Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika, Soğuk Savaş sonrası dönemde sol ideolojinin tekrardan yükselişe geçtiği bir bölge olmuştur. Solcu kimliğiyle bilinen Hugo Chavez, 1998 yılındaki seçimleri kazanmış ve bölgede domino taşı etkisi yaratmıştır. Bunun ardından Latin Amerika’daki 14 farklı ülkede daha sosyalist, sosyal demokrat, halkçı veya merkez sol partiler iktidara gelmiştir. Özellikle de Brezilya ve Arjantin gibi bölgenin en büyük devletlerinin yönetimine sol liderlerin geçmesi önemli etki yaratmıştır. Bölgedeki sol merkezli gelişmelere ve ortaya çıkan etkiye “Pembe Dalga” denilmektedir.
2015 yılından itibaren yaşanan süreçte ise popülist söylemler ve emtiada yaşanan düşüş nedeniyle sol partiler iktidardan uzaklaşmaya başlamıştır. Ayrıca çeşitli askeri darbeler, tartışmalı yargılamalar ve parlamento kararları nedeniyle sol liderler, koltuklarını kaybetmiştir. Ancak yerlerine gelen sağ partilerin tartışmalı politikaları, Covid-19 salgınının olumsuz etkisi ve liderlerin eleştirilen tutumları nedeniyle sol hareketler yeniden Latin Amerika toplumlarında zemin kazanmaya başlamıştır. Buna askeri darbeyle devrilen Bolivya solunun demokratik seçimlerle tekrardan iktidara gelmesi de dahildir. Artık askeri darbelerin ve çeşitli iddiaların, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi sol yönetimleri engelleyemediği görülmektedir. Böylelikle Latin Amerika’da solun ikinci yükseliş dönemi başlamıştır.
2018 senesinde gelindiğinde Meksika’da solcu aday Andres Manuel Lopez Obrador, seçimleri kazanmıştır. Meksika’nın önemi, ABD’nin komşusu olmasıdır. Daha sonra Arjantin, Bolivya, Panama, Peru, Şili, Honduras ve Kolombiya’da yapılan seçimleri sol liderler kazanmıştır. Son olarak Brezilya’da gerçekleştirilen seçimlerde sağcı Başkan Jair Bolsonaro’nun karşısında en güçlü aday olarak eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva çıkmıştır. Yapılan seçimlerde Lula, %48 oy alarak %43 oranındaki seçmen desteğinde kalan Bolsonaro’yu geride bırakmıştır.[1] 30 Ekim 2022 tarihinde yapılacak olan seçimlerin ikinci turunu da Lula’nın kazanması öngörülmektedir. Bu durum, Latin Amerika’da sadece birkaç küçük ülkede sağ yönetimlerin iktidarda kalacağını göstermektedir. Yani bölge, genel olarak solcu liderler tarafından yönetilecektir.
Latin Amerika’daki sol dalgalar, ülkelerin dış politikalarını da doğrudan etkilemektedir. Öncelikle solcu liderlerin ABD’ye karşı mesafeli bir tavır takınacağı ya da ilişkilerdeki yoğunluğu azaltacağı söylenebilir. Ayrıca Latin Amerika devletleri hem kendi aralarındaki münasebetleri hem de Rusya ve Çin’le olan ilişkileri geliştirecektir. Örneğin Kolombiya’da solcu lider Gustavo Petro’nun devlet başkanı olmasının akabinde Kolombiya-Venezuela ilişkileri normalleşme sürecine girmiştir. Buna ek olarak solcu Bolivya yönetimi ile Çin arasındaki ilişkiler her geçen gün daha da gelişmektedir. Sol yönetimlerle birlikte ABD’nin Latin Amerika’daki nüfuzu kırılırken; Rusya ve Çin’in etkisi artmaktadır. Bilindiği üzere Çin, Latin Amerika ülkelerine 2005-2021 arası süreçte 136 milyar dolardan fazla kredi vermiştir.[2] Ayrıca Küba, Venezuela, Panama, Kosta Rika, Peru, Ekvador, Bolivya, Şili ve Uruguay gibi ülkeler Kuşak-Yol Projesi’ne dahildir.[3]
Kuşak-Yol Projesi kapsamında son dönemdeki en önemli gelişme ise Arjantin’in projeye iştirak etmesidir. 2022 yılının Şubat ayında Pekin’deki Kış Olimpiyatları’na katılan Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez, Kuşak-Yol Projesi’ne katılmak için Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’le bir mutabakat zaptı imzalamıştır. Ayrıca ülkeler arasındaki ilişkinin derinleşme potansiyeli de vardır. Washington- Buenos Aires hattındaki ilişkilerin sorunlu muhtevası düşünüldüğünde Çin, Arjantin’i bir gıda ve tarım kaynağı olarak görerek bu ülkeye yatırım yapabilir. Ayrıca Pekin yönetimi, başta lityum olmak üzere çeşitli madenlerin işlenmesini sağlayabilecek aktör olarak kabul görebilir.[4]
Çin, Latin Amerika’da birçok projeyi yürütmekte ya da finanse etmektedir. Bunlar arasında Meksika’dan Küba’ya, Kolombiya’dan Brezilya’ya kadar çeşitli ülkelerde inşa edilen limanlar, köprüler, kanallar, otoyollar ve demiryolları vardır. Söz konusu durum, bölgenin yeniden inşasında Çin’i ve Kuşak-Yol Projesi’ni görünür kılmaktadır.
Dahası Çin, Latin Amerika’ya tekstil, elektronik araçlar ve kimyasal ürünler ihraç ederken; bu bölgeden soya, ham petrol ve madenler ithal etmektedir. Bahsi geçen ticaret ürünleri ise taraflar arasındaki karşılıklı bağımlılığı daha da güçlendirmektedir.[5]
Diğer taraftan Çin’in Bolivya gibi ekonomik kapasitesi yetersiz ama önemli yeraltı zenginlikleri bulunan ülkelerdeki yatırımları da artmaktadır. Zira Bolivya’nın lityum konusundaki zenginliği, bu ülkeyi Pekin nezdinde değerli bir aktör haline getirmektedir. Ayrıca Şili ve Arjantin’in de lityum konusunda zengin kaynaklara sahip olması mühimdir.[6]
Öte yandan Buenos Aires, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Moskova’yı kınarken; bu ülkeye ekonomik yaptırımlar uygulanmasına sıcak yaklaşmamıştır. Bu durumu Rusya’yla herhangi bir ekonomik ilişkisinin bulunmadığı, yaptırımların hem Arjantin’in hem de dünyanın ekonomisini olumsuz etkileyeceği ve bu nedenle yaptırımlara katılmanın yanlış olacağı şeklinde açıklamıştır.[7]
Rusya ise Latin Amerika’daki sol liderlerin etkisiyle bölgeden çelişkili tepkiler almaktadır. Bu ise Rusya’nın elini kuvvetlendirmektedir. Zira ABD’nin Afganistan ve Irak müdahalelerine çoğu Latin Amerika ülkesi karşı çıkmıştı. Ancak Rusya’ya karşı ise Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi net bir duruş yoktur. Bunun temel nedenleri ideolojik paydaşlıklar ve ikili ilişkilerdeki çıkarlardır.
Latin Amerika’daki sol düşünce, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) genişlemesini tenkit etmekte ve Moskova’nın bir cevap hakkının olduğunu düşünmektedir. Bunu savunan ülkeler, genel olarak Bolivya, Küba, Venezuela ve Nikaragua’dır. Fakat Kolombiya gibi bazı ülkeler, Ukrayna’yı desteklemektedir. En önemli çelişki ise devletlerin dış siyasetinde yaşanmaktadır. Zira Meksika gibi ülkeler, Rusya’yı kınasa da yaptırımlara soğuk yaklaşmaktadır.[8]
Sonuç olarak Latin Amerika’daki sol hareketler güçlendikçe, Rusya ile Çin’in sosyal, siyasi ve ekonomik etkisi artmaktadır. Özellikle de Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden kalan mirası ve Çin’in Kuşak-Yol Projesi’yle gerçekleştirdiği projeler, iki ülkenin de nüfuzunu güçlendirmektedir. Bu ise ABD’nin bölgedeki etkisini azaltmaktadır.
[1] “Brazil’s Lula and Bolsonaro Face Run-off After Surprisingly Tight Result”, BBC, https://www.bbc.com/news/world-latin-america-63112509, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[2] Devonshire-Ellis, Chris, “China’s Belt&Road Initiative And South America”, Silk Road Briefing, https://www.silkroadbriefing.com/news/2019/05/29/chinas-belt-road-initiative-south-america/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[3] Kevin P. Gallagher-Margaret Myersi “China-Latin America Finance Database”, The Dialogue, https://www.thedialogue.org/map_list/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[4] Marc Lanteigne, “Argentina Joins China’s Belt and Road”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2022/02/argentina-joins-chinas-belt-and-road/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[5] Ben Miller, “Beyond Commodities: China’s Economic Footprint”, Americas Quarterly, https://www.americasquarterly.org/fullwidthpage/china-latin-america-2-0-the-economic-footprint/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[6] A. Daniel Peraza, “Lithium Monopoly in the Making? Beijing Expands in the Lithium Triangle”, Geopolitical Monitor, https://www.geopoliticalmonitor.com/lithium-monopoly-in-the-making-beijing-expands-in-the-lithium-triangle/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[7] “President Fernández Questions Economic Sanctions Against Russia”, Buenos Aires Times, https://www.batimes.com.ar/news/economy/president-fernandez-questions-economic-sanctions-against-russia.phtml, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
[8] J. Luis Rodriguez, “Explaining Latin America’s Contradictory Reactions to the War in Ukraine”, War on the Rocks, https://warontherocks.com/2022/04/explaining-latin-americas-contradictory-reactions-to-the-war-in-ukraine/, (Erişim Tarihi: 06.10.2022).
