Analiz

İran’ın “Snapback” Diplomasisi

Avrasya merkezli çok taraflı kurumsal yapılar küresel düzende daha belirleyici hâle gelebilir.
İran’ın Çin ve Rusya’yla kurduğu diplomatik koordinasyon, yaptırımlara karşı alternatif normatif düzenlerin temellerini atabilir.ABD’nin Orta Doğu’daki caydırıcılığının zayıflaması, Batı dışı güçlerin bölgesel nüfuzunu artırarak yeni güvenlik mimarilerine alan açabilir.
ABD’nin Orta Doğu’daki caydırıcılığının zayıflaması, Batı dışı güçlerin bölgesel nüfuzunu artırarak yeni güvenlik mimarilerine alan açabilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Avrupa’nın nükleer müzakerelerde ilerleme sağlanmaması hâlinde Birleşmiş Milletler yaptırımlarını yeniden devreye sokma (snapback) tehdidine karşı İran’ın Rusya ve Çin’le başlattığı diplomatik koordinasyon, 21. yüzyılın yeni güç mimarilerinde hızla şekillenen bloklaşmaların açık bir tezahürü olarak değerlendirilebilir.[i] 21 Temmuz 2025 tarihinde gerçekleşen üçlü görüşmede İranlı diplomatların, Rus ve Çinli mevkidaşlarıyla Tahran’da bir araya gelerek E3 (Fransa, Almanya, Birleşik Krallık) ülkelerine karşı ortak diplomatik pozisyon geliştirme çabası, Tahran’ın sadece Batı’ya karşı direnç hattı kurmakla kalmayıp aynı zamanda kendi güvenlik stratejisini Avrasya jeopolitiğiyle bütünleştirme niyetini de yansıtmaktadır.

Bu gelişme, yalnızca İran’ın nükleer programına ilişkin teknik müzakereler ya da Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) kapsamında ele alınan uranyum zenginleştirme limitleriyle sınırlı kalmamaktadır. Aksine uluslararası yaptırımların hukuki sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarının bağlayıcılığına ve büyük güçlerin bu kararları ne ölçüde siyasal araçlara dönüştürdüğüne dair temel bir sorgulamayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tek taraflı yaptırım politikalarının ve Avrupa’nın bu çizgiye angaje olma eğiliminin, uzun vadede uluslararası hukuk normları üzerindeki aşındırıcı etkisi derinleşmektedir.

Bu çerçevede İran’ın Çin ve Rusya’yla yürüttüğü koordinasyon yalnızca savunmacı bir refleks değil; aynı zamanda Batı’nın yaptırım temelli dış politikasına karşı alternatif bir normatif düzlemin inşası anlamına da gelebilir. ABD’nin Orta Doğu’daki caydırıcılığının ve bölgesel güvenlik mimarileri üzerindeki yönlendirici gücünün giderek erozyona uğraması, İran gibi bölgesel aktörlere daha fazla manevra alanı sunarken, Rusya ve Çin’in bölgedeki stratejik varlığını da meşrulaştırıcı bir zemin yaratmaktadır.

Çin-Rusya ekseninin artan kurumsal koordinasyonu, sadece güvenlik alanında değil; enerji güvenliği, dijital altyapılar, savunma sanayi transferi ve SWIFT dışı finansal sistemler gibi alanlarda da “batı dışı kurumsallaşma modelleri”nin güçlendiğini göstermektedir. İran’ın bu iki aktörle sürdürdüğü diyalog, bu kurumsallaşmanın bölgesel yansımalarına dair ipuçları sunarken, gelecekte Avrasya merkezli yeni çok taraflılık düzenlerinin oluşmasına da katkı sağlayabilir.

Dolayısıyla bu gelişmeler sadece kısa vadeli diplomatik krizlerin değil; uzun vadeli küresel düzeyde normatif ve yapısal değişimlerin de habercisi niteliğindedir. İran, bu yeni denklemde yalnızca yaptırımlara karşı direnen bir ülke değil; aynı zamanda Batı hegemonyasının sınırlandığı, çok kutupluluğun kurumsallaştığı yeni bir uluslararası düzende bölgesel eksenlerin yeniden tanımlanmasına katkı sunan önemli bir aktör konumuna evrilebilir.

İran, E3 ülkelerinin yaptırım tehdidini “hukuki dayanağı olmayan bir siyasi araç” olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, gelecekte yalnızca İran değil, yaptırımlarla karşılaşma riski taşıyan diğer devletler tarafından da benimsenebilir. Bu durum, BMGK kararlarına dayalı yaptırımların meşruiyetinin sorgulanmasına ve alternatif “hukuki blokların” oluşmasına zemin hazırlayabilir. Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin, yaptırım bypass mekanizmalarının ötesine geçerek “uluslararası meşruiyet” tanımını yeniden şekillendirecek diplomatik söylem ve kurumlar geliştirmesi mümkündür.

İran, snapback tehdidini yalnızca bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda ekonomik izolasyon ve enerji erişimi açısından da bir tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle Avrasya’daki alternatif koridorlar, enerji anlaşmaları ve ortak askeri üretim projeleri üzerinden Moskova ve Pekin’le entegrasyonunu derinleştirmesi olasıdır. Tahran yönetimi, Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (INSTC) gibi projelere yeni stratejik işlevler yükleyerek hem yaptırım bypass’ı hem de jeoekonomik entegrasyon alanı olarak kullanabilir. Bu süreçte Hindistan, Kazakistan ve Azerbaycan gibi ülkelerle bağlantı hatlarının güçlendirilmesi, İran’ı bölgesel projelerde daha kalıcı bir oyuncu hâline getirebilir.

E3 ülkelerinin, snapback tehdidini ileri sürmesi, kısa vadede İran üzerinde siyasi baskı oluşturabilir; ancak bu baskının doğrudan sonuç üretmesi giderek zorlaşacaktır. İran, uzun yıllardır yaptırımlara karşı geliştirdiği ekonomik adaptasyon mekanizmaları, gölge filo taşımacılığı, üçüncü ülke şirketleriyle yapılan ticaret anlaşmaları ve yerli savunma sanayisiyle bu tür tehditlere karşı direnç kapasitesi geliştirmiştir. Dolayısıyla Batı’nın bundan sonraki yaptırımlarında “ikincil hedefli” hamleler (örneğin İran’la iş yapan Rus, Çin ve Hint şirketlerine baskı) daha belirleyici olacaktır. Bu da AB-Asya ticaret hatlarında yeni ayrışma risklerini doğurabilir.

Son aylarda Moskova’da ve Tahran’da yapılan üst düzey temaslar, Çin-Rusya-İran üçlüsünün yalnızca konjonktürel değil, kurumsallaşmaya yatkın bir güvenlik diyaloğu inşa ettiğini göstermektedir. Bu tür üçlü istişare mekanizmalarının, Şanghay İşbirliği Örgütü içinde ayrı masalara dönüşmesi veya BRICS+ formatında genişleyen güvenlik oturumlarına entegre edilmesi beklenebilir. Bu yeni forumlar, Batı merkezli güvenlik anlayışına alternatif, çok merkezli kriz çözüm mimarilerinin temellerini atabilir.

İran ile E3 arasında yapılacak İstanbul görüşmelerinin ev sahibi olarak Türkiye’nin seçilmesi, Ankara’nın Orta Doğu ve Avrupa arasında güven inşa eden aracı rolünü pekiştirme fırsatı yaratmaktadır. İran-AB-ABD hattında yaşanacak yeni krizler, Türkiye’nin hem enerji güvenliği hem sınır ötesi güvenlik politikaları açısından bölgesel inisiyatiflerini artırmasına zemin hazırlayabilir. Ayrıca Türkiye, bu süreçte İran’la nükleer, savunma ve ulaşım alanlarında daha pragmatik işbirliklerine yönelebilir.

Sonuç olarak İran, Batı’nın snapback tehdidine karşı Çin ve Rusya’yla diplomatik dayanışmayı kalıcılaştırarak, çok kutuplu diplomasi modelinin öncüsü hâline gelebilir. BM yaptırım mekanizmalarının tartışmaya açılması, gelecekte uluslararası hukukun çok merkezli yorumlara açılmasına ve alternatif güvenlik forumlarının güçlenmesine neden olabilir. Türkiye, Tahran-Brüksel hattındaki krizleri yönetmede güvenilir ev sahibi ve bölgesel dengeleyici aktör olarak konumunu daha da sağlamlaştırabilir.


[i] “Iran turns to Russia and China to discuss European threat of sanctions ‘snapback’”, France 24, https://www.france24.com/en/asia-pacific/20250721-iran-turns-russia-and-china-discuss-european-threat-sanctions-snapback, (Erişim Tarihi: 24.07.2025).

Aybike VRESKALA
Aybike VRESKALA
Hacettepe Üniversitesi İngilizce-Fransızca Mütercim ve Tercümanlık (Çift Anadal) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü (Özel Öğrenci)

Benzer İçerikler