Uluslararası Toplumun Taliban’dan Talepleri

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Taliban, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere yabancı güçler ve onların desteklediği hükümete karşı 20 yıl boyunca savaşmış ve 15 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’i kontrol altına alarak yeniden Afganistan’a egemen olmuştur. Kısa süre sonra da geçici hükümetini açıklayarak Afganistan’ı yöneten aktör olduğunu dünyaya duyurmuştur.

Taliban, tek başına Afganistan’da iktidarı ele geçirmiş olsa da hiçbir devlet, henüz kurulan hükümeti tanımamıştır. Her ülke, Taliban’ın tanınması karşılığında farklı şartlar sıralamışsa da uluslararası toplumun üç konuda hemfikir olduğu görülmektedir. Bu konular çoğulcu bir yönetim kurulması, insan ve kadın haklarına saygılı olunması ve terörle arasına mesafe koyan ve terör örgütleriyle mücadele eden çizgide konumlanılmasıdır.

ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Taliban’ı resmen tanıyarak ilişkilerini geliştireceğini iddia etmek zordur. Fakat burada dikkat çeken konu, geçmişte Taliban’ı destekleyen devletlerin tutumlarındaki belirsizliktir. Bahse konu olan devletler, bireysel düzeyde söz konusu hükümeti tanımak yerine, kolektif şekilde hareket etmeyi tercih etmekte ve isteklerini, Taliban’a yönelik uluslararası toplumun sıraladığı koşullar doğrultusunda belirlemektedirler. Afganistan’ın komşuları ve bölge ülkeleri, Taliban’a yönelik bir yol haritası çizmek üzere Moskova, Duşanbe, Tahran, Yeni Delhi ve İslamabad zirvelerini gerçekleştirmiştir. Fakat zikredilen zirvelerden beklenen sonuç çıkmamıştır.

Taliban, küresel/bölgesel aktörler ve kendisiyle yakın ilişkisi kuran devletler tarafından resmen tanınmayınca bir diplomatik girişimde bulunmuş ve hareketin liderlerinden Suheyl Şahin’i Birleşmiş Milletler (BM) Temsilcisi olarak atamıştır. BM Akreditasyon Komitesi ve Genel Kurulu ise Taliban’ın atadığı temsilciyi kabul etmemiş ve eski rejimin temsilcisinin Afganistan’ı temsil edeceğine karar vermiştir. BM, çoğulcu ve kadın haklarına saygı gösteren bir hükümet kurulmamasını bu kararın gerekçesi olarak duyurmuştur.

BM, çeşitli amaçlar doğrultusunda tüm devletlerin üye olduğu bir uluslararası örgüttür. Taliban’ın bu örgüt tarafından tanınması, yalnızlığa itilmekten kurtulmasına katkı sağlayacaktır. Zira söz konusu hareket temsilcisinin BM tarafından kabul edilmemesi, hareketle yakın ilişkisi olan devletlerin tanıma kararı almasını zorlaştırmıştır.

Taliban, Afganistan’ın tamamına egemen olup ülkenin güvenliğini temin ettiğini ve tanınmanın tüm koşullarını yerine getirdiğini düşünmektedir. Dolayısıyla bunun uluslararası toplum tarafından da kabul edilmesini istemektedir. Yayınladığı bildiride Taliban Dışişleri Bakanlığı, BM Genel Kurulu’nun kararının hukuki dayanağı olmadığını ve Afgan halkının haklarının görmezden gelindiğini belirtmiştir. Ayrıca yetkililer, ilan edilen hükümetin uluslararası toplumun talep ettiği tüm koşulları sağladığını öne sürmektedir.

Muhalifler ve uluslararası toplum tarafından dile getirilen tartışmalı konulardan biri de Afganistan’da çoğulcu ve kapsayıcı bir hükümetin kurulamamış olmasıdır. Taliban’a göre ilan edilen hükümet, içerisinde her etnik gruptan insanı barındırdığı için kapsayıcıdır. Uluslararası toplum ise hükümette farklı görüşe sahip kişilerin yer almasını istemektedir. Penşir Hareketi’nin liderleri başta olmak üzere muhalifler ise çoğulcu hükümetten kastedilen şeyin, iktidarın kaynağının zora değil; halkın iradesinde dayandığı bir durum olduğunu belirtmektedir.

Üzerinde tartışılan ikinci konu ise kadın hakları başta olmak üzere insan hakları meselesidir. Taliban, kurulan hükümetin bir İslam devletinin temsilcisi olduğunu ve kadınlara da İslam’ın verdiği hakları sağlayacağını söylemektedir. Bu bağlamda yayınladığı bildiriyle Taliban lideri Molla Haybatullah Ahund, kadınların bir eşya olmadığını, onların özgür birer birey olduklarını ve kimsenin kadınları zorla evlendiremeyeceğini ilan etmiştir. Uluslararası toplum ise kadınlara sağlanan hakların yeterli olmadığını belirtmekte ve çalışma, eğitim, mülkiyet ve seçme ve seçilme haklarının verilmesini talep etmektedir.

Üçüncü tartışmalı konuyu ise Taliban’ın teröre karşı mücadele meselesi oluşturmaktadır. Bahse konu olan organizasyon, Doha Antlaşması kapsamında El-Kaide başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle ilişkisini keseceğini ve Afganistan’ın teröristler tarafından bir üs olarak kullanılmasına müsaade etmeyeceğini taahhüt etmiştir. Lakin son dönemde Afganistan’da terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) sözde Horasan Emirliği ülkedeki faaliyetlerini artırmış ve çeşitli saldırılar düzenlemiştir. Taliban, DEAŞ’a karşı sert bir biçimde mücadele ettiğini duyururken; El-Kaide ve diğer terör örgütlerinin Afganistan’da faaliyet gösteremediğini iddia etmektedir. Taliban’ın iddialarına karşı uluslararası toplum, DEAŞ’in yanı sıra El-Kaide ve diğer terör örgütlerinin de Afganistan’da faal olduğunu ve bu durumun Afganistan’dan bölge ülkelerine ve dünyaya yönelik bir tehdit unsuru haline gelebileceğini ifade etmektedir.

Yukarıda sayılan anlaşmazlıklar, hareketin resmi bir hükümet olarak tanınmamasının önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır. Mevzubahis durum, Afganistan rezervlerinin bloke edilmesine ve ülkeye yönelik dış yardımların durdurulmasına sebebiyet vermektedir. Afganistan ekonomisi tamamen dışa bağımlı olduğu için rezervlerin bloke edilmesi ve dış yardımların durdurulması, ülke ekonomisini çöküşün eşiğine getirmiştir. Böyle bir ortamda işsizlik ve fakirleşme artmaktadır. Çoğu bağımsız kuruluşlara göre, Afganistan rezervlerinin bloke edilmesi ve dış yardımların durdurulması, ülkedeki insani krizi derinleştirmektedir. BM başta olmak üzere bazı devletler, insani yardım olarak Afgan halkına destek gönderse de söz konusu girişimler bahsi geçen sorunları çözebilecek nitelikte değildir.

Sonuç olarak Taliban ile uluslararası toplum arasındaki uzlaşmazlıktan en çok etkilenen kesim, Covid-19 salgını ve kuraklık sorunlarıyla da yüzleşmek zorunda kalan Afgan halkıdır. Mevcut koşullarda Afgan halkı, uluslararası toplumun belirlediği koşulları değil; zor kış şartlarında hayatta kalmayı düşünmektedir. Kısacası uluslararası toplum, Afganistan’daki krize yönelik sağduyulu ve yapıcı bir tutum benimsemelidir. Aksi takdirde ülkede insani bir felaketin yaşanması kaçınılmazdır. Bu felaketin çok boyutlu olarak farklı versiyonlarıyla birlikte Afganistan’la sınırlı kalmayacağı ve söz konusu ülkenin yakın çevresinden başlamak üzere bölgeyi ve Avrupa’yı da içine alacak şekilde dünyayı etkileyeceği bilinen bir gerçektir.

Ahmad Khan DAWLATYAR
Ahmad Khan DAWLATYAR
Ahmad Khan Dawlatyar, 2013 yılında Kunduz Üniversitesi Hukuk ve Siyaset Bilimi Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı’nda “Türkiye Cumhuriyeti ve Afganistan İslam Cumhuriyeti Anayasalarında Güçler Ayrılığı İlkesi Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz” başlıklı teziyle 2019 yılında almıştır. Çeşitli bilimsel etkinliklere katılan Dawlatyar, Afganistan sorunuyla ilgili bildiriler ve makaleler sunmuştur. Bu kapsamda “Afganistan Sorununun Dini ve İdeolojik Nedenleri” başlıklı sunumu yayınlanmıştır. Halihazırda Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. ANKASAM bünyesinde yürütülen çalışmalara katkıda bulunan Ahmad Khan Dawlatyar’ın başlıca çalışma alanları Afganistan ve Pakistan’dır. Dawlatyar, anadil seviyesinde Farsça, Özbekçe, Türkçe ve Peştunca dillerine hakimdir. Ayrıca orta düzeyde İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler