründe çalıştığı bildirilmiştir. Van Ulupamir Köyü’ne yerleştirilen ve günümüzde toplam sayıları 5 bini geçen Kırgızların bir bölümünün terör ve işsizlik nedeniyle Yozgat Yenifakılı, Ankara Çubuk ve Gölbaşı’na göç ettikleri öğrenilmiştir. Ovakent ve Ceylanpınar’a yerleştirilen ve sayıları 10 bine yaklaşan Özbekler ile Tokat’a yerleştirilen ve nüfusu 4 bini geçen Türkmenlerin homojen yapılarını korudukları tespit edilmiştir. Neredeyse tamamen Türkiye’ye entegre oldukları görülen Türk soylu göçmenlerin üçüncü kuşak bireylerinin büyük oranda yükseköğretim gördüğü ve zaman içinde devlet kadrolarında kaymakam, savcı, doktor ve subay önemli görevler almaya başladıkları görülmektedir.[8]

Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle planlayarak 1982 yılında gerçekleştirdiği Türk soylu Afgan göçmenlerin göç ve iskânı, sayının sınırlı tutulması, alınan tedbirler ve kültürel yakınlık nedeniyle başarılı olmuştur. Ancak bugün itibarıyla Türkiye, Afganistan’da yaşanan siyasi gelişmeler nedeniyle çok büyük bir göç tehlikesi altındadır. NATO’nun Afganistan’dan çekileceğinin açıklanmasıyla birlikte Taliban’ın ülkedeki eski gücünü yeniden tesis etmek için derhal harekete geçtiği ve 11 Ağustos 2021 itibariyle altı vilayet merkezinde kontrolü ele geçirdiği bildirilmektedir. Taliban, Afganistan’da şeriata dayalı bir yönetim kurmayı amaçlayan ve ülkedeki Peştunların büyük bir bölümü tarafından desteklenen bir harekettir. 1992 senesinde başlayan iç savaş nedeniyle 50 binin üzerinde insanın öldüğü ülkede, 1996-2001 yılları arasında Taliban’la savaşan Kuzey İttifakı üyesi etnik gruplar ve Taliban yönetimi altında yaşamak istemeyen halk panik halinde ülkeyi terk etmektedir. Çoğunluğu Tacikler, Özbekler ve Hazaralardan oluşan bu grubun toplam nüfusunun 15-20 milyon olduğu tahmin edilmektedir.[9]

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, 2020 yılı sonu itibarıyla Taliban nedeniyle Afganistan’da evini terk edenlerin sayısı yaklaşık 5 milyondur. IOM’un Afganistan’da evlerini terk eden vatandaşları izlediği Displacement Tracking Matrix (DMT) göstergelerine göre, her hafta 20-30 bin Afgan vatandaşı ve 600-700 Afgan aile yurtdışına kaçmaktadır. IOM Afganistan Acil Durum Yetkilisi Nick Bishop’a göre, NATO’nun ülkeden çekilmesi sebebiyle hızlanan göç bu şekilde devam ederse, 2021 yılı sonuna kadar 1,5 milyon Afgan, Batı ülkelerine göç etmiş olacaktır.[10]

Sonuç olarak, coğrafi konumu nedeniyle Avrupa ülkelerine gitmeye çalışan göçmenler için transit ülke konumunda bulunan Türkiye, bazı göçmenler için de hedef ülke konumundadır. Afganistan’ın komşuları olan İran ve Pakistan’ın Afgan göçmenlere karşı kötü davranışları ve Türkiye’ye geçişlerini kolaylaştırıcı tutumları devam ettiği sürece, Türkiye’ye gelen düzensiz göçmen sayısı da artacaktır. Avrupa Birliği’nin (AB) bu konudaki katı tutumu ve Türkiye’yle 18 Mart 2016 tarihinde imzaladığı Geri Kabul Anlaşması, düzensiz göçmen sorununda en büyük yükün Türkiye’nin omuzlarında kalmasına neden olmuştur. Halen Türkiye’deki toplam mülteci sayısının 3,7 milyon olduğu ve önümüzdeki dönemde gelmesi muhtemel göçmen sayısı düşünüldüğünde, karşılaşılacak tablonun durumu daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla medyada sürekli gündeme getirildiği gibi sınır güvenliğinin arttırılması, göç hareketini engellemek için yeterli olmayacaktır. Sorunun çözümü için vakit geçirmeksizin BM tarafından Afgan göçüne taraf ülkelerin ve AB’nin de katılacağı bir konferans düzenlenmeli ve bu kapsamda çeşitli tedbirler alınmalıdır.


[1] “Global Trends in 2020”, UNHCR, https://www.unhcr.org/60b638e37/unhcr-global-trends-2020, (Erişim Tarihi:12.08.2021).

[2] Stephen Castles-Mark J. Miller, Göçler Çağı-Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul  2008.

[3] “Afghanistan”, World Bank, https://www.worldbank.org/en/country/afghanistan, (Erişim Tarihi: 11.08.2021).

[4] Wiebke Lamer-Erin Foster, “Afghan Ethnic Groups: A Brief Investigation”, Civil-Military Fusion Centre, 2011.

[5] Emrullah Öztürk, Türk Asıllı Afgan Mültecilerinin 12 Eylül Dönemi’nde İskân ve İstihdamı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2014, s. 71-83.

[6] Aynı yer.

[7] Ali Rıza Şimşek, Ulupamir Kırgızlarında Sosyo-kültürel Değişim (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum 2019, s. 91-93.

[8] Aynı yer.

[9] “Afganistan Türkleri”, Türk Dünyası Birlik Platformu, https://www.turkdunyasibirlik.org/turk-dunyasi-topluluklari/afganistan-turkleri, (Erişim Tarihi: 12.08.2021).

[10] “Taliban’ın Etkisi Arttıkça Afganlar Ülkeyi Terk Ediyor”, Dünya, https://www.dunya.com/dunya/talibanin-etkisi-arttikca-afganlar-ulkeyi-terk-ediyor-haberi-628936, (Erişim Tarihi: 12.08.2021).

Dr. Ali Rıza ŞİMŞEK
Dr. Ali Rıza ŞİMŞEK
1976 yılında Ankara’da doğan Dr. Ali Rıza Şimşek, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 1998 yılında mezun oldu. 2006 yılında Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda hazırladığı “Osmanlı Ordusunda 18 ve 19.Yüzyıllarda Yapılan Islahat Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda Yabancı Uzmanların Rolü” başlıklı Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Şimşek, 2012 yılında Gazi Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı doktora programına kabul edildi. Ancak şark hizmeti nedeniyle eğitimine devam edemedi. 27 yıl muvazzaf olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) görev yapan Dr. Şimşek, bu sürecin 10 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Takım, Bölük ve Tabur Komutanı olarak Terörle Mücadele Harekâtına katıldı. 2010 yılında NATO-ISAF bünyesinde Afganistan’da görev yapan Şimşek, 2019 senesinde Atatürk Üniversitesi Genel Sosyoloji ve Metodoloji Anabilim Dalında “Ulupamir Kırgızlarında Sosyo-kültürel Değişim” başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. 2021 yılında kendi isteği üzerine Kd. Albay rütbesiyle TSK’dan emekli olan Dr. Şimşek, görev yaptığı süre boyunca 1 madalya, 6 Üstün Hizmet Ödülü ve 126 takdir belgesiyle taltif edilmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşayan Şimşek, Göç, Kültürel Değişim, Entegrasyon, Etnik Sosyoloji, Terör ve Kıbrıs konularında akademik çalışmalar yapmış ve bildiriler sunmuştur. İyi derecede İngilizce bilen Dr. Şimşek, evli ve iki çocuk babasıdır.