Analiz

ABD’nin Venezuela Petrol Tankerlerine El Koyması

ABD’nin Venezuela petrol tankerlerine el koyması, yaptırımların ötesine geçen fiilî bir güç kullanımını temsil etmektedir.
Petrolün ABD tarafından satılma ya da rezervlerde kullanılma ihtimali, uluslararası hukuk açısından ciddi tartışmalar doğurmaktadır.
Karakas’ın BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırması, krizi küresel bir meşruiyet sınavına dönüştürmüştür.

Paylaş

Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Venezuela açıklarında ele geçirdiği petrol tankerleri ve içlerindeki ham petrolü “tutma, satma ya da Stratejik Rezervlerde kullanma” yönündeki açıklamaları, Washington-Karakas hattında zaten yüksek olan tansiyonu niteliksel olarak yeni bir aşamaya taşımıştır.[i] Bu çıkış, yalnızca yaptırımların sertleştirilmesi anlamına gelmemekte; aynı zamanda uluslararası hukukun sınırlarıenerji güvenliğiaskerî caydırıcılık ve rejim değişikliği söylemi gibi çok katmanlı alanları doğrudan kesiştiren bir stratejik hamle olarak okunmaktadır. Açıklamaların bağlamı ve uygulamaya konulan fiilî adımlar, ABD’nin Venezuela’ya yönelik politikasının klasik “ekonomik baskı” çizgisinden, denizlerde ve potansiyel olarak karada zorlayıcı güç kullanımına evrildiğini göstermektedir.

Trump’ın Florida’da yaptığı konuşmada “gemileri de tutuyoruz” ifadesi özellikle dikkat çekicidir.[ii] Zira bu söylem, yaptırım ihlallerinin engellenmesi argümanının ötesine geçerek, mülkiyetin fiilen el değiştirmesi ihtimalini açıkça dillendirmektedir. Bu durum, Venezuela’nın söz konusu eylemleri “korsanlık” olarak nitelendirmesini salt retorik olmaktan çıkarıp, belirli hukukî temellere oturtma potansiyeli taşımaktadır. Karakas’ın talebi üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde acil toplantı çağrısı yapılması da bu nedenle sembolik değil, stratejik bir adımdır.

Venezuela ekonomisinin omurgasını oluşturan petrol sektörü, yıllardır ABD yaptırımlarının merkezinde yer almaktadır. Washington’un son dönemde “Venezuela Karanlık Filosu” olarak tanımladığı, bayrak değiştirerek ya da izleme sistemlerini kapatarak petrol taşıdığı iddia edilen tankerler, bu yaptırım mimarisinin fiilî hedefi hâline gelmiştir. ABD Sahil Güvenliği ve donanmasının Karayipler’de ve Pasifik’te artan varlığı, yalnızca kaçak petrol ticaretini engellemeyi değil, aynı zamanda ABD’nin deniz hâkimiyetini görünür kılmayı da amaçlamaktadır.

Ancak burada kritik bir eşik bulunmaktadır: Yaptırımların ihlali gerekçesiyle gemilere el koymakla, bu gemilerdeki petrolü ABD’nin kendi rezervlerine aktarmayı tartışmak arasında hukukî ve siyasal açıdan büyük bir fark vardır. Birincisi, yaptırım rejimlerinin “zorlayıcı ama geçici” doğasıyla bağdaştırılabilirken; ikincisi, kalıcı el koyma ve ekonomik fayda sağlama anlamına gelmektedir. Bu ayrım, ABD’nin “uluslararası düzenin koruyucusu” söylemiyle çelişme riskini beraberinde getirmektedir.

Trump’ın petrolün Stratejik Petrol Rezervi’nde kullanılabileceğini söylemesi ise enerji güvenliği boyutunu doğrudan devreye sokmaktadır. ABD’nin dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olduğu düşünüldüğünde, bu açıklamanın ekonomik zorunluluktan ziyade siyasal mesaj niteliği taşıdığı söylenebilir. Mesaj nettir: Venezuela’nın petrolü artık yalnızca yaptırım altında değil, fiilen ABD’nin kontrol alanına girebilir.

Trump’ın “Maduro için akıllıca olurdu” diyerek açık kapı bıraktığı rejim değişikliği iması, son yıllarda örtük biçimde sürdürülen politikanın artık daha açıktan dile getirildiğini göstermektedir. Washington, Nicolas Maduro yönetimini yalnızca otoriterlik ve insan hakları ihlalleriyle değil, aynı zamanda yasa dışı madde kaçakçılığı ve terörizmleilişkilendirmektedir. Maduro hükümetinin “yabancı terör örgütü” (FTO) olarak tanımlanması, bu söylemin hukukî altyapısını oluşturmaktadır. FTO tanımı, ABD hukukunda yalnızca yaptırımları değil, askerî operasyonları da meşrulaştıran geniş bir çerçeve sunmaktadır.

Bu bağlamda Trump’ın “karada da aynı programı başlatacağız” şeklindeki ifadesinin, salt caydırıcı bir söylem olarak değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olmayacaktır.[iii] Bu açıklama, denizlerde başlayan fiilî müdahalelerin kara hedeflerine genişleyebileceği yönünde açık bir sinyal niteliğindedir. Üstelik ABD Güney Komutanlığı’nın Pasifik’te gerçekleştirdiği ve bir kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan son saldırı, bu söylemin pratik karşılığı olabileceğini göstermektedir. Kongre’den gelen artan denetim taleplerine rağmen, kamuoyuna sunulmuş somut kanıtların sınırlı olması, ABD’nin bu alandaki meşruiyetini tartışmalı hâle getirmektedir.

Venezuela’nın BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırması, krizi ikili bir ihtilaftan çıkarıp çok taraflı bir zeminetaşımayı hedeflemektedir. Uluslararası hukukun temel ilkeleri açısından bakıldığında, açık denizlerde gemilere el koyma ve mülkiyetine kalıcı olarak el atma, ancak çok sınırlı durumlarda meşru kabul edilmektedir. Korsanlık, köle ticareti, yetkisiz radyo yayını veya bayraksız gemi gibi istisnalar dışında, bu tür eylemler ciddi hukukî itirazlara açıktır.[iv]

ABD’nin Venezuela petrolünü “uyuşturucu ticaretinin finansmanı” ile ilişkilendirmesi, bu istisnaları genişletme çabasının bir parçası olarak okunabilir. Ancak bugüne kadar kamuoyuyla paylaşılan kanıtların yetersizliği, Washington’un tezini zayıflatmaktadır. Bu durum, ABD’nin uzun süredir savunduğu “kurallara dayalı uluslararası düzen” söylemiyle de gerilim yaratmaktadır. Zira kuralları ihlal ettiği iddia edilen bir aktöre karşı, yine kuralları esneterek hareket etmek, normatif üstünlüğü aşındırma riski taşımaktadır.

Bu gelişmelerin Latin Amerika genelinde yankı bulmaması mümkün değildir. Venezuela örneği, yalnızca Karakas için değil, bölgedeki diğer enerji üreticileri ve ABD’yle sorunlu ilişkileri olan hükümetler için de emsal teşkil edebilir. ABD’nin fiilî güç kullanımını artırması, bölgedeki “egemenlik” tartışmalarını yeniden canlandırabilir ve Washington’a yönelik kuşkuları derinleştirebilir. Aynı zamanda Rusya ve Çin gibi aktörlerin, Venezuela üzerinden ABD karşıtı söylemlerini güçlendirmeleri için yeni bir zemin oluşmaktadır.

Enerji piyasaları açısından bakıldığında ise Venezuela petrolünün küresel arz içindeki payı sınırlı olsa da bu tür müdahaleler piyasa öngörülebilirliğini zedeleyebilir. Yaptırımların ötesinde fiilî el koymaların normalleşmesi, enerji ticaretinde siyasî risk primini yükseltebilir.

Trump yönetiminin Venezuela petrol tankerlerine el koyma ve bu petrolü ABD çıkarları doğrultusunda kullanma ihtimalini açıkça dile getirmesi, ABD-Venezuela ilişkilerinde yeni ve daha sert bir dönemin habercisidir. Bu adımlar, Maduro yönetimini zayıflatmayı hedeflerken, aynı zamanda uluslararası hukukun sınırları ve ABD’nin küresel meşruiyeti açısından ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Denizlerde başlayan bu baskı stratejisinin karaya taşınması ihtimali ise krizi yalnızca diplomatik değil, askerî bir boyuta da sürükleyebilecek potansiyele sahiptir. Önümüzdeki süreç, Washington’un caydırıcılıkla meşruiyet arasındaki bu hassas dengeyi nasıl yöneteceğini gösterecektir.


[i] Hagan, Rachel. “Trump Says US Will Keep or Sell Oil Seized from Venezuela.” BBC News
https://www.bbc.com/news/articles/c87lnn09yj8o, (Erişim Tarihi: 28.12.2025).

[ii] Aynı yer.

[iii] Aynı yer.

[iv] United Nations. United Nations Convention on the Law of the Sea.
arts. 92, 99, 101, 105, 109, 110, United Nations,
www.un.org/depts/los/convention_agreements/texts/unclos/unclos_e.pdf, (Erişim Tarihi: 28.12.2025).

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler