Avrupa

AB-Çin Görüşmesinde Nadir Elementler ve Ukrayna Savaşı

AB’nin Çin’e yönelik stratejik bağımlılığı, nadir elementler üzerinden jeopolitik bir kırılganlığa dönüşmektedir.
Çin’in Rusya’ya dolaylı desteği, AB-Çin ilişkilerinde diplomatik sınırları zorlayan yeni bir çatışma alanı yaratmaktadır.
Avrupa’nın stratejik özerklik hedefi hem iç politik uyumsuzluklarla hem de küresel güç rekabetinin baskısıyla sınanmaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

2 Temmuz 2025 tarihinde Brüksel’de gerçekleşen görüşme sonrasında Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın yaptığı açıklamalar, sadece diplomatik bir uyarı niteliği taşımakla kalmayıp aynı zamanda küresel güç mücadelesinin keskinleşen doğasına dair önemli ipuçları sunmaktadır.[1] Çinli firmaların Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına verdiği dolaylı destekle ilgili endişelerini dile getiren Kallas, aynı zamanda Çin’in nadir toprak elementlerinin ihracatına yönelik uyguladığı kısıtlamalara son vermesi gerektiğini belirterek Avrupa’nın stratejik kırılganlıklarını doğrudan gündeme taşımıştır.

AB’nin Çin’e yönelik bu açık uyarısı, iki ayrı ama birbirini besleyen güvenlik endişesini barındırmaktadır. Bunlardan ilki, Çinli şirketlerin Rusya’ya askeri ya da teknolojik destek sağladığına dair artan iddialar ve bu desteğin Avrupa güvenliği üzerindeki etkisidir. İkinci unsur ise küresel teknolojik üretimin merkezinde yer alan nadir toprak elementlerinin Çin kontrolünde olması ve bu stratejik materyallerin ihracatının sınırlanmasının, Avrupa’nın yeşil dönüşüm ve savunma sanayisi başta olmak üzere birçok sektörde darboğaza neden olabileceği gerçeğidir. Her iki tehdit de doğrudan Avrupa’nın teknolojik bağımsızlığı ve jeopolitik pozisyonuna yöneliktir.

Çin, dünya çapındaki nadir toprak elementlerinin yaklaşık %60’ını üretmekte ve %85’ini işlemektedir. Bu elementler, rüzgar türbinlerinden elektrikli araç motorlarına, füze sistemlerinden akıllı telefonlara kadar birçok ileri teknoloji ürünün temel bileşenleridir. Çin’in bu alandaki dominant konumu, Batı’nın Çin’e bağımlılığını kronik bir zafiyete dönüştürmektedir. Çin hükümeti 2024 yılı sonlarında, “ulusal güvenlik gerekçesiyle” bu elementlerin bazı türlerine ihracat lisansı zorunluluğu getirmiş, bu da Batı ekonomilerinde tedarik zinciri krizlerini tetiklemiştir. Bu bağlamda AB’nin Çin’e yönelik çağrısı sadece ticari bir talep değil, aynı zamanda stratejik özerklik çabalarının hayati bir yansımasıdır. Brüksel, özellikle ABD ile Çin arasında süregiden ticaret ve teknoloji savaşlarında taraf olmadan, kendi stratejik kapasitesini inşa etme amacındadır. Ancak Çin’in kaynak kontrolü, Avrupa’yı her kriz döneminde pozisyonunu yeniden gözden geçirmeye zorlamaktadır.

Avrupa’nın gündeme getirdiği ikinci hassas başlık ise Çin’in Rusya’yla devam eden savunma sanayi ticaretidir. Avrupa, bu desteğin kesilmesini talep ederek Çin’e sadece diplomatik bir baskı uygulamakla kalmamakta; aynı zamanda uluslararası kamuoyunu da Çin’in küresel sorumlulukları konusunda pozisyon almaya zorlamaktadır. Öte yandan dikkat edilmesi gereken bir diğer parametre, görüşmenin zamanlamasıdır. Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna dönüşüyle birlikte ABD’nin Çin’e karşı yeniden yüksek gümrük tarifeleri getirmesi ve küresel tedarik zincirlerini sarsması, AB’yi daha temkinli bir diplomasiye itmiştir. Avrupa, hem Çin’le ekonomik bağlarını koparmadan korumak hem de jeopolitik düzlemde kendi kırmızı çizgilerini belirlemek istemektedir. Bu anlamda Kallas’ın mesajı, “ilişkileri iyileştirme arzusunu” vurgularken aynı zamanda Çin’in politikalarını değiştirmemesi durumunda Avrupa’nın daha sert tavır alabileceğini de ima etmektedir.

Bu ikili duruş, Avrupa’nın ABD ile Çin arasında sıkışmadan kendi bağımsız jeopolitik yönünü oluşturma çabasının doğal sonucudur. Ancak bu çabanın başarılı olması, Avrupa’nın Çin karşısındaki stratejik kırılganlıklarını azaltıp azaltamayacağına bağlı olacaktır.

AB ile Çin arasındaki ilişkilerde önümüzdeki dönemde daha fazla stratejik gerilimin yaşanması kaçınılmaz görünmektedir. Özellikle nadir toprak elementleri alanında Çin’in küresel tekelini kırma hedefi doğrultusunda, AB’nin tedarik zincirlerini çeşitlendirme hamlelerini hızlandıracağı öngörülmektedir. Bu bağlamda Avustralya, Kanada ve Brezilya gibi alternatif madencilik kapasitelerine sahip ülkelerle yeni işbirliklerinin kurulması gündeme gelecektir. Öte yandan Çin’in Rusya’yla devam eden işbirliği, Batı-Çin ilişkilerinde ciddi bir kırılma noktasına dönüşebilir. Avrupa, Çin’in bu desteği sürdürdüğüne dair somut istihbarat raporlarını uluslararası kamuoyuna sunabilirse, Pekin’e yönelik yeni yaptırımlar kaçınılmaz olacaktır. Bununla birlikte Donald Trump’ın yeniden başkanlık görevine gelmesiyle birlikte sertleşen ticaret politikaları, AB’yi Çin karşısında daha dikkatli ve dengeleyici bir diplomasiye zorlayacaktır. Ancak bu durum, güvenlik ve değerler politikası açısından “Çin karşıtı” bir çizgiyle çatışma potansiyeli taşıdığından, AB’nin stratejik pusulasını ciddi biçimde test edecek bir döneme girildiği anlamına gelebilir.

AB içinde Çin’e karşı izlenecek politikalar konusunda derin görüş ayrılıklarının su yüzüne çıkması beklenmektedir. Almanya ve Macaristan gibi ülkeler ekonomik bağlarını korumak isterken, Fransa ve Baltık ülkeleri daha sert ve güvenlik odaklı bir duruş sergileyecektir. Bu iç ayrışma, AB’nin ortak dış politika üretme kapasitesini zayıflatabilir. Son olarak küresel tedarik savaşlarının yeni cephesinin teknolojik metaller ve nadir elementler olacağı açıktır. Çin, bu alandaki üstünlüğünü bir jeopolitik kaldıraç olarak kullanmaya devam edebilir. Bu durum Batı’da ekonomik güvenlik kavramını en az savunma politikaları kadar belirleyici bir stratejik öncelik haline getirebilir.

Sonuç olarak Kaja Kallas’ın Çin’e yönelik çıkışı, Avrupa’nın artık sadece “yumuşak güç” ilkesiyle hareket etmeyeceğini; çıkarları tehdit altına girdiğinde açık ve stratejik tavır takınabileceğini göstermektedir. Çin’in nadir toprak elementleri üzerindeki tekeli ve Rusya’ya verdiği dolaylı destek, Avrupa açısından ekonomik bağımlılık ile jeopolitik kırılganlık arasındaki keskin ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu süreç, sadece Çin-AB ilişkilerinin yönünü değil, aynı zamanda çok kutuplu dünya düzeninin nasıl şekilleneceğini belirleyecek bir döneme işaret etmektedir. Avrupa, eğer bu süreçte stratejik özerkliğini geliştiremezse hem ticarette hem güvenlikte dışa bağımlı bir aktör olarak kalmaya mahkûm olacaktır.


[1] “EU presses China on rare-earth elements and Ukraine war”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/amp/news/2025/7/2/eu-presses-china-on-rare-earth-elements-and-ukraine-war, (Erişim Tarihi: 04.07.2025).

Aybike VRESKALA
Aybike VRESKALA
Hacettepe Üniversitesi İngilizce-Fransızca Mütercim ve Tercümanlık (Çift Anadal) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü (Özel Öğrenci)

Benzer İçerikler