Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanı Pete Hegseth, Venezuela açıklarında yasa dışı uyuşturucu taşıdığı iddia edilen gemilere yönelik askerî saldırılar düzenlemek için “gerekli tüm yetkilere sahip olduğunu” açıklamıştır. Fox News’e verdiği demeçte ifade edilen bu beyan, ABD’nin Karayipler’deki konumunun giderek daha belirgin ve saldırgan bir nitelik kazandığını göstermektedir. Hegseth’in söylemi, terörle mücadele, meşru müdafaa ve savaş yetkileri çerçevesinde gerekçelendirilen bir güvenlik paradigmasını yansıtmaktadır.[i] Bu açıklama, ABD’nin son dönemde Karayipler’de art arda gerçekleştirdiği deniz operasyonlarıyla paralellik göstermekte ve Washington’ın Latin Amerika’ya yönelik stratejik önceliklerini yeniden tanımladığını ortaya koymaktadır.
Bu operasyonların hukuki ve diplomatik zemini oldukça tartışmalıdır. Trump yönetimi, bazı Latin Amerika merkezli uyuşturucu kartellerini “yabancı terör örgütü” olarak yeniden sınıflandırmış ve bu tanımlamanın, silahlı çatışma hukuku kapsamında ölümcül güç kullanımına imkân verdiğini savunmuştur. Hegseth’in “tam yetki” söylemi, anayasal savaş yetkileri, meşru müdafaa doktrinleri ve “yasadışı muharip” kavramlarına dayandırılmaktadır. Ancak birçok hukukçu ve Kongre üyesi, bu tür operasyonların şeffaf bir hukukî temelden yoksun olduğunu, usul güvencelerini devre dışı bıraktığını ve hem ABD iç hukukunun hem de teamül hukukunun sınırlarını zorladığını ileri sürmektedir.[ii]
Uyuşturucu ticaretine karşı askerî güç kullanımı, geleneksel olarak kolluk kuvvetlerinin alanına giren bir sorunun güvenlikleştirilmesi anlamına gelmektedir. Uluslararası ilişkiler teorisi açısından ABD’nin bu yaklaşımı, uyuşturucu kaçakçılığını terörizmle eşdeğer bir güvenlik tehdidi olarak yeniden çerçevelemekte ve bu tehdide askerî araçlarla yanıt verilmesi gerektiğini varsaymaktadır. Bu durum, ABD dış politikasında zorlayıcı diplomasi eğiliminin güçlendiğine işaret etmektedir. Washington, böylece uyuşturucu karşıtı misyonunu klasik işbirliği modelleri yerine caydırıcı güç projeksiyonu stratejisi içinde konumlandırmaktadır.
Eylül 2025 tarihinden bu yana ABD’nin Karayip Denizi’nde en az dört ölümcül saldırı gerçekleştirdiği, bunlardan 3 Ekim tarihli bir saldırıda dört kişinin, daha önceki bir operasyonda ise on bir kişinin öldüğü bildirilmektedir.[iii] Bu süreçte ABD, deniz ve hava kuvvetlerine ait unsurları bölgeye kaydırmış; savaş gemileri, F-35 uçakları, keşif dronları ve deniz gözetleme sistemleri konuşlandırmıştır. Güney Komutanlığı aracılığıyla Karayip Havzası’nda istihbarat, gözetim ve hedefleme faaliyetlerini bütünleştiren bir yapı oluşturulmuştur. Hegseth, Porto Riko ziyareti sırasında bölgedeki ABD askerî varlığının “tatbikat değil, doğrudan cephe görevi” olduğunu vurgulamıştır.[iv]
Latin Amerika açısından bakıldığında ABD’nin bu tür askerî angajmanları; egemenlik, bölgesel düzen ve diplomatik özerklik açısından ciddi kaygılar doğurmaktadır. Venezuela hükümeti, bu saldırıları “yargısız infaz” ve “savaş ilanı” olarak nitelendirirken, bazı bölge devletleri de benzer biçimde bu eylemleri ABD’nin hegemonik bir geri dönüşü olarak yorumlamaktadır.[v] Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, bir saldırı sonucunda yaşamını yitirenleri “terörist değil, yoksul Karayip gençleri” olarak tanımlamış ve eylemi “cinayet” olarak nitelendirmiştir. Aynı zamanda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Washington’ı “bölgesel istikrarı baltalamakla” suçlayarak bu operasyonları kınamıştır.[vi]Bununla birlikte Dominik Cumhuriyeti gibi bazı Karayip ülkeleri, vurulan gemilerden uyuşturucu maddelerin toplanması sürecinde ABD ile işbirliği yapmıştır.
Bölgesel güç dengesi bakımından ABD, açık ara üstün bir askerî kapasiteye sahiptir. Venezuela Silahlı Kuvvetleri (FANB) ise ekonomik çöküş, bakım eksiklikleri ve iç bölünmeler nedeniyle caydırıcılık kapasitesini yitirmiş durumdadır. Asimetrik yanıtlar (kıyı milislerinin mobilizasyonu, gayrinizamî deniz taktikleri veya yerel direniş örgütlenmeleri) Caracas yönetiminin başvurabileceği sınırlı seçenekler arasındadır. Bu tablo, yüksek yoğunluklu bir çatışma olasılığından ziyade düşük yoğunluklu sürtüşme ve yanlış hesaplama risklerinin arttığını göstermektedir.
Uluslararası insancıl hukuk açısından bu operasyonların meşruiyeti tartışmalıdır. Silahlı çatışma hukuku, askerî hedeflere karşı güç kullanımını belirli koşullarda meşru kılabilir; ancak bu kuralların uluslararası sularda faaliyet gösteren ve suç faaliyetiyle ilişkilendirilen gemilere uygulanması, muharip statüsü, orantılılık, ayrım gözetme ve hesap verebilirlik gibi temel ilkeler bakımından sorunludur. Ayrıca ABD yönetimi, saldırılara ilişkin delilleri ve ölenlerin kimliklerini kamuoyuna açıklamamış, Kongre denetimi de sınırlı kalmıştır. Bu durum, yürütmenin yetki aşımı ve savaş ilanı yetkisinin yasama organından alınması gibi anayasal tartışmaları yeniden gündeme getirmiştir.
ABD-Latin Amerika ilişkileri açısından bu gelişme potansiyel bir dönüm noktası niteliğindedir. On yıllardır ABD’nin uyuşturucuyla mücadele stratejisi, işbirliği, kapasite geliştirme ve kalkınma yardımı ekseninde yürütülmekteydi. Ancak güç kullanımına dayalı bir yaklaşım, bölgesel güven eksenlerini zayıflatma ve milliyetçi tepki dalgalarını tetikleme riskini taşımaktadır. Amerika Devletleri Örgütü gibi çok taraflı mekanizmalarda birçok ülke, ABD’nin sınır ötesi askerî operasyonlarının meşruiyetini sorgulamaya başlamıştır. Bu durum, Washington’ın Brezilya, Meksika ve Arjantin gibi bölgesel aktörlerle ilişkilerini de karmaşıklaştırmaktadır. Buna karşılık ABD iç siyasetinde uyuşturucu akışı ve buna bağlı ölümler giderek daha fazla güvenlik meselesi olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede yönetim, uyuşturucu kaçakçılığını doğrudan ulusal güvenliğe yönelmiş bir tehdit olarak yeniden tanımlamakta ve askerî araçları meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu politika, aynı zamanda Amerikan dış politikasında yeni bir sınırı test etmektedir: Devlet başkanının, suç kaynaklı tehditleri tek taraflı biçimde silahlı çatışma alanına dönüştürme yetkisine sahip olup olmadığı sorusuna cevap aramak son derece önemlidir.
Sonuç olarak ABD, Karayipler’de askerî, istihbarî ve teknolojik üstünlüğe sahip olsa da asıl risk diplomatik ve normatif düzeydedir. Washington, bu operasyonları sürdürürken bölgesel egemenlik ilkelerini, çok taraflılık normlarını ve uluslararası hukukun sınırlarını ne ölçüde ilerleteceği sorusuyla karşı karşıyadır. Latin Amerika devletleri, bu sürecin ABD müdahaleciliğinin yeni bir evresini mi, yoksa bölgesel düzenin yeniden kalibrasyonunu mu temsil ettiğini dikkatle gözlemlemektedir.
[i] “Hegseth says he has every authorization needed for Caribbean strikes”, Reuters, https://www.reuters.com/world/us/hegseth-says-he-has-every-authorization-needed-caribbean-strikes-2025-10-05/, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).
[ii] “Hegseth announces latest strike on boat near Venezuela he says was trafficking drugs”, AP News, https://apnews.com/article/trump-hegseth-venezuela-drug-cartels-unlawful-combatants-1848b02febe08acacb82979d7da47dfb, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).
[iii] “US carries out new strike against alleged drug vessel near Venezuela”, Reuters, https://www.reuters.com/world/americas/us-carries-out-new-strike-against-alleged-drug-vessel-near-venezuela-2025-10-03/, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).
[iv] “Hegseth says US deployment in Caribbean “isn’t training” on Puerto Rico visit”, Reuters, https://www.reuters.com/world/americas/us-defense-secretary-tells-sailors-off-puerto-rico-this-isnt-training-2025-09-09/, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).
[v] Aynı Yer.
[vi] Aynı Yer.