Sanayi Devrimi’nden itibaren devletlerin enerjiye olan talebi hızla artmıştır. Cam, plastik, kâğıt, çimento ve özellikle demir-çelik gibi sektörler, en yüksek enerji ihtiyacına sahip alanlar olduğundan “enerji yoğun sektörler” olarak tanımlanmaktadır. Dünya genelinde nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme ve dijitalleşme ile birlikte enerji tüketimi her geçen gün yükselmektedir. Başta inşaat sektörü olmak üzere demir-çeliğe dayalı savunma sanayii ve hızla büyüyen veri merkezleri çok yüksek miktarda enerji tüketmektedir. Küresel güvenliğin zayıflamasıyla birlikte artan silahlanma yarışı enerji talebini daha da artırmaktadır.
Enerji, modern devletlerin sürdürülebilir büyüme ve kalkınmalarının en kritik unsurlarından biridir. Enerji güvenliğini sağlayamayan bir devletin ulusal ve uluslararası güvenliğini garanti altına alması mümkün değildir. 21. yüzyılın ilk yarısı, “krizler yüz yılı” olarak nitelendirilmektedir. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, kitlesel göç hareketleri, gıda güvensizliği, siber saldırılar, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-İsrail’in Orta Doğu’daki katliamlarının engellenememesi, günümüz uluslararası sisteminin karşı karşıya kaldığı temel kriz alanlarının sadece birkaçıdır. Bu çok boyutlu kriz ortamında enerji, küresel aktörlerin rekabetinde kimi zaman bir “amaç”, kimi zaman ise bir “araç” olarak kullanılmaktadır.
Enerji güvenliğinin sağlanabilmesi için tüketilen enerjinin:
- Güvenli kaynak ve güzergâhlardan,
- Çevreye zarar vermeden, temiz teknolojilerle,
- Uluslararası piyasalar bazında makul fiyata,
- Depolama kapasitesi yüksek bir şekilde,
- Çeşitliliği arttırarak,
- Sürdürülebilir ve ön görülebilir politikalarla tedarik edilmesi gerekir.[i]
Ancak günümüzde ABD, Avrupa Birliği (AB), Rusya, Çin, Türkiye ve Suudi Arabistan da dâhil olmak üzere hiçbir ülke enerji güvenliğini tam anlamıyla garanti altına alabilmiş değildir. İç içe geçmiş küresel ilişkiler ağında enerji güvenliğinin yüzde yüz sağlanması mümkün görünmemektedir.
Enerji güvenliği arz ve talep boyutlarıyla ele alındığında; Rusya ve Suudi Arabistan gibi enerji rezervleri bakımından zengin ülkeler “arz güvenliği” kapsamında karşılaştıkları tehditlerle mücadele ederken, AB, Çin ve Türkiye gibi enerji bağımlılığı yüksek ülkeler ise “talep güvenliği” ekseninde çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır.
Ukrayna merkezli Rusya-Batı ve Rusya-AB rekabetinin kökleri tarihsel olarak yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ukrayna’yı “kendi arka bahçesi” olarak gören Rusya, 2004 yılından itibaren bu ülke üzerindeki nüfuzunu artırmaya yönelik çeşitli ekonomik ve siyasi girişimlerde bulunmuştur. Buna karşılık Batı, Ukrayna’yı Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve AB üyeliği bahanesiyle Rusya’dan uzaklaştırmaya çalışmıştır. Bu rekabet ortamında Rusya, Ukrayna üzerinden AB’ye transfer ettiği doğal gazı 2006, 2009 ve 2014 yıllarında kısa sürelerle kesmiş; 2014 yılında Kırım’ı ilhak ederek Donbas bölgesindeki ayrılıkçıları desteklemiştir. Nihayetinde 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya, Ukrayna’yı işgale başlamıştır.
Savaş öncesinde AB ülkeleri, geçmişte yaşadıkları enerji krizlerinden yeterli dersleri çıkarmayarak doğalgaz ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatlarının yaklaşık yarısını Rusya’dan temin etmeye devam etmişlerdir. Almanya’nın Baltık Denizi altından inşa edilen Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 projelerine öncülük etmesi bu bağımlılığın en somut göstergesidir. Savaşın başlamasını takiben 2022 yılında bu hatlar patlatılmış ve Ukrayna üzerinden AB’ye gaz akışı durmuştur. Bunun üzerine AB, hızla alternatif kaynak ve güzergâh arayışına girmiştir.
Eurostat verilerine göre 2025’in ikinci çeyreğinde AB, doğalgaz ithalatının %7,8’ini ve LNG ithalatının %12,9’unu hâlâ Rusya’dan karşılamaktadır. Aynı dönemde AB’nin doğalgaz ithalatının %50,8’i, Norveç’ten ve LNG ithalatının %57,7’si ise ABD’den sağlanmıştır.[ii] AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e göre AB’nin Rusya’dan yaptığı toplam gaz ithalatı 2021’deki %45 seviyesinden, 2025’te %13’e düşmüştür. Aynı dönemde Rus kömür ithalatı %51’den sıfıra, petrol ithalatı ise %26’dan %2’ye gerilemiştir.[iii]
Avrupa Komisyonu ayrıca Rusya’dan LNG ithalatının 1 Ocak 2027’de, boru hattı gaz ithalatının ise 1 Ekim 2027’de tamamen durdurulacağını açıklamıştır. Ancak Macaristan ve Slovakya gibi denize kıyısı olmayan ülkeler bu karara itiraz etmektedir; zira LNG’ye erişimleri sınırlıdır. Rusya’nın bu ülkelere daha uygun fiyatlarla gaz satması da AB içindeki siyasal birlikteliği zayıflatmaktadır.
AB, 2024’te Rusya’dan 32 milyar metreküp boru hattı gazı ve 20 milyar metreküp LNG olmak üzere toplam 52 milyar metreküp gaz, ayrıca 13 milyon ton ham petrol ve 2.800 tonun üzerinde zenginleştirilmiş uranyum ithal etmiştir.[iv] Buna rağmen AB, enerji verimliliği ve tasarrufu alanlarında savaş sürecinde önemli ilerleme kaydetmiş, yenilenebilir enerji yatırımlarını güçlendirmiştir. Ancak kısa vadede Rusya’nın yerini tamamen ikame edebilecek seçeneklerin sınırlı olduğu da açıktır.
AB ile ABD arasında 2028’e kadar 750 milyar dolar değerinde LNG alımını içeren anlaşma imzalanmıştır. 2021-2024 arasında AB’nin ABD’den ithal ettiği LNG %139 artarken, Rusya’dan toplam gaz ithalatı %66 azalmıştır. Aynı dönemde Norveç’in AB’ye gaz ihracatı ise %15 yükselmiştir.[v]
Rusya, AB’ye satamadığı enerji ürünlerini ağırlıklı olarak Çin ve Hindistan’a indirimli fiyatlarla ihraç etmektedir. Bu durum Rusya’nın gelirlerini düşürürken Çin ve Hindistan’a ciddi avantaj sağlamıştır. ABD ve Norveç de AB pazarındaki boşluktan en fazla yararlanan aktörlerdir. Bu bağlamda enerji perspektifinden savaşın en büyük kaybedenleri AB ve Rusya; en büyük kazananları ise ABD, Çin ve Hindistan’dır. Kesin kaybedenin ise enerji ve altyapısı tahrip olan Ukrayna olduğu açıktır.
Rusya’ya bağımlılığını azaltarak ABD’ye yönelen AB, gelecekte benzer bir bağımlılık krizini bu kez ABD ile yaşama ihtimaliyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla AB’nin enerji güvenliği hem bugün hem de gelecekte ciddi kırılganlıklar barındırmaktadır.
2002–2010 arasında Hazar-Türkiye-Avrupa güzergâhlarından geçmesi planlanan NABUCCO projesine karşı çıkan AB ülkeleri, bugün bu kararlarının olumsuz sonuçlarıyla yüzleşmektedir. Türkiye üzerinden ciddi stratejik avantaj sağlayan AB’nin Gümrük Birliği’ni güncellemeyip tek taraflı kazanç sağlamaya devam etmesi, gelecekte NABUCCO projesine benzer yeni krizlerin kapısını aralayacaktır.
[i] Özalp Mustafa, 2025, Dünyanın Yenilenebilir Enerji Görünümü Ve Geleceği, Akademik Hassasiyetler, Cilt: 12 Sayı: 28, 649-681.
[ii] “Wie viel Gas bezieht die EU noch aus Russland?”, Statista, https://shorturl.at/QZfpi, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
[iii] Şeker Ata Ufuk, “AB, Rusya’dan gaz alımını 2027’de sona erdirecek”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/ab-rusyadan-gaz-alimini-2027de-sona-erdirecek/3760812, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
[iv] “Roadmap towards ending Russian energy imports”, European Union, https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:52025DC0440R(01), (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
[v] “EU Exchanges Russian Gas for American & Norwegian Supplies”, Statista, https://shorturl.at/w2Dmn, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
