Analiz

ABD’nin Latin Amerika’ya Yönelik Gümrük Tarifesi Politikası

ABD’nin yeni tarife politikaları, Latin Amerika’da ekonomik ve siyasi dengeleri yeniden şekillendirmektedir.
Venezuela, Guyana ve Nikaragua gibi ülkeler, yüksek gümrük vergileriyle doğrudan hedef alınmaktadır.
Ticaret baskısı, göç dalgalarını artırırken, bölgesel dayanışma arayışlarını da güçlendirmektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Donald Trump’ın 2025 yılında yeniden Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı olarak göreve başlamasıyla birlikte küresel ticaret düzeninde önemli değişiklikler yaşanmaktadır. 2 Nisan 2025 tarihinde Beyaz Saray’da imzalanan yeni tarifelerle birlikte ABD, tüm ithalatlara %10 taban tarifesi ve bazı ülkelere yönelik daha yüksek oranlarda gümrük vergileri uygulamaya başlamıştır.[1] Bu karar yalnızca ekonomik etkiler yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda küresel finans piyasalarında belirsizliklere yol açmakta ve ABD’nin geleneksel müttefiklerinden farklı düzeylerde tepkiler çekmektedir.

Japonya’da bu durum “ulusal kriz” olarak tanımlanmakta, Avrupa Birliği (AB), Çin ve Kanada ise çeşitli karşı önlemler geliştirmektedir.[2] ABD’nin ithalata yönelik bu yaklaşımı, yalnızca Çin gibi büyük ekonomileri değil, Latin Amerika ülkelerini de doğrudan etkilemektedir. Guyana, Venezuela ve Nikaragua gibi ülkeler daha yüksek tarifelere tabi tutulurken, Brezilya, Arjantin ve Şili gibi ülkeler görece daha düşük oranlarla karşılaşmaktadır.

Nisan ayının ilk haftasında alınan yeni tarifelere yönelik eleştirilerin ardından ABD yönetimi bu uygulamaları 90 gün süreyle askıya aldığını duyurmuştur.[3] Bu geçici duraklama, bazı ülkelerle müzakere kanallarının açık tutulmasını amaçlayan bir adım olarak değerlendirilmektedir. Ancak askıya alma kararının tüm ülkelere eşit biçimde uygulanıp uygulanmadığı konusu belirsizliğini korumaktadır. Özellikle Venezuela, Guyana ve Nikaragua gibi ülkelere yönelik tarifelerde bir istisnanın söz konusu olup olmadığı netleşmemiştir. Sürenin sona ermesiyle birlikte Trump yönetiminin yeni bir uzlaşma sağlayamaması hâlinde ertelenen gümrük tarifelerinin doğrudan uygulanmasına geçilmesi olasıdır.

Guyana, %38 oranında ek gümrük tarifesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.[4] Bu oran, yalnızca ekonomik karşılıklılıkla izah edilememekte, daha çok bölgesel ve jeopolitik kaygılar çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir tercih olarak öne çıkmaktadır. Son yıllarda Atlantik kıyısında keşfedilen yeni petrol rezervleriyle dikkat çeken Guyana, başta Çin olmak üzere bazı büyük güçlerin artan ilgisini çekmektedir. Washington yönetimi, bu yönelimi bir denge unsuru olarak okumakta ve ticaret politikasıyla dolaylı müdahale alanı yaratmaktadır.

Venezuela için belirlenen %15 oranındaki ek tarife ise uzun süredir devam eden diplomatik gerginliğin ticari bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.[5] Maduro yönetiminin iç politikadaki yönetsel tercihleri ve ABD karşıtı dış politikası, doğrudan ekonomik yaptırımlarla ve şimdi de ticaret tarifeleriyle karşılık bulmaktadır. Bu uygulamanın Venezuela ekonomisini daha da kırılgan hâle getirdiği ve ülkeden dışa yönelen göçü hızlandırdığı gözlemlenmektedir. Özellikle Kolombiya ve Brezilya sınırlarında yoğunlaşan insani hareketlilik, bu kararların sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve politik sonuçlar da doğurduğunu göstermektedir.

Nikaragua, %18 oranındaki tarifeye tabi tutulmaktadır.[6] Bu ülkede son dönemde demokratik işleyişe ilişkin bazı tartışmalar gündeme gelmektedir. Muhalefetin ifade alanlarının daralması ve basın özgürlüğü çerçevesinde yaşanan gelişmeler, uluslararası kamuoyunda dikkat çekmektedir. Washington yönetimi, bu iç dinamikleri yalnızca diplomatik yollarla değil, aynı zamanda ticaret politikaları aracılığıyla da değerlendirmeye almaktadır. Nikaragua’ya uygulanan tarife, söz konusu gelişmelere bağlı olarak şekillenen sembolik bir ekonomik yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.

Öte yandan Brezilya, Arjantin, Meksika ve Şili gibi ülkeler için %10 seviyelerinde sınırlı tarifeler uygulanmaktadır. Bu ülkeler, ABD’yle daha güçlü diplomatik ilişkilere sahip olmakta ve geleneksel olarak ticaret ortağı olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Meksika’nın, ABD’nin otomotiv sektöründe üretim zincirinin bir parçası olması, bu ülkeye yönelik özel bir konum oluşturmaktadır. Brezilya ve Arjantin gibi Güney Amerika’nın büyük ekonomileri ise tarım ürünleri ve madenler gibi temel ihracat kalemlerinde ABD’yle karşılıklı bağımlılıklar geliştirmiştir. Bu durum, yüksek tarifelerin uygulanmasını zorlaştırmakta ve karşılıklı zarar riskini artırmaktadır.

Şili, uzun süredir serbest ticaret anlaşmalarıyla küresel ekonomiye entegre olmaktadır. ABD’yle olan ticaret ilişkileri, karşılıklı çıkar dengesi üzerine kurulmakta ve bu ülkeye karşı sert bir tarife politikası izlenmemektedir. Ayrıca Şili’nin siyasi istikrarı ve kurumsal yapısı, onu Washington nezdinde öngörülebilir ve işbirliğine açık bir partner olarak göstermektedir.

Tarife politikalarının doğrudan ekonomik sonuçlarının yanı sıra bölgesel ve yapısal sonuçlar da doğurabilir. Yüksek tarifelere maruz kalan ülkeler, ABD’yle olan ekonomik bağlarını yeniden değerlendirme sürecine girmektedir. Bu durum, Çin ve Rusya gibi alternatif küresel aktörlerle yakınlaşmayı beraberinde getirmektedir. Özellikle enerji, altyapı ve teknoloji alanlarında yatırım arayışında olan Latin Amerika ülkeleri, bu yeni ilişkileri ekonomik bir zorunluluk olarak görmektedir. Aynı zamanda, ticaretin zorlaşması ve ekonomik daralmanın hızlanması, işsizlik ve enflasyon gibi iç sorunları derinleştirmekte, bu durum bölgeden ABD’ye yönelik göç hareketlerini tetiklemektedir.

Trump yönetiminin tarifelere dayalı dış politika yaklaşımı, “karşılıklılık” ilkesini öne çıkarmaktadır.[7] Ancak bu yaklaşım, birçok ülke tarafından asimetrik güç kullanımı olarak değerlendirilmektedir. Karşılıklılık ilkesi, yalnızca benzer oranlarda vergi uygulamak anlamına gelmemektedir; aynı zamanda karşılıklı çıkarları gözeten ve diyalog zeminine açık bir işleyişi gerektirmektedir. 

ABD’nin özellikle Latin Amerika gibi ekonomik olarak daha kırılgan ülkelerle ilişkilerinde bu ilkeyi adil bir şekilde işletmesi, karşılıklı ekonomik fayda sağlanması açısından yararlı bir yaklaşım olacaktır. Tarifelerin bu şekilde uygulanması, bir nevi “yeni nesil Monroe Doktrini” olarak yorumlanmaktadır. Washington, bölgedeki etkisini yeniden pekiştirmek isterken, ekonomik baskı yoluyla siyasi yönlendirme gücünü artırmayı amaçlamaktadır. Ancak bu yaklaşım, uzun vadede bölge ülkelerinin ABD’ye duyduğu güveni zedeleyebilir. Ticaret, yalnızca malların dolaşımı değil, aynı zamanda diplomatik işbirliğinin de temelidir. Karşılıklı tarifelerin tehdit aracı olarak kullanılması, bu temeli zayıflatabilir.

Latin Amerika ile ABD arasındaki ticari ilişkiler, yalnızca ekonomiyle sınırlı olmayan çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Yeni tarife düzenlemeleri, bölgedeki ülkeleri küresel tedarik zincirlerinden koparma riski taşımaktadır. Bu bağlamda, Latin Amerika ülkelerinin bölgesel dayanışma mekanizmalarını güçlendirmesi, ticari çeşitliliği artırması ve yeni pazarlara yönelmesi önem kazanmaktadır. 

Çin, AB ve bölgesel ekonomik bloklar gibi alternatiflerle işbirliği olanaklarının geliştirilmesi, dışa bağımlılığı azaltma noktasında etkili olabilmektedir. Öte yandan ABD için göç, güvenlik ve ekonomi politikaları arasında daha dengeli bir yaklaşım geliştirilmesi yararlı bir adım olacaktır. Tarife politikalarının sosyal ve insani sonuçları göz önünde bulundurularak uzun vadeli bir bölge stratejisi oluşturulması faydalı bir yaklaşım olabilir. 


[1] ​Mason, Jeff, et al. “Trump Tariffs Sow Fears of Trade Wars, Recession and a $2,300 iPhone”, Reuters, www.reuters.com/world/trump-stokes-trade-war-world-reels-tariff-shock-2025-04-03/, (Erişim Tarihi: 13.04.2025).

[2] Aynı Yer.

[3] “Trump’s Tariff Guide: Which Ones Are Still In Effect After 90-Day Pause?” Newsweek, www.newsweek.com/donald-trump-tariffs-reverse-pause-90-day-china-2057699, (Erişim Tarihi: 10.04.2025).

[4] “Annex I.” The White House, https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2025/04/Annex-I.pdf, (Erişim Tarihi: 13.04.2025).

[5] Aynı Yer.

[6] Aynı Yer.

[7] Mason, a.g.e., (Erişim Tarihi: 13.04.2025).

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler