Latin Amerika, özellikle romantik sol çevreler tarafından övgüyle bakılan, uğruna şiirler yazılan ve destansı hayaller kurulan bir coğrafya olarak öne çıkmaktadır. 1960’lı yıllarda, Fidel Castro liderliğinde gerçekleştirilen Küba Devrimi’nin yarattığı sempati, Küba’yı sol çevrelerin idealindeki ütopya ülkesi olma boyutuna taşımanın yanında dünya kamuoyunun dikkatini Latin Amerika’ya odaklamıştır. Süregelen zamanda Chávez’in popülist yönetim anlayışı sayesinde Venezuela, ütopya ülkesi olma yolunda Küba’nın önüne geçmiştir. Resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olan ülkede, 915.050 km²’lik bir alan üzerinde 30 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Bolivar’ın “ulusal kurtuluşçuluk” ideolojisi temellerine dayanan bu Güney Amerika ülkesinde, nisan ayından beri yaşanan olaylar bir ütopyanın daha yıkılmakta olduğunu; yıkılmasa bile büyük badirelerin ülke geleceğini şekillendireceğini göstermektedir.
Venezuela’da Neler Oluyor?
Bir dönem petrol rezervleri ve güçlü ekonomisiyle adını duyurmasına ek olarak Latin Amerika için bir refah modeli olarak sunulan Venezuela, resmi verilere göre; 2014 yılında ekonomik durgunluk sürecine girmiş olup; ülke ekonomisi bu yıldan sonra bir daha toparlanamamıştır. Ülkede işsizlik, enflasyon, konut eksikliği, yoksulluk, suç oranlarındaki artış ve sağlık tedavisine ulaşmada yaşanan sorunlar gün geçtikçe artmıştır. Ülkenin ekonomisi ile ilgili veriler incelendiğinde, enflasyon oranının %741 olduğu görülecektir.[1] Ülkenin ekonomik açıdan dar boğazda olması, halkın ilaçlara ulaşmasının önündeki en büyük engeldir.Venezuela Sağlık Bakanlığı’nın bu durumu destekler yöndeki verileri, ilaca ulaşmada yaşanan zorluklarda artış görüldüğünü belirtmesinin yanında, ülkede geçen yıl doğum sırasında gerçekleşen ölümlerin %65, bebek ölümlerinin ise %30 oranında arttığını göstermektedir.[2] Tüm bu gelişmeler Venezuela halkının tepkisini çekmesiyle birlikte, halkın kurulu düzeni sorgulamasına vesile olmuştur. Ülkede nisan ayında başlayan protestolar durdurulamayınca 1 Mayıs 2017 tarihinde Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun “ülkede barış ortamının yeniden oluşturulmasının tek yolunun yeni bir anayasa yazılması olduğu”nu belirtmesi üzerine, ülkedeki politik bölünmüşlük yeni bir boyuta kazanmıştır. Anayasa tartışmaları amaçlanan barışı getirmek bir yana, ülkedeki şiddet olaylarının artmasıyla sonuçlanmış olup; aylardır devam eden gösterilerde 100’ün üzerinde protestocu hayatını kaybetmiştir.
Venezuela’daYaşananlar Halkın Demokratikleşme Talebinin Bir Yansıması mı?
Ülkelerde gelişen her olayın ayrı ayrı iç dinamikleri bulunmaktadır; ancak tarihin akışı içerisinde dünya ulusları arasında bir etkileşim meydana geldiği ve bazı gelişmelerin uluslararası konjonktür ile doğrudan ilişkili olduğu da bir gerçektir. Bununla birlikte; Venezuela’da gerçekleşen protestoları Arap Baharı’nın başlangıç aşamasında yaşanan halk hareketiyle mukayese etmek yanlış bir karşılaştırma olmayacaktır.
Arap halkları uzun yıllar demokrasiden yoksun ülkelerde, yönetimde söz sahibi olmaktan uzak ve yoksulluk içerisinde hayatlarını sürdürürken, yönetimde bulunan şahısların isimleri yolsuzluklarla yan yana anılmış; ayrıca ülkeler sert dikta rejimleriyle yönetilmiştir. Bu bakımdan Arap Baharı’nın başlangıcından itibaren dile getirilen taleplerin haklı yanları bulunmaktadır. Arap Baharı sürecinde halkın tepkisinin doruk noktasına ulaşması; uzun yıllar önce yasaklanmış olan muhalefet hareketlerini bir anda büyütmüş ve rüzgârı arkasına alan halklar Tunus ve Mısır örneklerinde olduğu gibi, diktatörlerin devrilmesini sağlamışlardır. Bu ülkelerde gerçekleşen devrimlerin kısa sürmüş olması, başka bir tartışmanın konusu olmakla birlikte olayların başlangıç aşaması, Venezuela’da son dönemlerde meydana gelen çatışmalarla benzerlik göstermektedir. Kurucu meclisin oluşturulmasıyla birlikte Venezuela Muhalefeti, ülkede bir dikta rejiminin tesis edileceğini belirtmiş olup, demokratik hassasiyetleri dillendirmektedir. Hüsnü Mübarek dönemi ile Müslüman Kardeşler sürecinde rastlandığı gibi; Venezuela Muhalefeti yasaklamalar, tutuklamalar vb. baskılarla karşı karşıyadır.
Muhalefetin yaptığı eylem çağrılarının toplumda karşılık bulmasının nedeni, halkın tıpkı Arap Baharı sürecinde Arapların pençeleştiği yoksulluk, işsizlik vb. sorunlarla karşı gösterdiği tepki ve ülke yönetiminde bir değişimin yaşanması yönelik talepleridir.
Halkın Demokratik Değişim Talebi ve Monreoculuğun Yansıması Bağlamında Turunculaşma Olasılığı
Demokratikleşme arzusu çerçevesinde Arap halkları tarafından başlatılan isyanlara, kısa süre içerisinde Libya’ya yapılan NATO müdahalesi ve Suriye’nin proxy örgütlerin savaş sahasına dönüşmesi gibi gelişmelerin eşlik etmesiyle birlikte Arap Baharı, halkların demokratikleşme taleplerinin seslendirilmesi gayesinden sapmış; çok farklı bir boyuta sürüklenmiştir. Ortadoğu bölgesinde etkili olan Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) belirtilen hudutların, bölgenin resmi sınırlarına dönüştürülmesine yönelik bir süreç haline gelmiştir. Karşılaştırmalı bir bakış açısıyla incelendiğinde; Batılı devletlerin henüz başlangıç aşamasındaki Arap isyanına ‘‘bahar’’ adını vermesi, Prag Baharı’nı yani Çekoslovakya’nın liberalleştirilmesi sürecini hatırlatmaktaydı. Arap Baharı’nın ilk aşamasının anımsattığı bir başka durum ise, Soros’un finanse ettiği renkli devrimlerdir. Kırgızistan, Ukrayna ve Gürcistan’da halkların demokratikleşme talepleriyle öne çıkan ve yolsuzluklara bulaşmış siyasilere karşı isyan niteliği taşıyan olaylar, bu ülkelerde batıcı devrimlerin gerçekleşmesiyle sonuçlanmıştı.
Dünyanın yakın geçmişinde tanıklık ettiği bu toplumsal olayları hafızamızda tutarak Venezuela’da gerçekleşen protestoları mercek altına alırsak, halkın meşru taleplerinin emperyalizmin gayrimeşru talepleriyle örtüşmesi olasılığının var olduğunu görürüz. Kosta Rika, Brezilya, Meksika, İspanya, Şili ve ABD gibi ülkelerin Venezuela’daki sağ muhalefeti desteklemesi ile 30 Temmuz seçimlerinden hemen sonra ABD’nin Maduro’yu ‘diktatör’ olarak tanımlayarak ABD vatandaşları ve ABD’li şirketlerin Maduro’yla ticari ilişki kurmasını yasaklayan yaptırım kararı alması yaşanan olayların turunculaşma potansiyeline işaret etmektedir. Yaptırım kararlarına karşı ‘‘gurur duydum’’ diyen Maduro’nun, “İstediğiniz yaptırımı uygulayın ama ben özgür bir halkın lideriyim” şeklindeki çıkışı ABD’nin yaşanan olayları sosyalizmi yıkma planı olarak algıladığının açık göstergelerinden biridir.
Sonuç olarak Venezuela; yoksulluk, işsizlik, suç oranlarındaki artış, ilaca ulaşımda yaşanan sıkıntılar, konut eksikliği ve demokrasiden uzaklaşma gibi sorunlarla karşı karşıya kalmış olan Venezuela halkı tüm bunların sonucunda mevcut otoriteye karşı sesini yükseltmiştir. Eklemek gerekir ki; halkın yükselen tepkisi, ABD’nin kendi kıtasını dilediği düzene entegre etme planı olarak anılan Monreo Doktrini’nin geleneksel çizgisiyle uyumludur. Bu nedenle Venezuela muhalefetinin Batı’dan destek bulmasının yanında eylemlerin turunculaşma olasılığı tartışma konusu haline gelmektedir. Modern zamanlar, Batılı devletlerin istihbarat örgütlerinin demokratik kitle eylemlerini farklı yönlere çekebilecek provokasyonlar yapmasına olanak sağlamıştır. Buna ek olarak son yıllarda meydana gelen toplumsal hareketler, meşru taleplerin Batı tarafından finanse edilen “Turuncu Muhalefetler” kullanılarak Amerikancılaştırıldığı örneklerle doludur. Sonuç olarak; Venezuela halkının politik yönelimlerini belirlerken çok dikkatli olması gerekmektedir. Bunun nedeni olarak, Venezuela halkının yaşamak istemediği iki farklı gelecek tasavvurunun arasında bir seçim yapmaya zorlanması, argo bir tanımlama yapacak olursak: iki ucu pis olan bir değneği elinde tutması gösterilebilir.
[1]“Inflation Rate”, TradingEconomics, https://tradingeconomics.com/country-list/inflation-rate, (Erişim Tarihi: 30.07.2017).
[2]“Protestoların gölgesindeki Venezuela’da bebek ölümleri artıyor”, BBC Türkçe,http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39866592, (Erişim Tarihi: 30.07.2017).