ABD-Çin İlişkileri “Kırılmadan” İlerleyebilir mi?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

15 Kasım 2022 tarihinde Endonezya’da gerçekleşen G20 Zirvesi öncesinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le bir araya gelerek ikili ilişkilerin düzeltilmesi ve krizlerden uzak tutulmasına dair ılımlı mesajlar vermişti. Bu görüşmeyle birlikte Tayvan’da yeni bir krizlerin çıkma ihtimali azalmış ve uluslararası toplum derin bir nefes almıştı. Bundan kısa süre sonra, 22 Kasım 2022 tarihinde ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, 9. ASEAN Savunma Bakanları toplantısı için gittiği Kamboçya’da Çin Savunma Bakanı Wei Fenghe’yle bir araya gelmiştir. Austin, Hint-Pasifik’te gerginliğin arttığı bir dönemde çatışmayı önlemek için iki ülke arasındaki iletişim kanallarının açık kalması gerektiğini söylemiştir.[1]

Bu iki gelişme, ABD’nin Çin’le ilişkilerini yeniden rayına oturtmak ve rekabetin krize dönüşmesini engellemek için çabaladığı izlenimine yol açmıştı. Ancak bu süreçte Çin’de Covid-19 protestolarının ortaya çıkması üzerine Beyaz Saray, konuyla ilgili bir açıklama yaparak Çin’in iç meselelerine karışmaya devam etmiştir. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, “ABD’de ve dünyada herkesin barışçıl protesto yapma hakkına sahip olduğunu uzun zamandır söylüyoruz. Buna Çin Halk Cumhuriyeti dahildir.” demiştir.[2] Sözlerinin devamında ise Kirby, Çin’in “Sıfır Covid Politikası”nın sonuç vermediğini ve bunun dünyadaki başka örneklerle kanıtlandığını dile getirmiştir.[3] Pekin’le ilişkileri düzeltmeye çalıştığı bir dönemde Beyaz Saray, bu açıklamayla aslında eski politikalarından vazgeçmeyeceğinin işaretini vermiştir.[4] Nitekim ABD, tüm dünyada demokrasiyi, açık ve özgür toplumu ve liberal ekonomik düzeni savunmaktadır. Ancak bu politikaları Çin’e karşı uygulamak, tehlikeli bir gerginliğe ve hatta çatışmaya yol açabilir.

ABD’nin ulusal gücü demokrasi üzerine kuruludur ve Çin’in en zayıf noktası ise özerk olan veya özel bir sistemle yönetilen eyaletlerdir. Yani Washington, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri kullanmaktadır. Demokrasinin ihracıyla birlikte ülkeler liberalleşmekte ve Batılı şirketlere kapı aralanmaktadır. Fakat Çin, kapalı bir toplum olduğu için saha gerçeklerini bilmeden hareket etmek, ABD açısından risklidir. Başka bir ifadeyle ABD’nin Çin’deki Covid protestolarıyla ilgili yanlış politikalar yürütmesi, ikili ilişkilerde Tayvan benzeri bir krize neden olabilirdi.

Washington, son yıllarda yaptığı açıklamalarla Çin’in iç meselelerine daha fazla karışmaya başlamıştır. Yine Trump döneminde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Sincan-Uygur meselesiyle ilgili Çin’in hesap vereceğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir.[5] Biden döneminde ise Tayvan Meselesi’nin üzerine gidilmeye başlanmıştır. Çünkü Tayvan’ın durumu, statüsü ve konumu, Sincan-Uygur, Hong Kong ve diğer iç dinamiklerden daha farklı ve hassastır.

Beyaz Saray yönetimi, Trump döneminden beri Çin’in iç meseleleriyle fazla ilgilenmenin yanlış bir politika olabileceğini düşünmektedir. Çünkü Washington’un Çin’deki protestoların geleceği belli olmadan net bir politika izlemesi ve savunması oldukça risklidir. ABD, Çin’le ikili ilişkilerini bozmak ve diyaloğu yeniden kaybetmek istemeyecektir. Bu yüzden “ince bir çizgide” yürümeye devam edecektir. 

ABD’nin ilişkileri bozmamak adına gösterdiği bu hassasiyet, Çin tarafında da karşılık bulmuştur. “Sıfır Covid Politikası”nı yumuşatabileceğinin sinyallerini veren Pekin, Omicron varyantının azalması ve aşılama oranının artmasıyla birlikte salgının kontrol altına alınması noktasında yeni bir aşamada olduğunu açıklamıştır.[6] Halbuki Pekin yönetimi, gösteriler ilk patlak verdiğinde, “Sıfır Covid Politikası”ndan taviz vermeyeceğinin mesajı vermişti. Bu yüzden DE Çin ekonomisinin yeniden açılmasına ilişkin beklentiler, 2023 yılının ilk yarısına kadar ertelenmişti. Bu süreçte Çin’in düşüncesini değiştiren faktör, Beyaz Saray’ın yaptığı açıklama olmuştur, denebilir. Çünkü Washington, halkın barışçıl gösteri hakkına destek verdiğini açıklayarak aslında Çin’in iç meselelerine karışmaya devam edeceğini göstermiştir.

Çin ise ABD’yle yeni bir alanda bir çatışma veya Soğuk Savaş istememektedir. Eğer iç sorunlar devam ederse ABD, Çin’e baskı uygulamak için elinde daha fazla enstrümana sahip olacaktır. Tayvan’la ilgili krizi yatıştırmak ve ABD’yi bu konudan uzaklaştırmak isteyen Pekin, protestolar ve diğer iç dinamiklerle ilgili de dikkat dağıtacak stratejiler geliştirebilir.Yani “Sıfır Covid Politikası”ndan vazgeçerek hem toplumu rahatlatabilir hem de ekonominin erken açılmasını sağlayarak yeniden eski büyüme rakamlarına ulaşabilir. Ancak tedbirleri azaltmak da ölümleri arttıracağı için halihazırda düşük olan üretkenlik yaşı, daha da düşebilir ve dolayısıyla ekonomik büyüme hızı yine yavaşlayabilir. Bu açıdan Çin, mevcut Covid politikasından vazgeçmek veya sürdürmek noktasında bir ikilem içerisindedir.

Genel itibarıyla Çin, iç dinamiklerle ilgili dış baskıları azaltmak ve mümkünse kurtulmak, ABD’yle ilişkileri rayına sokmak, kriz ve çatışamadan uzak durmak arzusundadır. Bu dış politika hedefi, Çin’in iç politikalarını yeniden gözden geçirmesine yol açmaktadır. ABD-Çin ilişkilerinin kırılmadan ilerleyebilmesi için potansiyel kriz alanlarının azaltılmasına yönelik bir süreç işliyor gibi görünmektedir. Pekin, bu yönde adımlar atmaktadır. Örneğin Çin, Tayvan konusunda geçmişte olduğu gibi reflektivisttir; yani proaktif olmaktan ziyade, ABD’nin hamlelerine karşılık vermektedir.

ABD ise kriz siyasetine ağırlık vererek daha proaktif davranmaktadır. Washington’un Pekin’le diyalog kanallarını açık tutmak istemesinin sebebi de bu kriz siyasetini ilerletme arzusudur. ABD’nin bu ilişkilerdeki amacı, Çin’i kontrol altına alabilmektir. Washington’un üstten bakan bu hegemonik tavırları, dünyada Çin’in potansiyel bir tehdit olarak görülmesine neden olmaktadır. ABD’nin blok siyaseti, Çin’le potansiyel bir savaş riskini de yükseltmektedir.


[1] “Austin To China’s Defense Chief: US Concerned About ‘Increasingly Dangerous Behavior’ in Indo-Pacific”, Legion, https://www.legion.org/news/257543/austin-china%E2%80%99s-defense-chief-us-concerned-about-%E2%80%98increasingly-dangerous-behavior%E2%80%99-indo, (Erişim Tarihi: 14.12.2022).  

[2] “White House Says ‘Everyone Has the Right to Peacefully Protest’ After China Covid Demonstrations Intensify”, NBC News, https://www.nbcnews.com/politics/white-house/white-house-china-covid-protests-rcna58952, (Erişim Tarihi: 14.12.2022).

[3] Aynı yer.

[4] “White House Treads Carefully as Protests Unfold in China as US Tries To Mend Relations with Beijing”, CNN, https://edition.cnn.com/2022/11/29/politics/white-house-china-covid-protests/index.html, (Erişim Tarihi: 14.12.2022).    

[5] “Mike Pompeo Declares China’s Treatment of Uighurs ‘Genocide’”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2021/jan/19/mike-pompeo-china-uighur-genocide-sanctions-xinjiang, (Erişim Tarihi: 14.12.2022).   

[6] “China Signals It Could Soften Its Zero-Covid Policy, But There Are More Questions Than Answers”, CNN, https://edition.cnn.com/2022/12/01/china/china-protests-zero-covid-position-intl-hnk-mic/index.html, (Erişim Tarihi: 14.12.2022).         

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler