Batı Afrika’nın Atlas Okyanusu’na açılan en stratejik, ancak bir o kadar da kırılgan kapısı konumundaki Gine-Bissau, 26 Kasım 2025 Çarşamba günü, siyasi tarihinin en karmaşık ve çok katmanlı askeri müdahalelerinden birine sahne olmuştur. Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embaló’nun “devrildim” beyanıyla[i] başlayan ve muhalefetin “bu bir tiyatrodur” çıkışıyla[ii] bulanıklaşan süreç, General Horta N’tam liderliğindeki “Düzeni Yeniden Tesis Etmek İçin Yüksek Askeri Komutanlık adlı grubun yönetime el koymasıyla farklı bir boyuta evrilmiştir. Yaşananlar, klasik bir darbeden ziyade çok aktörlü bir iktidar simülasyonunu andıran hibrit bir yapı arz etmektedir.
1974 yılında Portekiz’den bağımsızlığını kazandığı günden bu yana istikrar kavramının adeta bir temenni olarak kaldığı bu coğrafya 1980, 1998, 2003, 2009 ve 2012 yıllarında başarılı darbeler ile yediden fazla kalkışmaya tanıklık etmiştir. Ordu, kışladan ziyade başkanlık sarayının koridorlarında devriye gezmeyi tercih ettiği bir geleneğin son halkasını sergilemektedir. 23 Kasım 2025 Pazar günü gerçekleştirilen ve sonuçları henüz açıklanmadan her iki tarafın da zafer ilan ettiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ertesinde patlak veren bu kriz ülkenin genetik kodlarına işlemiş olan siyaseti silahla tanzim etme alışkanlığının bir tezahürü olarak okunabilir.
Embaló dönemi, görece bir istikrar vaadiyle başlamış olsa da otoriterleşme eğilimleri ve parlamentoyu işlevsiz bırakma pratikleri sivil siyasetin alanını daraltmış bulunmaktadır. Bu durum, Fransa’yla kurduğu yakın ilişkinin içerideki milliyetçi subaylar ve Pan-Afrikanist muhalefet nezdinde ciddi bir meşruiyet sorunu yaratmış olabileceğini düşündürmektedir. Krizin fitilini ateşleyen temel unsurun 23 Kasım seçimleri olduğu aşikardır. Zira mevcut Cumhurbaşkanı Embaló ve ana muhalefet lideri Fernando Dias’ın Seçim Komisyonu’nun resmî sonuçları açıklamasını beklemeden zaferlerini ilan etmeleri siyasi atmosferi geri dönülemez bir gerilime sürüklemiştir.
Resmî sonuçların 27 Kasım Perşembe günü açıklanması beklenirken ordunun 26 Kasım’da, yani sonuçlardan tam bir gün önce harekete geçmesi zamanlama açısından son derece manidardır. Burada iki temel senaryo çarpışmaktadır. Askeri kanat, sandıktan Fernando Dias’ın zaferle çıkacağını öngörerek Embaló rejiminin tasfiyesini engellemek istemiş olabilir ya da tam aksine, Embaló’nun ülkeyi kaosa sürüklemesini önlemek adına sürece müdahale etme gereği duymuş olabilir. Ordunun seçim sürecini askıya alması ve sınırları kapatması, sandıktan çıkan iradenin askeri vesayet tarafından veto edildiği yorumunu güçlendirmektedir.
Muhalefet lideri Fernando Dias’ın dillendirdiği “Auto-Coup” (Kendi Kendine Darbe) teorisi, mevcut krizin en karanlık ihtimalini teşkil etmektedir.[iii] Bu teoriye göre Embaló, seçimi kaybettiğini anladığı anda iktidarı barışçıl yollarla devretmek yerine sadık subaylar aracılığıyla bir kaos ortamı yaratarak anayasal düzeni askıya almayı ve ulusal güvenlik krizi bahanesiyle iktidarını asker gölgesinde sürdürmeyi planlamış olabilir. Ancak olayların akışı, bu teorinin sahada farklı bir evrilme yaşadığını göstermektedir.
Embaló’nun tutuklandığını duyurması ve akabinde Senegal’e geçiş yapması,[iv] planın ya kontrolden çıktığını ya da ordunun kendi oyununu oynamaya karar verdiğini işaret etmektedir. Askeriye, başlangıçta Embaló ile işbirliği yapmış olsa dahi, sürecin sonunda yük olarak gördüğü Cumhurbaşkanını feda etmeyi seçmiş olabilir ki bu durum, kontrollü kaos planının kontrolsüz bir tasfiyeye dönüştüğü şeklinde yorumlanabilir. Gine-Bissau’yu analiz ederken ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasından daha büyük bir hacme sahip olan kokain ticaretini göz ardı etmek denklemin en kritik parçasını yok saymak anlamına gelecektir.
Latin Amerika’dan gelen kokainin Avrupa’ya sevk edildiği bu durak, yıllardır “Narko-Devlet” literatürünün en canlı örneği olup ordu bu ticaretin lojistiğini, güvenliğini ve dağıtımını sağlayan ana omurgayı oluşturmaktadır. Yüksek Askeri Komutanlık’ın darbe bildirisinde “bir uyuşturucu baronunun da dahil olduğu istikrarsızlaştırma planına” atıfta bulunması, aslında alt metinde bir itiraf barındırmaktadır. Askerler, sivil siyasetin uyuşturucu gelirlerinden aldığı payı yeniden düzenlemek veya rakip kartellerin devlet içindeki uzantılarını temizlemek istemiş olabilir.
Embaló döneminde uyuşturucu ticaretinin rekor seviyelere ulaştığına dair raporlar, pastanın büyüdüğünü ancak paylaşım kavgasının da sertleştiğini göstermektedir. Bu bağlamda darbe, siyasi bir düzeltmeden öte ticari bir el koyma operasyonu karakteri taşıyabilmektedir. Ordunun üst kademesi, sivil yönetimin zafiyetlerinden faydalanarak narko-trafiğin tek hâkimi olma yoluna gitmiş olabilir. Zira siyasetin devre dışı bırakılması, aracıların ortadan kaldırılması ve gelirin doğrudan silahlı güce akması anlamına gelmektedir.
Tüm bu iç dinamiklerin yanı sıra Gine-Bissau’daki gelişmeler, Batı Afrika’da Fransa’nın nüfuz kaybının son halkası olarak değerlendirilebilir. Embaló, Fransa’nın bölgedeki son sadık müttefiklerinden biriydi ve onun devrilmesi veya sürgüne zorlanması, Paris için stratejik bir yenilgi niteliğindedir. Mali, Nijer ve Burkina Faso’dan sonra Gine-Bissau’nun da Fransız yörüngesinden çıkması, Fransa açısından Atlantik kıyısında büyük bir kayıp anlamına gelecektir. Rusya’nın pozisyonu ise daha incelikli bir analizi hak etmektedir.
Boksit ve fosfat kaynaklarına olan ilgisi bilinen Moskova’nın bu darbeyi bizzat planladığına dair somut bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak Rusya’nın bölgede yaratıcı yıkım stratejisi izleyerek var olan krizleri kendi lehine çevirme konusunda ustaca hareket ettiği bilinmektedir. Wagner veya yeni adıyla Africa Corps unsurlarının, yeni askeri yönetimle temas kurması ve “güvenlik danışmanlığı” adı altında rejimi koruma altına alması kuvvetle muhtemeldir. Eğer yeni cunta, Batı’dan gelen baskılara direnmek isterse yüzünü kaçınılmaz olarak Moskova’ya dönebilir.
Rusya, Atlantik Okyanusu’na doğrudan erişim sağlayan bir liman elde etme fırsatını Gine-Bissau’daki bu iktidar boşluğunda bulabilir. Bu durum hem Afrika hem de NATO’nun güney kanadı için stratejik bir kâbus senaryosu potansiyeli taşımaktadır. Bölgesel örgüt ECOWAS, darbeleri engelleme veya darbecileri geri adım attırma konusundaki caydırıcılığını yitirmiş görünmektedir. Nijer ve Mali örneklerinde görülen sonuçsuz yaptırımlar Gine-Bissau ordusunu cesaretlendirmiş olabilir.
Senegal’in durumu ise oldukça kritiktir. Gine-Bissau ile sınır komşusu olan ve Casamance bölgesindeki ayrılıkçı hareketler nedeniyle güvenliği doğrudan etkilenen Senegal, Embaló’nun devrilmesinden en çok zarar görecek aktör konumundadır. Embaló’nun Senegal’e geçişi, Dakar yönetiminin krizde arabulucu veya sığınak rolünü üstlendiğini göstermekteyse de Senegal’in kendi iç siyasi dinamikleri göz önüne alındığında askeri bir müdahalede bulunma ihtimali zayıf kalmaktadır. Mevcut veriler ışığında, General Horta N’tam ve ekibinin “geçiş süreci” adı altında seçimleri belirsiz bir tarihe erteleyerek ülkeyi kararnamelerle yönetmeye başlaması olasıdır.
Yeni cuntanın uluslararası izolasyonu kırmak için Rusya ile hızlı bir yakınlaşma sürecine girmesi Bissau limanında Rus gemilerinin görülmesini şaşırtıcı kılmayacak bir gelişme olabilir. Ayrıca darbe ordunun tamamının mutabakatıyla yapılmadıysa, alt kademe subaylar veya dışlanan gruplar arasında uyuşturucudan alınan gelirlerin paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle iç çatışma riski de mevcuttur.
Sonuç olarak Gine-Bissau’da 26 Kasım tarihinde yaşananlar basit bir iktidar değişikliğinden öte devlet aygıtının organize bir yapı tarafından müsadere edilmesi hadisesidir. Söz konusu yapı, askeri hiyerarşi ile uyuşturucu kartellerinin operasyonel ağını bünyesinde barındıran hibrit bir organizma olup siyasi partiler, seçimler ve anayasal kurumlar, bu yapının izin verdiği ölçüde var olabilen dekoratif unsurlara dönüşmüş durumdadır. Embaló’nun kendi darbesini kurguladığı tezi ile askerin yönetime el koyduğu gerçeği paradoksal biçimde birbirini tamamlamakta, Embaló suyu bulandırmak istemiş olsa da bulanık suda avlanma konusunda askerlerin daha yetenekli çıktığı anlaşılmaktadır. Gelinen noktada Gine-Bissau halkı, demokratik bir belirsizlik ile askeri bir kesinlik arasında sıkışıp kalmış haldedir.
Tarih, bu coğrafyada namlunun ucundaki kesinliğin sandıktaki belirsizliğe her daim galip geldiğini bir kez daha göstermiştir. Dünya, Gine-Bissau’ya baktığında sadece küçük bir Afrika ülkesindeki karışıklığı görmekten ziyade küresel güç mücadelelerinin, uluslararası suç ağlarının ve yerel iktidar hırslarının iç içe geçtiği 21. yüzyılın “başarısız devlet” prototipinin inşasını izlemektedir. Asıl korkutucu olan ise bu prototipin Batı Afrika’da bir istisna olmaktan çıkıp yeni bir norm haline gelmeye başlamasıdır.
[i] “Guinée-Bissau : le président Embaló arrêté, des militaires disent « prendre le contrôle total du pays »”, Jeune Afrique, 26 Kasım 2025, https://www.jeuneafrique.com/1743734/politique/guinee-bissau-umaro-sissoco-embalo-se-dit-victime-dun-coup-detat/, (Erişim Tarihi: 28.11.2025).
[ii] “Guinea-Bissau opposition accuses president of faking coup to retain power”, Africa News, 27 Kasım 2025, https://www.africanews.com/2025/11/27/guinea-bissau-opposition-accuses-president-of-faking-coup-to-retain-power/, (Erişim Tarihi: 28.11.2025).
[iii] “Guinea-Bissau names Embaló’s ally interim head, intensifying speculation of an ‘arranged coup’”, Business Insider Africa, 27 Kasım 2025, https://africa.businessinsider.com/local/lifestyle/guinea-bissau-names-embalos-ally-interim-head-intensifying-speculation-of-an-arranged/12t3fhb,(Erişim Tarihi: 28.11.2025).
[iv] “Coup d’Etat en Guinée-Bissau : Embaló exfiltré vers le Sénégal”, Apa News, 27 Kasım 2025, https://fr.apanews.net/news/coup-detat-en-guinee-bissau-embalo-exfiltre-vers-le-senegal/, (Erişim Tarihi: 28.11.2025).
