Mali’nin güvenlik denkleminde yaşanan son gelişmeler, dış politika araçlarının doğrudan çatışma düzleminden diplomatik ve yapısal müdahale biçimlerine doğru evrildiğini göstermektedir. Wagner’in üç yıl süren Mali macerasını sonlandırması, birçok gözlemci için bir geri çekiliş ya da başarısızlık izlenimi yaratabilir. Oysa bu adım, Kremlin’in Afrika’daki varlığını dönüştürme niyetinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sahadaki ağırlık, Wagner gibi pragmatik ve esnek bir yapının elinden alınarak daha disipline edilmiş ve doğrudan devlet kontrolünde yürütülen bir yapılanma olan Africa Corps’a devredilmiştir.[i] Bu dönüşüm, yalnızca personel ya da etiket değişimiyle sınırlı kalmayıp Rusya’nın kıtadaki stratejik angajmanının niteliğini dönüştürme iradesini de açığa çıkarmaktadır.
Wagner’in Mali’deki faaliyetleri, genel anlamda çatışma yoğunluğu bakımından hem karmaşık hem de çelişkili bir tablo ortaya koymuştur. Özellikle kuzeydeki bazı bölgelerde, Mali Silahlı Kuvvetleri’nin tek başına erişemeyeceği alanlara girilmesi, isyancı kontrolündeki bazı kentlerin geri alınması gibi gelişmeler, kısa vadede belirli başarılar olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak aynı süreçte sivil ölümler, zorla kaybetmeler ve keyfî gözaltılar gibi ihlallerin ciddi biçimde arttığına yönelik çok sayıda belge ve tanıklık ortaya konmuştur. Human Rights Watch ve Forbidden Stories gibi kuruluşların yayınladığı raporlar, Wagner’in sahadaki etkinliğinin salt askeri değil, toplumsal kırılmalarla da ilişkili olduğunu göstermektedir.[ii] Bu tablo, güvenlik üretme iddiasıyla sahaya inen bir yapının zamanla korku nesnesine dönüştüğünü göstermektedir.
Wagner’in geri çekilişi, çatışma alanında yaşanan kayıplardan ziyade söz konusu grubun uluslararası alandaki meşruiyet kaybıyla ilgilidir. 2023 yılında yaşanan iç isyan girişimi ve Prigojin’in ölümünün ardından oluşan güç boşluğu, yalnızca iç politikada değil, Afrika’daki varlık planlarında da yeniden yapılandırma ihtiyacını doğurmuştur. Rusya, bu noktada yeni bir güvenlik mimarisi kurmaya yönelmiştir. Africa Corps’un sahaya sürülmesi, operasyonların daha düzenli, daha doğrudan ve daha kurumsal bir çerçevede yürütülmesini amaçlayan bir adım olarak şekillenmiştir. Böylece hem Batı’nın tepkisinden kaçınmak hem de mevcut işbirliklerini siyasi ve askeri olarak derinleştirmek hedeflenmiştir.
Africa Corps’un gelişi, sadece bir organizasyonel yenilenme olarak düşünülmemelidir. Zira bu yapı, Rusya’nın kıtadaki stratejik pozisyonunu daha kalıcı hâle getirmeye yönelik bir altyapı kurma çabasını temsil etmektedir. Wagner’in operasyonel esnekliğinin aksine Africa Corps; askeri eğitim, istihbarat işbirliği, altyapı koruması, rejim destekli kurumsallaşma gibi çok katmanlı faaliyet alanlarında daha etkin biçimde hareket etmeye başlamıştır. Mali gibi ülkelerde, askeri üslerin modernizasyonu, radar sistemlerinin kurulumu, bölgesel hava üstünlüğü yaratma çabaları bu çerçevede değerlendirilmelidir. Artık odak noktası yalnızca sahadaki tehditleri bertaraf etmek değil; aynı zamanda söz konusu ülkelerin güvenlik mimarisine doğrudan dahil olmaktır.
Bu yeni yaklaşım, Fransa’nın bölgedeki etkisini yitirmesiyle doğan boşluğun dikkatlice doldurulduğunu göstermektedir. Fransa’nın Barkhane Operasyonu’nun sonlandırılması ve MINUSMA’nın etkisizleşmesi, Sahel ülkelerinin güvenlik ortaklığı konusundaki yönelimlerini farklılaştırmıştır. Mali yönetimi, bu noktada Batı’nın taleplerinden rahatsızlık duyarak Moskova’yla işbirliğini hızlandırmıştır. Özellikle darbeler sonrası Batı’nın kısıtlayıcı tavrı, Rusya’yı daha cazip bir ortak olarak öne çıkarmıştır. Kremlin’in sunduğu bu model, doğrudan askeri yardım, hızlı ekipman tedariği ve siyasi koşul içermeyen destek politikalarıyla öne çıkmaktadır. Bu süreçte Rusya sadece mevcut rejimlerle değil, onların güvenlik aygıtlarıyla da senkronize hareket edebilecek bir kapasite sunmaktadır.
Ancak bu modelin sağladığı esneklik ve erişim, toplumsal düzeyde yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Mali halkı, Wagner döneminde yaşanan travmalar nedeniyle Rus askeri varlığına kuşkuyla yaklaşmaktadır. Africa Corps’un bu algıyı nasıl yöneteceği, askeri başarının yanında yerel toplumla kuracağı ilişkinin niteliğiyle de belirlenecektir. Eğer yeni yapı, önceki dönemde olduğu gibi sadece rejimin korunmasına odaklanırsa, bu durum halkın gözünde yeniden bir yabancı tahakküm biçimi olarak algılanabilir. Güvenlik sağlayıcısı olarak girilen bir ülkenin, zamanla iktidarın bekçisine dönüşmesi, bu dönüşümün meşruiyetini sorgulatacaktır.
Moskova’nın kurduğu yeni güvenlik modelinin başka ülkelerde de uygulanabilir olması, bu stratejinin kalıcılığına işaret etmektedir. Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Libya gibi ülkelerde benzer geçiş süreçlerinin yaşanması muhtemel görünmektedir. Wagner’e bağlı unsurların devletleşmesi, bu ülkelere gönderilecek askeri uzmanların artık daha doğrudan Kremlin denetiminde olması anlamına gelmektedir. Bu yöntem, dış politikadaki sorumluluk alanlarını yeniden çizmektedir. Yasal ve siyasi açıdan tartışmalı bir yapı yerine dış politika aparatına dönüşmüş kurumsal bir mekanizma öne çıkmakta ve böylece hem uluslararası yaptırımlardan korunma hem de sahadaki etki alanını genişletme hedeflenmektedir.
Africa Corps’un işleyişi, sadece operasyonel başarıya odaklanmamaktadır. Bunun yanında stratejik altyapıların kontrolü, kritik bölgelerin korunması, yerel elitlerle kurulan temaslar bu yapının derinlikli bir nüfuz aracı olarak işlev görmesini sağlamaktadır. Batı’nın çekildiği alanlarda, boşluğu doldurmanın ötesinde yeni normlar, güvenlik anlayışları ve ittifak modelleri inşa edilmektedir. Bu bağlamda Rusya’nın önerdiği model bir güvenlik doktrininden ziyade dış politika vizyonunun uygulamalı bir aracı konumundadır. Kıtanın güvenliğine dair algıların yeniden şekillenmesi, sadece saha üstünlüğüyle değil, hangi aktörün nasıl bir gelecek vaat ettiğiyle de yakından ilişkilidir.
Gelinen noktada Africa Corps’un sahadaki etkisi artarken bu yapının ne ölçüde sürdürülebilir olduğu sorusu önem kazanmaktadır. Kremlin, Ukrayna’daki savaş nedeniyle artan ekonomik ve askeri baskılarla karşı karşıyadır. Bu nedenle Afrika’daki varlık hem yeni finansal kaynaklara erişim hem de Batı yaptırımlarının etrafından dolaşma yöntemi olarak da kullanılmaktadır. Afrika’daki madenlerin, enerji kaynaklarının ve ulaşım koridorlarının bu stratejide oynadığı rol, güvenlik hedefiyle beraber ekonomik egemenlik hedefleriyle de örtüşmektedir. Bu durum, sahada yürütülen operasyonların finansman modelleriyle jeopolitik hedefler arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Africa Corps’un geleceğinin Kremlin’in stratejik aklından daha çok Afrika devletlerinin ve halklarının bu modeli ne ölçüde içselleştireceğine bağlı olduğu ifade edilebilir. Söz konusu ülkeler, dış askeri yardımın sunduğu kısa vadeli güvenlik rahatlığının ötesine geçmedikçe bu bağımlılık ilişkisi yerleşik bir yapıya dönüşebilir. Egemenliğin muhafazası ile dış desteğe duyulan ihtiyaç arasındaki bu hassas denge, önümüzdeki yıllarda Afrika siyasetinin en temel çatışma alanlarından biri olmaya aday görünmektedir.
[i] “Russia expands military footprint in Sahel with shift from Wagner to state-controlled Africa Corps”, Africa News, 24 Temmuz 2025, https://www.africanews.com/2025/07/24/russia-expands-military-footprint-in-sahel-with-shift-from-wagner-to-state-controlled-afri/, (Erişim Tarihi: 28.07.2025).
[ii] “Torture and Forced Disappearances: Inside Wagner’s Secret Prisons in Mali”, Forbidden Stories, 12 Haziran 2025, https://forbiddenstories.org/torture-wagners-prisons-mali/, (Erişim Tarihi: 28.07.2025); “Mali: Army, Wagner Group Disappear, Execute Fulani Civilians”, Human Rights Watch, 22 Temmuz 2025, https://www.hrw.org/news/2025/07/22/mali-army-wagner-group-disappear-execute-fulani-civilians, (Erişim Tarihi: 28.07.2025).