23 Nisan 2025 tarihinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, İklim ve Adil Geçiş Liderler Toplantısı’na video bağlantısıyla katılarak küresel iklim yönetişimi ve kalkınma meselelerine dair kapsamlı bir konuşma gerçekleştirmiştir. Paris Anlaşması’nın 10. ve Birleşmiş Milletler’in 80. yıl dönümüne denk gelen bu konuşma, sadece sembolik bir önem taşımamakta; aynı zamanda Çin’in küresel çevre politikası vizyonunun temel sütunlarını ve kendisini nasıl konumlandırdığını da yansıtmaktadır. Şi Cinping’in konuşmasında dile getirdiği dört ana başlık, Çin’in küresel yönetişim yaklaşımının hem normatif hem de stratejik temellerine ışık tutmaktadır.
Şi Cinping’in vurguladığı ilk unsur, çok taraflılık ilkesidir. Birleşmiş Milletler (BM) merkezli uluslararası sistemin ve uluslararası hukuk temelli düzenin korunmasına yaptığı vurgu, Çin’in son dönemde artan şekilde dile getirdiği “küresel düzenin muhafazası” söyleminin devamı niteliğindedir.[1] Her ne kadar bazı büyük güçlerin tek taraflılık ve korumacılık politikalarına dikkat çekilse de bu eleştirinin arka planında Çin’in özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğündeki yaptırımlar ve ticaret politikalarından duyduğu rahatsızlığın yattığı açıktır.
Şi’nin “güven, dayanışma ve işbirliği” söylemi, Çin’in uluslararası düzeyde yapıcı bir aktör olarak konumlanma arayışını temsil etmektedir. Bu durum, iklim değişikliği gibi küresel sorunlarda Çin’in normatif iddialarını pekiştirmekte ve özellikle gelişmekte olan ülkelerle kurduğu ilişkilerde bir meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Bu bağlamda Şi’nin “tüm ülkelerin hukukun üstünlüğünü savunması, taahhütlerini yerine getirmesi, yeşil ve düşük karbonlu kalkınmaya öncelik vermesi ve çok taraflı yönetim yoluyla iklim krizine ortak yanıt vermesi” gerektiğini vurgulaması, yalnızca çevre politikalarına değil, aynı zamanda uluslararası yönetişim normlarına da bir gönderme niteliği taşımaktadır. Çin, bu söylem aracılığıyla küresel düzeyde sorumluluk alan, yükümlülüklerini yerine getiren ve ortak sorunlara kolektif çözümler üretilmesini teşvik eden bir güç olarak konumlanmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda bu yaklaşım, Çin’in yükselen güç konumunu Batı karşısında daha meşru hale getirme çabasının bir parçasıdır. Zira bu tür normatif ifadeler, gelişmekte olan ülkeler nezdinde Çin’e yönelik pozitif algının derinleşmesine katkı sağlamaktadır.
Şi’nin vurguladığı ikinci önemli konu, uluslararası işbirliğine olan bağlılık ve bu bağlamda çevre teknolojilerinin küresel paylaşımına verilen önemin artmasıdır. “Kaliteli yeşil teknolojilerin serbest akışı” ifadesi, yalnızca bir normatif çağrı olmaktan öte Çin’in çevre teknolojileri alanındaki ihracat kapasitesini artırma ve kendi teknolojik standartlarını küresel ölçekte yayma stratejisinin bir parçasıdır.[2] Çin, bu teknolojilerin serbest dolaşımını teşvik ederek, çevreye duyarlı teknolojilere olan talebi şekillendirmeyi amaçlamakta ve bu sayede küresel pazarda liderlik pozisyonunu güçlendirmeye çalışmaktadır. Ayrıca çevre teknolojilerindeki bu stratejik hedefler, Çin’in küresel ekonomi ve çevre politikaları üzerinden de etkinliğini arttırma amacını taşımaktadır.
Şi’nin iklim değişikliği konusundaki üçüncü vurgusu, adil geçiş kavramına dayanmaktadır ve bu, Çin’in iklim politikasında insan merkezli bir perspektif geliştirme çabasının bir göstergesidir.[3] Şi’nin “çevre koruma, ekonomik büyüme, iş yaratma ve yoksulluğun azaltılması” arasındaki dengeyi vurgulaması, Çin’in kalkınma modelinin yalnızca çevresel sürdürülebilirlik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal refahı da içeren bir bütünsel yaklaşımı benimsediğini göstermektedir. Çin’in bu yaklaşımı, çevresel dönüşümün, sadece ekolojik değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik temellere dayanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Buradaki temel anlayış, yeşil kalkınma stratejisinin, toplumun her kesimini kapsayacak şekilde şekillendirilmesi ve bu dönüşüm sürecinde toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıdır.
Şi’nin gelişmiş ülkelere yaptığı vurgu ise Çin’in küresel iklim politikalarındaki konumunu pekiştirmek için kullandığı stratejik bir dil olarak öne çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumluluğuna yapılan atıflar, Çin’in kendisini gelişmekte olan ülkelerle özdeşleştirerek bu ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla destek ve kaynak alması gerektiği tezini güçlü bir şekilde savunmaktadır. Bu söylem, Çin’in küresel adalet ve eşitlik taleplerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdiğini ve bu söylemi, uluslararası diplomatik platformlarda kendisini daha güçlü bir aktör olarak konumlandırma amacını güttüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
Şi’nin dördüncü ve son olarak vurguladığı unsur, sonuç odaklı bir eylem çağrısıdır. Bu, Çin’in küresel çevre yönetişimindeki rolünü yalnızca bir söylem üreticisi olmanın ötesine taşımayı amaçladığını göstermektedir.[4] Şi’nin 2035 yılına yönelik ulusal katkı beyanlarını (NDC) Belém Zirvesi öncesinde açıklama taahhüdü, Çin’in çevresel taahhütlerini daha şeffaf ve somut bir şekilde sunma amacını gütmektedir. Bu durum, Çin’in iklim değişikliğiyle mücadelede daha iddialı bir liderlik pozisyonu üstlenmeye ve kendi çevre politikasının uluslararası platformlarda daha fazla takdir görmesini sağlamaya yönelik stratejik bir hamlesidir. Bu yaklaşım, Çin’in yalnızca ulusal düzeyde sera gazı emisyonlarını kontrol altına alma ve yenilenebilir enerji kapasitesini artırma konusundaki hızlı ilerlemesini uluslararası düzeyde de sürdürülebilir bir başarı hikayesi olarak sunma amacını taşımaktadır. Çin’in bu alandaki hedeflerini küresel topluma açık bir şekilde duyurması hem şeffaflık hem de uluslararası taahhütler açısından önemli bir adım olup Çin’in küresel çevre yönetişiminde daha etkin ve sorumlu bir aktör olarak yer almak istediğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca Şi’nin insan ve doğa arasındaki uyumun Çin modernleşmesinin “tanımlayıcı özelliği” olduğunu vurgulaması, çevre meselesini Çin’in kalkınma söylemine entegre etme çabasının doğrudan bir yansımasıdır.[5] Çin’in yeşil enerji yatırımları, ağaçlandırma faaliyetleri ve yeni enerji endüstriyel zincirindeki lider konumu, bu söylemi destekleyen somut verilerle birlikte sunulmuştur. Şi’nin konuşmasının sonunda vurguladığı “ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesi, Çin’in gelişmiş ülkelerle aynı düzeyde yükümlülük üstlenmeyeceğini, fakat küresel çabaları desteklemekten de geri durmayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak Şi’nin 23 Nisan 2025 tarihinde yaptığı konuşma, Çin’in küresel çevre politikası ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki stratejik vizyonunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çin, çok taraflılık ilkesine dayalı bir küresel düzenin savunucusu olarak uluslararası işbirliğini teşvik etmeye ve çevre dostu teknolojilerde liderlik rolünü güçlendirmeye odaklanmaktadır. Ayrıca adil geçişin önemini vurgulayarak, çevresel dönüşümün sosyal ve ekonomik boyutlarını da kapsayan bir kalkınma modelini benimsemektedir.
[1] “Şi Jinping addresses Leaders Meeting on Climate and the Just Transition, urging jointly advancing global climate governance”, Ministry of Public Security of the People’s Republic of China, https://www.mps.gov.cn/n2255079/n6865805/n7355748/n8012154/c10057138/content.html, (Erişim Tarihi: 05.05.2025).
[2] Aynı Yer.
[3] Aynı Yer.
[4] Aynı Yer.
[5] Aynı Yer.