Analiz

Burkina Faso, Mali ve Nijer’in UCM Kararı ve Küresel Yansımalar

Burkina Faso, Mali ve Nijer’in ortak bildirisi, UCM’yi “neokolonyal baskı aracı” şeklinde çerçeveleyen bir söylem kurmaktadır.
AES yönetimleri, UCM’nin yerel şiddet mimarisini hakkaniyetle ele almadığını ve devlet kapasitesine dış müdahale ürettiğini savunmaktadır.
Sivil toplumun delil güvenliği ve adli tıp kapasitesi, açık kaynak istihbaratı ve zincirleme doğrulama araçlarıyla desteklenmelidir.

Paylaş

22 Eylül 2025 tarihinde Sahel’in üç askeri yönetiminin Roma Statüsü’nden çekilme iradesiyle birlikte uluslararası ceza adaleti mimarisinde yeni bir kırılma yaşanmıştır.[i] Burkina Faso, Mali ve Nijer’in ortak bildirisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) “neokolonyal baskı aracı” şeklinde çerçeveleyen bir söylem kurmakta; egemenlik vurgusunu, güvenlik krizinin yönetiminde ulusötesi yargısal bağlardan uzaklaşma stratejisiyle birleştirmektedir. Bu hamle, 2020-2023 darbeleri, Batı Afrika Ekonomik Topluluğu’ndan (ECOWAS) kopuş, Sahel Devletleri Teşkilatı’nın (AES) kurumsallaşması ve Moskova’yla askeri işbirliğinin derinleşmesiyle örtüşen daha geniş bir jeopolitik yönelime işaret etmektedir.[ii]

Hukuksal bakımdan süreç, siyasî retorikten bağımsız işlemektedir. Zira Roma Statüsü’nün 127. maddesi uyarınca çekilme, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne sunulan yazılı bildirimin alınmasından bir yıl sonra hüküm doğurmaktadır. Bu süreç boyunca işbirliği yükümlülükleri sürmekte; yürürlükteki soruşturmalar etkilenmemektedir. Burundi ve Filipinler örneklerinde teyit edildiği gibi geçmişe ilişkin yargı yetkisi korunmakta ve Mahkeme gereğinde dosyaları ilerletmeye devam edebilmektedir. Dolayısıyla AES başkentlerindeki duyurular, bildirimin tevdi tarihi ve takip eden bir yıllık takvime bağlı somut sonuç üretecektir.[iii]

Söz konusu durumla ilgili olarak somut dosya düzleminde asimetri dikkat çekmektedir. UCM, Mali’de 2012 yetkilendirmesi temelinde yürüttüğü soruşturmalarla hâlihazırda sahadadır. Burkina Faso ve Nijer bakımından kamuya açık bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu ayrım, çekilme yürürlüğe girse bile geçmiş dönem ağır suçlarında yargısal yetkinin tümden ortadan kalkmadığını, özellikle Mali senaryosunda delil muhafazası, yakalama talepleri ve karşılıklı adlî yardımlaşma gibi başlıklarda gri alanların büyüyebileceğini göstermektedir.[iv]

Kararın meşruiyet anlatısı, “egemenlik” ve “seçici adalet” kavramları etrafında inşa edilmektedir. AES yönetimleri, UCM’nin yerel şiddet mimarisini hakkaniyetle ele almadığını ve devlet kapasitesine dış müdahale ürettiğini savunmaktadır. İnsan hakları örgütleri, kurbanların adalete erişiminde yeni engeller doğacağını, caydırıcılığın aşınacağını ve delil ekosisteminin zayıflayacağını vurgulamaktadır. Bu gerilim hattı, iç kamuoyunda mobilizasyon üretirken uluslararası alanda hesap verebilirlik çıtasının düşeceği endişesini büyütmektedir.

Sahel’in üç ülkesinin çekilme kararının jeo-hukukî zeminde üç sonuç ihtimali öne çıkmaktadır. Birincisi, kurumsal uyumun bozulmasıdır. AES, konfederatif güvenlik mimarisini inşa ederken bölgesel normatif çerçeveyle mesafeyi artırmaktadır. UCM’den çekilme, bölgesel ve küresel forumlarda ortak politik dilin daha sert egemenlik referanslarıyla sürdürülmesini, hakikat-adalet-güvenlik üçgeninin ulusötesi denetimle temasını zayıflatmayı beraberinde getirmektedir. İkincisi, ceza adaletinin coğrafyası genişlemektedir. Evrensel yargı rejimleri bulunan Avrupa ülkeleri, ülkeye giriş ve delil yeterliliği koşullarında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar bakımından soruşturma açabilmektedir. Bu durum, seyahat kısıtları, iade talepleri ve hedefli yaptırımlar üzerinden diplomatik sürtünmeleri artırabilecek bir risk matrisi üretmektedir. 

Üçüncüsü, saha pratiğinde kuvvet kullanımı ve disiplin rejimleri üzerindeki baskılar farklılaşmaktadır. Komuta kademelerinin hukuki risk algısı kısa vadede tümüyle ortadan kalkmamakta; ancak güvenlik aygıtının tasarımında yargısal denetim zayıfladığında, delil zinciri ve mağdur odaklı usul güvenceleri hızla erozyona uğrayabilmektedir.

Kararın kısa vadede rejim güvenliğini tahkim eden bir siyasal araç işlevi gördüğünü, orta vadede adalet kapasitesinde aşınma riski doğurduğunu ve uzun vadede jeopolitik müzakerelerde pazarlık gücüne dönüştürülebilecek bir kaldıraç ürettiğini göstermektedir. Egemenlik söylemi, içeride millî birlik ve dış müdahale karşıtlığı üzerinden meşruiyet devşirmekte; fakat adaletin görünürlüğünün azalması, suç ekonomilerinin yerel ağlarında davranışsal maliyeti aşağı çekerek toplumsal sözleşmenin kırılganlığını artırmaktadır.

Yerel adalet mekanizmaları vaatleri, pratikte iki yola ayrılmaktadır. Hibrit mahkeme benzeri bir model, yerel yargıçlarla dışarıdan teknik destek ekiplerini aynı çatı altında toparlayan, savcılık bağımsızlığını güvenceleyen, tanık koruma ve adli tıp kapasitesini güçlendiren ve delil standartlarını Roma Statüsü eşiğine yakınsayan bir şema biçiminde tasarlanırsa tamamlayıcılık ilkesiyle uyumlu bir yakın forum işlevi görebilmektedir. Öte yandan yürütmenin kontrolünü pekiştiren ve usul güvencelerini kısan bir tasarım, seçici adalet algısını kökleştirerek cezasızlık sarmalını ivmelendirmektedir. Karar alıcılar için belirleyici düğüm, bu iki yol ayrımında şeffaf atama usulleri, bağımsız bütçe çizgisi ve dış gözlem mekanizmasını içeren bir mimariye yönelme cesaretidir.

Diğer taraftan Afrika Birliği ile koordinasyon, izleme ve değerlendirme penceresi sağlayabilmektedir. Addis Ababa’da oluşturulacak takvim-temelli bir mekanizma, çekilme yürürlük tarihine kadar geri dönüş kanallarını ve hibrit çözümleri müzakereye açarak siyasal takvim ile hukukî takvim arasındaki mesafeyi daraltabilmektedir. Bu çerçevede, dosya olgunluğunu koruyacak arşivleme protokolleri, dijital delil doğrulama standartları ve mağdur tazmin programları, teknik bir paket hâlinde hızla hazırlanmalıdır.

Evrensel yargı faktörü, “yargısal boşluk” varsayımını sınırlayan dış denge mekanizması olarak çalışmaktadır. Avrupa’da stratejik dava açma teknikleriyle delil zincirini adliyelere taşıyabilen sivil aktörler, AES güvenlik elitleri için seyahat ve diplomatik angajmanlarda yeni kırılganlıklar üretebilmektedir. Bu gerçeklik, iki taraflı bir adalet dönemini mümkün kılmaktadır: içeride egemenlikçi yargı siyaseti, dışarıda evrensel yargı yoluyla risk yönetimi. Rasyonel tasarım, bu iki izlek arasında köprü kuracak usul güvencelerini ve bilgi paylaşım protokollerini baştan kurmakta yatmaktadır.

Politika düzeyinde ise üç katman önerilebilir. Birinci katmanda, çekilme yürürlük tarihine kadar kanıta dayalı diyalog kanalları açık tutulmalı; mağdur tazmini, tanık koruma, dijital arşiv ve açık kaynak doğrulama standartları içeren bir geçiş adaleti paketi hazırlanmalıdır. İkinci katmanda, yerel adalet tasarlanacaksa hibrit modelin asgari usul güvenceleri, bağımsız bütçe ve uluslararası gözlemle güçlendirilmesi zorunludur. Üçüncü katmanda, sivil toplumun delil güvenliği ve adli tıp kapasitesi, açık kaynak istihbaratı ve zincirleme doğrulama araçlarıyla desteklenmelidir. Böylelikle güvenlik politikaları ile hukukun asgari müşterekleri arasında kalıcı bir köprü kurulabilmektedir.

Sonuç olarak AES’in UCM’den ayrışmaya dönük jeo-hukukî yönelimi, egemenlik retoriği üzerinden iç meşruiyet üretirken ulusötesi ceza adaletinin caydırıcı etkisini zayıflatma potansiyeli taşımaktadır. Hukukî takvim ile siyasî takvim arasındaki mesafeyi kapatan yaratıcı düzenlemeler hayata geçirilmediğinde, “güvenlik uğruna adaletin ertelenmesi” sarmalı derinleşmektedir. Tam aksine, usul güvenceleri yüksek yerel modeller ve evrensel yargı ile işbirliği çizgisi benimsendiğinde, güvenlik–adalet denklemi yeniden kurulabilir. Bu denge, bölgenin orta vadeli istikrarına en yüksek katkıyı sunacaktır.


[i] “Mali, Burkina Faso and Niger announce exit from International Criminal Court”, Reuters, 23 Eylül 2025, https://www.reuters.com/world/africa/mali-burkina-faso-niger-announce-exit-international-criminal-court-2025-09-23/ (Erişim Tarihi: 26.09.2025).

[ii] Aynı yer.

[iii] “Rome Statute of the International Criminal Court”. International Criminal Court, The Hague: ICC, 2011. https://www.icc-cpi.int/sites/default/files/2024-05/Rome-Statute-eng.pdf, (Erişim Tarihi: 26.09.2025).

[iv] Stephanie Maupas, “Les pays du Sahel, sous influence de la Russie, annoncent quitter la CPI”, Le Monde, 24 Eylül 2025, https://www.lemonde.fr/afrique/article/2025/09/24/les-pays-du-sahel-sous-influence-de-la-russie-annoncent-quitter-la-cour-penale-internationale_6642837_3212.html, (Erişim Tarihi: 26.09.2025).

Göktuğ ÇALIŞKAN
Göktuğ ÇALIŞKAN
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde lisans eğitimi alan Göktuğ ÇALIŞKAN, aynı süreçte çift anadal programı kapsamında üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yer alan Uluslararası İlişkiler bölümünde de eğitim görmüştür. 2017 yılında lisans mezuniyetini tamamladıktan sonra Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans programına başlayan Çalışkan, bu programı 2020 yılında "Hindistan Şiiliği ve İran’ın Hindistan Politikasının Yumuşak Güç Çerçevesinde Değerlendirmesi: Kontrüktivist Bir Bakış" adlı teziyle başarı ile tamamlamıştır. 2018 yılında ise çift ana dal programı kapsamında eğitim gördüğü Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Seçme ve Yerleştirme (YLSY) programı kapsamında Fransa’da dil eğitimi alan Göktuğ Çalışkan, ardından Fas’ta bulunan Uluslararası Rabat Üniversitesinde 2. yüksek lisansını "La Présence Chinoise En Afrique Et L’évaluation De La Politique Africaine De La Chine Dans Le Contexte Du Projet « La Ceinture Et La Route » : Les Cas du Kenya et de l’Ouganda" (Çin'in Afrika'daki Varlığı ve Çin'in Afrika Politikasının Kuşak ve Yol Projesi Bağlamında Değerlendirilmesi: Kenya ve Uganda Örnekleri) teziyle 2022 yılında tamamlamıştır. Aynı zamanda Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olan Çalışkan, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde de doktorasına devam etmektedir. Çalışkan, ayrıca YLSY kapsamında Fas’ta yine Uluslararası Rabat Üniversitesi’nde doktoraya başlamıştır. Ankasam Uluslararası İlişkiler uzmanı olarak çeşitli konularda röportajları ve analizleri bulunan Çalışkan, kitap bölümleri, makaleler ve kitap incelemelerine de devam etmektedir. Çalışkan, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilmekte olup, Çin-Afrika İlişkileri, Sahel, Sahel’de Din ve Güvenlik, İran, Şiilik, Hindistan, Gıda Güvenliği, Afrika'da İklim, İsyanlar ve Terörizm, Afrika Jeopolitiği, Kuşak ve Yol Projesi, Orta Asya üzerine akademik çalışmalarını sürdürmektedir.

Benzer İçerikler