“Avrasya’nın Balkanları” olarak adlandırılan Güney Kafkasya, 2025 yılının son çeyreğinde kapsamlı bir jeopolitik dönüşüm yaşamaktadır. 8 Ağustos 2025 tarihindeki “Washington Mutabakatı” zirvesi, otuz yıllık “donmuş çatışma” paradigmasını sona erdirerek yoğun ticari rekabetin karakterize ettiği bir “soğuk barış” evresini başlatmıştır.[i] Mutabakat, barış sürecini soyut hukuk normları yerine somut ekonomik menfaatler ve altyapı projeleri üzerine inşa etmiş; mücadele eksenini “toprak hakimiyetinden” stratejik “koridor yönetişimine” kaydırmıştır. Bu yeni “işlemsel” doktrinde barış, küresel ticaret akışının sürdürülebilirliği için elzem bir “risk yönetimi aracıdır.”
Jeoekonomik dönemin somut tezahürü “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası (TRIPP)” projesidir. “Zengezur Koridoru” meselesine piyasa odaklı çözüm getiren TRIPP, jeopolitiğin özelleştirilmesi olgusunun en somut örneğidir.[ii]Proje, Azerbaycan ile Nahçıvan’ı bağlayacak transit hattın inşası ve güvenliğinin, 99 yıllığına Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli bir konsorsiyuma devredilmesini öngörmektedir. Bu hibrit “imtiyaz” yapısı, klasik Vestfalyan devlet egemenliği kavramlarını dönüştüren, Süveyş ve Panama kanallarının erken dönem yönetim modellerini çağrıştıran bir mekanizma sunmaktadır.
Hattın güvenliğinin ABD menşeli özel güvenlik birimleri (Halliburton, Bechtel veya Constellis gibi yüklenici firmalara bağlı) tarafından sağlanacak olması, bölgeye “Kurumsal Jeopolitik” kavramını yerleştirmiştir.[iii] Bu yapı, Rusya ve İran’a karşı tasarlanmış stratejik bir caydırıcılık unsurudur. Zira TRIPP hattına muhtemel bir müdahale, diplomatik bir kriz olmanın ötesinde doğrudan Amerikan ticari çıkarlarına saldırı olarak addedilecek ve Washington’ın bağlayıcı bir askeri taahhüde girmeksizin özel sektör aracılığıyla bölgede fiili bir güvenlik şemsiyesi oluşturmasını sağlayacaktır.[iv]
Barış anlaşmasının yalnızca parafe edilmesi, hukuki bağlayıcılığın Ermenistan’ın anayasal değişiklikleri gerçekleştirmesine bağlı olduğunu göstermektedir. Bu durum, sürecin ne denli hassas ve kırılgan olduğunu ortaya koymaktadır. Barış sürecinin temel engeli, derinleşen anayasal krizdir. Azerbaycan’ın “önce hukuki kesinlik” ilkesi, Ermenistan yönetimini irredantist geçmişle bağların tasfiyesine zorlamaktadır. Bu zorlama, ulusal kimliğin temel felsefesine yönelik yapısal bir meydan okumadır. Sorunun temelinde, Ermenistan Anayasası’nın başlangıç bölümünde atıfta bulunulan, “Dağlık Karabağ’ın Birleşmesini” öngören 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirgesi bulunmaktadır.
Bakü, bu anayasal atfı, anayasal güvence altına alınmış bir “toprak talebi” olarak yorumlamaktadır ve anayasa değişmediği takdirde gelecekteki herhangi bir iktidarın Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak anlaşmayı iptal etme potansiyelinin bulunduğunu vurgulamaktadır. Başbakan Paşinyan, bu değişikliği devletin bekası için savunsa da Ermeni halkının büyük çoğunluğu bu algılanan dış baskıya karşıdır. Burada oluşan bir stratejik paradoks mevcuttur. Paşinyan referanduma gitmezse anlaşma imzalanamayacak, diplomatik yollar tükenecektir. Reddedilirse ise Azerbaycan, Ermeni halkının barışı reddettiği argümanıyla olası bir askeri müdahale için uluslararası meşruiyet zeminini güçlendirecektir. Bu tartışma, Ermeni Apostolik Kilisesi liderliğindeki muhalefet tarafından, ulusal kimliğin tasfiyesi boyutuna taşınmış durumdadır.
Washington Mutabakatı ve TRIPP projesi, Rusya’nın tarihsel nüfuzuna ciddi bir meydan okumadır. Rusya, 2020 Ateşkes Anlaşması ile elinde tuttuğu lojistik denetim rolünün Amerikan şirketlerine devredilmesi riskiyle karşı karşıyadır.[v]Kremlin, askeri müdahaleden kaçınarak asimetrik ve ekonomik baskı yöntemlerini devreye sokmaktadır. Yukarı Lars Sınır Kapısı’nda (Verin Lars) Ermenistan menşeli tarım ürünlerinde “fitosanitary” sorunları gerekçesiyle ticari akışın sistematik olarak yavaşlatılması, Ermenistan’ın Rusya pazarına olan lojistik bağımlılığını kullanan net bir ekonomik baskı örneğidir.
Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) mevzuatının (özellikle 29.1. maddesi) kullanılması, gümrük kontrollerinin üçüncü tarafa devrinin birlik prensiplerine aykırılığı üzerinden diplomatik baskı oluşturmaktadır. Öte yandan İran, TRIPP projesini ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit ve potansiyel bir “NATO Koridoru” olarak algılamaktadır. Bu tehdit, İran’ı tarihsel olarak gergin ilişkilere sahip olduğu Azerbaycan ile pragmatik bir yakınlaşmaya itmiştir (Aras-2025 ortak askeri tatbikatı). Bu durum, Batılı güçlerin bölgeye dahil edilmesine karşı net bir bölgesel uyarı işlevi görmektedir.
Ermenistan askeri tedarik zincirini Rusya’dan Fransa (CAESAR obüsleri, GM200 radarları) ve Hindistan (Akash-1S sistemleri, Pinaka roketatarları) ile çeşitlendirerek NATO standartlarına uyum sürecini hızlandırsa da bölgesel askeri denge Azerbaycan lehine güçlü bir üstünlük sergilemektedir. Azerbaycan, Türkiye ile “Şuşa Beyannamesi” kapsamındaki askeri entegrasyonu ve yüksek teknoloji envanteri (LORA füzeleri, Barak-8 sistemleri) ile üstünlüğünü muhafaza etmektedir. Ermenistan’ın yeni edinimleri, stratejik dengeyi değiştirmekten ziyade olası bir çatışmanın maliyetini artırmaya yönelik “cezalandırıcı caydırıcılık” stratejisine hizmet etmektedir.
TRIPP inşasının 2026 sonlarında başlaması, önümüzdeki dönemi stratejik açıdan kritik bir “kırılganlık penceresi” haline getirmektedir. Mutabakatın başarısı, Rus hegemonyasını zayıflatacak ve Orta Koridor’un akışını değiştirecektir. Ancak anayasa referandumu başarısızlığı veya iç siyasi istikrarsızlık, bölgenin 2020 öncesi istikrarsızlığa sürüklenme riskini taşımaktadır. Washington Mutabakatı, Güney Kafkasya’yı küresel güç mücadelesinin merkezine yerleştiren yapısal bir dönüşüm hamlesi olup sürecin nihai sonucunu bölgesel aktörlerin iç politik dinamikleri ve stratejik tercihleri tayin edecektir.
[i] “Opinion: Washington Meeting and the Shifting Geopolitics of the South Caucasus”, Think-Tanks.az, https://think-tanks.az/eng/archives/1320, (Erişim Tarihi: 22.11.2025).
[ii] “Zangezur or bust: A US corridor scheme meets an Iranian red line”, The Cradle, https://thecradle.co/articles/zangezur-or-bust-a-us-corridor-scheme-meets-an-iranian-red-line, (Erişim Tarihi: 22.11.2025).
[iii] “U.S. contractors reap the windfalls of post-war reconstruction”, ICIJ – International Consortium of Investigative Journalists, https://www.icij.org/investigations/windfalls-war/us-contractors-reap-windfalls-post-war-reconstruction-0/, (Erişim Tarihi: 22.11.2025).
[iv] “The US strengthens its position in the South Caucasus: Peace Declaration and the ‘TRIPP’ project”, Aze.Media, https://aze.media/the-us-strengthens-its-position-in-the-south-caucasus-peace-declaration-and-the-tripp-project/ (Erişim Tarihi: 22.11.2025).
[v] “Russia Claims Trilateral Agreements With Armenia, Azerbaijan ‘Still Valid’”, Azatutyun.am, https://www.azatutyun.am/a/33499730.html, (Erişim Tarihi: 22.11.2025).
