Analiz

Nükleer Tehdit ve Diplomatik Kesişim: Trump’ın Nükleer Kozu ile Busan Pazarlığı

Nükleer test direktifi, caydırıcılık dengesi için Rusya’ya karşı bir eşitlik eylemi olarak nitelendirilmektedir.
Busan’daki ticari uzlaşma, yapısal uyumsuzlukları çözmeyen taktiksel bir ateşkes niteliği taşımaktadır.
Zirve diplomasisi, büyük güçler rekabetinde kurumsal güvenden uzak, transaksiyonel bir öncelik sergilemiştir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Son dönemde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ve Çin arasındaki jeopolitik dinamikler, özellikle nükleer silahlanma söylemi ve büyük güçler arası stratejik rekabetin artması ekseninde, küresel güvenlik mimarisinde kritik bir dönemeç yaşandığını gözler önüne sermektedir. Trump yönetiminin işlemsel dış politika yaklaşımının, bir yandan Ukrayna Savaşı’nda işbirliği sinyalleri verirken, diğer yandan kalıcı yapısal sorunları çözmekten uzak, kırılgan ateşkesler sağlayan çok boyutlu bir denge stratejisi izlediği bu dönem, uluslararası ilişkiler disiplininin büyük güç rekabeti ve stratejik iletişim kavramları çerçevesinde derinlemesine analiz edilmeyi gerektirmektedir.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in nükleer tahrikli sistem (Poseidon ve yeni seyir füzesi) testleri duyurusunun ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Güney Kore’deki zirvesinin hemen ardından, ABD’nin 30 yıl sonra nükleer silah testlerine derhal yeniden başlayacağını ilan etmesi,[i] küresel nükleer istikrar açısından kritik bir tırmanma noktasıdır. Zira bu karar, diğer ülkelerin programlarına karşılık olarak Rusya ve Çin ile “eşit düzeyde” hareket etme gerekliliğine dayandırılmış ve ABD’nin nükleer cephaneliğindeki “muazzam yıkıcı güç”e atıfta bulunarak caydırıcılık dengesinin mütekabiliyet ilkesi üzerinden yeniden tanımlanması çabası olarak analiz edilebilir.

Bu bağlamda Trump’ın sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı ve nükleer silah testlerini derhal başlatma emri verdiğini duyuran açıklaması,[ii] ABD’nin liderliğine rağmen diğer ülkelerin arayı kapattığı algısı üzerinden siyasî motivasyonunu temellendirmişken; Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü Dmitriy Peskov’un, Rusya’nın “Burevestnik” nükleer tahrikli füze denemelerinin, bir nükleer savaş başlığının patlatılmasını içermemesi nedeniyle nükleer silah testi kapsamına girmediğine dair yorumları,[iii] uluslararası hukukî ve siyasî baskıyı hafifletmeyi amaçlayan, bilgi merkezli bir stratejik iletişim eylemi olarak öne çıkmaktadır. Nihayetinde bu nükleer tırmanış söyleminin hemen ardından, Trump’ın Güney Kore’de Şi Cinping ile yapacağı zirvenin hemen öncesinde Savaş Bakanlığı’na nükleer silah testlerini derhal başlatma emrini duyurması,[iv] yalnızca Rusya’ya karşı bir caydırıcılık mesajı vermekle kalmamış, aynı zamanda ABD’nin müzakere pozisyonunu güçlendirmeyi hedefleyen çok amaçlı bir baskıcı diplomasi aracı olarak işlev görmüştür.

Busan’daki bu stratejik atmosferde gerçekleşen zirvenin ardından, ABD Başkanı Donald Trump’ın, iki ülkenin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için işbirliği yapacağını duyurması, jeopolitik eksen kayması ve büyük güç diplomasisi açısından çarpıcı ve beklenmedik bir gelişmedir. Trump’ın, Şi’nin bu konuda ABD’ye yardım edeceğine dair vurgusu, Çin’in Ukrayna meselesindeki geleneksel tarafsızlık imajından (veya Rusya’ya verdiği dolaylı destekten) kısmen uzaklaşarak küresel çatışmanın çözümü sürecinde daha aktif bir rol üstlenebileceği beklentisini yansıtmaktadır. 

Trump’ın bu işbirliği sinyalini, Tayvan konusunun görüşülmediğini belirterek desteklemesi ise ABD’nin Çin’le en hassas anlaşmazlık alanını geçici olarak gündem dışı bırakıp Ukrayna’daki insanî ve ekonomik maliyetlere odaklanarak pragmatik bir dış politika önceliği belirlediğini göstermektedir. Bu reelpolitik yönelimin bir yansıması olarak Trump’ın savaştan insani kayıplar nedeniyle rahatsızlık duymasına rağmen ABD’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üzerinden silah satışlarıyla “para kazandığı” yönündeki açıklaması, dış politika kararlarının askerî-endüstriyel ve ekonomik boyutunu da açıkça ifşa eden, bilinen bir gerçeğe dayalı, şeffaf ancak tartışmalı bir ifadedir.[v]

Ancak bu ticari çerçeve anlaşması, aslında temel sorunları çözmekten uzak, kırılgan bir ateşkes niteliğindedir.[vi]Anlaşma; Çin’in soya fasulyesi alımlarına yeniden başlaması, nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamalarını bir yıl askıya alması ve ABD’nin Çin tarifelerini yüzde 10 oranında düşürmesi gibi adımlarla, esasen iki ülke ilişkilerini Trump’ın “Kurtuluş Günü” atağı öncesindeki tırmanma öncesi statükoya geri döndürmektedir. Bu yüzeysel uzlaşma, Washington’ın Çin’in sanayi politikaları, üretim fazlası kapasitesi ve ihracat odaklı büyüme modeli gibi yapısal meselelere ilişkin köklü talepleri ile Pekin’in taviz vermeye istekli olduğu konular arasındaki temel uyumsuzluğu açıkça ortaya koymaktadır. Çin tarafı, bu görüşmeyi, ikili ilişkilerin tamamen sıfırlanmasını beklemeden, ilişkiyi istikrara kavuşturmak için bir basamak olarak görmüş ve Trump’ın toplantıyı “G2” olarak çerçevelemesinden ve sıcak tonundan memnuniyet duymuştur. 

Bu taktiksel yumuşama, merkezde sıkışıp kalan uluslararası şirketlere nefes aldırsa da anlaşmanın kapsamı ve derinliği, ilişkilerin Trump’ın ilk dönemindeki kapsamlı anlaşma çabalarına kıyasla ne kadar kötüleştiğini göstermektedir. Örneğin, nadir toprak elementleri kısıtlamalarının sadece ertelenmesi, ABD tedarik zincirleri için süregelen belirsizliği korumaktadır. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin iki lideri “dünya çapında liderler” olarak övmesi ve kişisel ilişkilerine vurgu yapması, gerilimin azaltılması için liderler arası kişisel bağın kritik önemine işaret etse de bazı yorumcular, tekrarlanan tırmanışların Şi ve Trump arasındaki kişisel güveni tüketerek çok daha zorlu bir duruma yol açabileceği uyarısında bulunmaktadır. Bu, mevcut anlaşmanın, kök nedenler çözülmedikçe, sadece kısa vadeli bir taktiksel nefeslenme sağladığı ve uzun vadeli istikrardan uzak olduğu anlamına gelmektedir.

Bu taktiksel nefeslenmeye rağmen, Çin’in 17-19 Eylül 2025 tarihlerinde Pekin’de düzenlediği 12. Syanşan Uluslararası Güvenlik Forumu, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in, ABD’nin güvenlik platformu “Shangri-La Diyaloğu”na karşı bir alternatif yaratarak uluslararası düzendeki rolünü pekiştirme çabasını yansıtmaktadır.[vii] Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminden sonraki ilk forum olmasıyla stratejik önem taşıyan bu etkinlik, Çin’in Küresel Güney ülkelerine odaklanarak kendi güvenlik vizyonunu yaymasına hizmet etmiştir. Forum, Şi’nin, Vladimir Putin, Kim Jong-un gibi müttefiklerle ABD etkisine karşı birleşik bir cephe oluşturma isteğini vurgularken, ABD’nin bu etkinliğe bir önceki yıla göre daha düşük seviyede (elçilik askerî ataşesi) temsilci göndermesi, Washington’ın kritik diyalogları kapalı kanallardan yürütmeyi tercih ettiğini göstermiştir. 

Bu durum, Dong Jun’un ABD’yi “Çin’i sindirmeme” konusunda uyarması ve ABD-Japonya ortak tatbikatları gibi bölgesel gerilimlere Çin ve Rusya’dan gelen tepkilerle birlikte, Asya-Pasifik’teki artan jeopolitik ve askerî rekabeti Syanşan Forumu’nun diplomatik retoriğinin ötesinde somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim, Busan’daki zirve her ne kadar Ukrayna konusunda işbirliği ve ticaret konusunda taktiksel bir geri adım atmış olsa da, nükleer tırmanma söylemi ve Syanşan Forumu gibi yapısal jeopolitik rekabet platformları, ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin, kişisel liderler arası bağlara rağmen, kalıcı bir istikrara erişmekten çok, sürekli bir gerilim-yumuşama döngüsüne hapsolduğunu ve Trump’ın uluslararası kamuoyuna yönelik yönlendirici hareketlerinin (gerek temelli gerek temelsiz davranışlarda), bu döngüyü besleyen temel bir etken olduğunu ortaya koymaktadır.

Nükleer alandaki mevcut tırmanma söylemi ve Trump’ın nükleer testlere yeniden başlama direktifi, uluslararası sistemde kalıcı bir silahlanma yarışı dinamiği yerine, daha çok stratejik müzakere pozisyonunu güçlendirme amacı taşımaktadır. Yüksek düzeyde akılcı bir öngörü, ABD ve Rusya’nın, uluslararası hukukî ve siyasî maliyetleri göz önünde bulundurarak fiili nükleer silah testlerine başlamaktan kaçınacağını, ancak nükleer gerilimi bir tehdit aracı olarak koruyacağını işaret etmektedir. Bu durum, rekabetin siber ve uzay gibi konvansiyonel olmayan alanlara kaymasına neden olacaktır. Öte yandan ABD-Çin ilişkilerinde Busan Zirvesi’nde varılan “kırılgan ateşkes”, iki ülkenin sanayi politikaları, teknolojik hegemonya ve ticari fazlalık gibi yapısal uyumsuzlukları devam ettiği için sürdürülebilir olmaktan uzak olduğu öngörülmektedir. Trump’ın dış politikadaki işlemsel ve kişisel liderler arası bağlara dayalı yaklaşımı, kurumsal güveni zedeleyerek ilişkiyi dalgalı bir hâle getirecek; bu nedenle, ticaret ve bölgesel nüfuz rekabetinde yeni tırmanmaların kaçınılmaz olduğu ve taktiksel işbirliklerinin (Ukrayna dahil) konjonktürel ve geçici kalacağı güçlü bir şekilde öngörülmektedir.

Sonuç olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın bu dönemde gözlemlenen dış politika manevraları, küresel jeopolitiğin yeni normalini; taktiksel işbirliği ile yapısal rekabet arasındaki keskin tezatla tanımlamaktadır. Rusya’nın nükleer programına verilen sert ve eşzamanlı tepki, Çin’le yürütülen kırılgan ateşkes ve kişiselleştirilmiş diplomasinin ön planda olması, uluslararası güvenlik mimarisinin kurumsal istikrardan uzaklaştığını göstermektedir. Nükleer söylem, sadece bir caydırıcılık aracı olarak değil, aynı zamanda baskıcı diplomasi için de bir kaldıraç olarak kullanılmış; Çin’le ticari ve diplomatik uzlaşmalar ise kalıcı güven tesis etmekten ziyade yalnızca tırmanmayı önleyen geçici nefeslenmeler olarak kalmıştır. Nihayetinde bu dönemdeki olaylar zinciri, büyük güçler arasındaki çatışma dinamiklerinin çözülmediğini, aksine liderlerin anlık kararlarına ve kişisel ilişkilerine bağımlı, yüksek düzeyde dalgalı bir uluslararası düzenin hâkim olduğunu teyit etmektedir. Bu durum, yakın gelecekte, stratejik güvenlik ve ekonomik alandaki gerilimlerin yeniden alevlenme riskinin yüksek olduğu bir küresel düzene işaret etmektedir.


[i] Jeremiah Fisayo-Bambi, “US Will Resume Testing Nuclear Weapons for First Time in 30 Years, Trump Says”, Euronews, https://www.euronews.com/2025/10/30/us-will-resume-testing-nuclear-weapons-for-first-time-in-30-years-trump-says, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[ii] “Tramp Poruchil Pentagonu Nemedlenno Nachat İspytaniya Yadernogo Oruzhiya”, TASS, https://tass.ru/mezhdunarodnaya-panorama/25493563, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[iii] “Peskov: Ispytaniya ‘Burevestnika’ Pod Yadernyye ne Podpadayut”, TASS, https://tass.ru/politika/25498511, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[iv] Chad de Guzman, “After Russia Conducts Nuclear Weapons Tests, Trump Announces U.S. Will Restart Its Own”, Time, https://time.com/7329758/nuclear-weapons-test-us-russia-war-trump-xi-putin-missiles/, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[v] Aleksandra Ivanova, “Tramp: SSHA i Kitay Budut Sotrudnichat Dlya Mira v Ukraine”, DW, https://www.dw.com/ru/tramp-ssa-i-kitaj-budut-sotrudnicat-s-celu-zaversit-vojnu-v-ukraine/a-74551600, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[vi] Trevor Hunnicutt, Laurie Chen ve Mei Mei Chu, “Trump-Xi ‘Amazing’ Summit Brings Tactical Truce, Not Major Reset”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/trump-xi-amazing-summit-brings-tactical-truce-not-major-reset-2025-10-30/, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

[vii] Yu-Chen Lee, “Kitay Brosayet Vyzov Zapadnoy Modeli Bezopasnosti?”, DW, https://www.dw.com/ru/kitaj-brosaet-vyzov-zapadnoj-modeli-bezopasnosti/a-74049371, (Erişim Tarihi: 30.10.2025).

Ergün MAMEDOV
Ergün MAMEDOV
Ergün Mamedov, 2020 yıllında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler tezli yüksek lisans bölümüne kabul almış ve 2022 yılında tezini başarıyla savunarak mezun olmuştur. Eğitimine hâlihazırda 2022 yılında başladığı Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ana bilim dalında doktora öğrencisi olarak devam etmektedir. Gürcistan vatandaşı olan Ergün Mamedov, ileri düzeyde Gürcüce, orta düzeyde İngilizce ve başlangıç düzeyinde Rusça bilmektedir. Başlıca ilgi alanları, Güney Kafkasya ve Türk Dünyası coğrafyaları merkezli güncel diplomasi gündemi ve siyasî tarihtir.

Benzer İçerikler