Gürcistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından Batı ile entegrasyon sürecine girmiş ve bu dönemden itibaren ülkenin dış politikasında köklü dönüşümler başlamıştır. 1990’lı yılların başında başlayan bu yönelim, Batı tipi kurumlaşma ve demokratikleşme süreçlerine yönelik açık bir stratejik tercih olarak öne çıkmıştır. Gürcistan’ın dış politikasındaki bu yönelim, özellikle 2003 yılında gerçekleşen Gül Devrimi sonrasında hız kazanmış, bu dönemde Avrupa-Atlantik kurumlarıyla entegrasyon temel dış politika ekseni haline gelmiştir.
2008 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) üyelik hedefi doğrultusunda atılan adımlar ve aynı yıl Avrupa Birliği (AB) ile imzalanan Ortaklık Anlaşması,[1] Gürcistan’ın Batı’yla ilişkilerinde önemli bir mihenk taşı olmuştur. Aynı yıl patlak veren Rusya-Gürcistan Savaşı, Batı yöneliminin karşı karşıya kaldığı jeopolitik riskleri ve Moskova’nın Kafkasya’daki nüfuzunu sürdürme kararlılığını açıkça ortaya koymuştur.
2014 yılında imzalanan Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşması (DCFTA),[2] AB’yle ekonomik ilişkilerin derinleşmesini sağlamış ve Gürcistan’ın iç hukuk sisteminde AB normlarına uyum konusunda önemli yapısal dönüşümlere zemin hazırlamıştır. Söz konusu anlaşma kapsamında tarife indirimi, yatırım teşviki ve mali düzenlemelerde şeffaflık gibi kriterler Gürcistan’ın reform sürecinde referans noktaları haline gelmiştir. Bu gelişmeler, sadece ekonomik alanda değil; yargı bağımsızlığı, yolsuzlukla mücadele ve kamu yönetimi reformu gibi alanlarda da AB destekli projelerin önünü açmıştır.
Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen Gürcistan’ın AB’yle ilişkileri istikrarlı bir ilerleyişten ziyade dalgalı bir seyir izlemiştir. Siyasi elitler arasındaki görüş ayrılıkları, oligarkik yapıların etkisi, sivil toplumun kısıtlanması ve yargıya siyasi müdahale gibi sorunlar, entegrasyon sürecinde zaman zaman ciddi gerilimler yaratmıştır. 2024 seçimleri öncesinde ülkede artan siyasi kutuplaşma ve medya özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, AB kurumları tarafından eleştirilmiş ve Gürcistan’ın aday ülke statüsüne giden yolda önemli engeller olarak değerlendirilmiştir.
26 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştirilen Parlamento Seçimleri, Gürcistan’da siyasi arenada yeni bir dönemin başlangıcı olarak yorumlanmaktadır. Gürcü Rüyası Partisi’nin oyların %53,94’ünü alarak elde ettiği zafer, ülkenin siyasi yöneliminde önemli bir kaymaya işaret etmiştir. Özellikle Batı yanlısı muhalefet partilerinin seçim sürecinde karşılaştıkları yapısal zorluklar, seçim sonrası dönemde ülkedeki demokratik standartlar konusunda soru işaretlerinin doğmasına neden olmuştur. Yeni hükümetin ilk adımları, AB’yle ilişkilerin de önemli bir ilerlemenin göstergesi olmuştur. Özellikle 2025 yılının başlarında hükümetin “ulusal egemenliği koruma” söylemi üzerinden bazı AB uyum yasalarını askıya alması, Brüksel ile Tiflis arasındaki ilişkilerde diplomatik gerilimi artırmıştır.
AB Komisyonu’nun Gürcistan’daki hukukun üstünlüğü ilkesine zarar verecek yasal değişikliklere dair duyduğu endişe kamuoyuna açık şekilde ifade edilmiş, bu da Gürcistan’ın AB adaylık sürecinde ilerlemesini yavaşlatan bir unsur olmuştur. Öte yandan yeni hükümetin dış politikasında Rusya’yla daha temkinli ve pragmatik bir ilişki kurma arayışı da dikkat çekmektedir. Gürcistan’ın topraklarının yaklaşık %20’si hâlâ Rusya’nın kontrolü altındayken, bu tür bir yönelim ülke içinde ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Hükümetin bu politikasını “gerilimden uzak durma” stratejisi olarak savunması, muhalefet ve sivil toplum örgütleri tarafından “Batı’dan uzaklaşma” şeklinde yorumlanmaktadır. Medya özgürlüğü, ifade hakları ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskılar da seçim sonrası dönemde artmış, bu durum AB tarafından yayınlanan ilerleme raporlarına olumsuz şekilde yansımıştır. Nitekim Avrupa Parlamentosu, Mayıs 2025 tarihinde aldığı kararla Gürcistan’a yönelik mali desteklerin koşullara bağlanacağını açıklamış, demokratik reformların gerilemesi durumunda yaptırımların gündeme gelebileceği uyarısında bulunmuştur.
Gürcü Rüyası Partisi’nin 2024 seçimlerindeki zaferi sonrasında ülkenin dış politikasında gözlemlenen yön değişimi, AB’yle ilişkilerin geleceğine dair çok boyutlu değerlendirmeleri zorunlu kılmaktadır. Gürcistan’ın uzun süredir sürdürdüğü Avrupa entegrasyonu politikası, mevcut hükümetin uygulamaları ve söylemleri doğrultusunda yeni bir sınavdan geçmektedir. Bu bağlamda önümüzdeki dönemde Gürcistan-AB ilişkilerinin seyrini belirleyecek üç temel dinamik ön plana çıkmaktadır: iç siyasi istikrar, bölgesel jeopolitik gelişmeler ve AB’nin genişleme stratejisindeki güncellemeler.[3]
İlk olarak iç siyasi ortamda demokratik değerlerin ve kurumsal şeffaflığın korunması, AB’yle ilişkilerde ilerlemenin ön şartı olarak görülmektedir. Yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel prensiplerde yaşanabilecek gerilemeler, Gürcistan’ın aday ülke statüsünü riske atabileceği gibi AB tarafından uygulanabilecek yaptırım mekanizmalarını da beraberinde getirebilir. Bu durum hem dış yatırımlar hem de sosyal kalkınma projeleri açısından Gürcistan’ın uluslararası itibarını zedeleyebilir.
İkinci olarak Rusya’nın Güney Kafkasya üzerindeki etkisini artırma çabaları, Gürcistan’ın dış politika manevra alanını daraltmaktadır. Gürcü Rüyası Partisi’nin Moskova’yla ilişkilerde “düşük gerilim politikası” yürütme stratejisi, kısa vadede çatışmasızlık ortamı yaratabilir; ancak bu yaklaşımın Batı’yla ilişkilerde bir güvensizlik ortamı oluşturma riski de bulunmaktadır. Özellikle Abhazya ve Güney Osetya gibi bölgelerdeki statükonun korunması hem AB hem de NATO ile entegrasyon süreçlerinin önünde büyük bir engel teşkil etmeye devam edecektir.
Üçüncü olarak AB’nin 2020’li yıllarda Batı Balkanlar ve Doğu Ortaklığı ülkeleriyle ilişkilerini yeniden tanımlama sürecine girmesi, Gürcistan için hem riskler hem de fırsatlar barındırmaktadır. AB’nin genişleme yorgunluğu ve üye devletler arasındaki uzlaşı eksikliği, Gürcistan gibi aday ülkelerin entegrasyon süreçlerini yavaşlatmaktadır. Ancak enerji güvenliği, lojistik bağlantılar (özellikle Orta Koridor) ve yeşil dönüşüm gibi stratejik alanlarda Gürcistan’ın AB’yle işbirliğini derinleştirmesi mümkündür. Bu da ülkenin Avrupa gündeminde pozitif bir konum elde etmesine katkı sağlayabilir.
Sonuç olarak Gürcü Rüyası Partisi iktidarının dış politika tercihleri, ülkenin Avrupa’yla olan ilişkilerinde belirleyici olacaktır. Bu tercihler, sadece hükümetin diplomatik tutumlarıyla değil, aynı zamanda sivil toplumun, medya kuruluşlarının ve genç nüfusun Avrupa değerlerine olan bağlılığıyla da şekillenecektir. Gürcistan’ın Avrupa’yla bütünleşme sürecinin sürdürülebilirliği, iç reformlara olan samimiyeti ve dış politikada dengeyi sağlama kapasitesiyle doğrudan bağlantılıdır.
[1] European Council (2003). A Secure Europe in a Better World: European Security Strategy. Brussels, December 12, 2003. www.consilium.europa.eu/uedocs/cmsUpload/78367.pdf
[2] Özçelik, A. O., & Zandaradze, S. (2020). Avrupa Birliği Doğu Ortaklığı Projesinin Gürcistan’a etkisi. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 8(1), 167–193. https://doi.org/10.14782/marmarasbd.712957
[3] Mkrtchyan, T., Huseynov, T., & Gogolashvili, K. (2009). The European Union and the South Caucasus: Three perspectives on the future of the European project from the Caucasus (Europe in Dialogue 2009/01). Gütersloh: Bertelsmann Stiftung.
