Analiz

Avrupa’nın Savunma Entegrasyonu: 2030 Yol Haritası Üzerine Bir Değerlendirme

Bu girişim yalnızca bir savunma projesi değil, aynı zamanda Avrupa entegrasyonunun siyasi olgunluğunun bir testi niteliğindedir.
Son yıllarda yaşanan gelişmeler, Avrupa güvenlik mimarisinin köklü bir dönüşüm sürecine girdiğini açıkça göstermiştir.
Belge, Avrupa’nın güvenlik alanında bütüncül bir yönelim benimsemesi için tutarlı bir konsept sunmaktadır.

Paylaş

Avrupa Konseyi tarafından Ekim ayında onaylanan “2030 Savunma Hazırlık Yol Haritası”, Avrupa güvenlik ve savunma politikasında önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının devam ettiği ve ABD’nin güvenlik politikasının güvenilirliğinin giderek daha fazla sorgulandığı bir dönemde, Avrupa’nın kendi başına hareket edebilecek bağımsız bir savunma kapasitesine sahip olması gerektiği yönünde yeni bir farkındalık ortaya çıkmaktadır. Bu yol haritası, 2030 yılına kadar Avrupa’nın askeri, endüstriyel ve teknolojik temellerini önemli ölçüde güçlendirmeyi; şimdiye dek parçalı biçimde yürütülen ulusal savunma yaklaşımlarını ortak bir stratejik vizyondoğrultusunda birleştirmeyi hedeflemektedir. Ayrıca belge, Avrupa’nın güvenlik alanında bütüncül bir yönelim benimsemesi için tutarlı bir konsept sunmaktadır.

Son yıllarda yaşanan gelişmeler, Avrupa güvenlik mimarisinin köklü bir dönüşüm sürecine girdiğini açıkça göstermiştir. Rusya, doğrudan bir askeri tehdit olarak Avrupa’nın doğu sınırlarında konumlanırken, hibrit savaş yöntemleri, dezenformasyon kampanyaları ve siber saldırılar, artık Avrupa güvenliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bununla birlikte hızla değişen teknolojik ortam, üye devletleri savunma stratejilerini yeni savaş biçimlerine, özellikle de siber ve insansız sistemlere dayalı çatışma türlerine uyarlamaya zorlamaktadır. Ukrayna’daki savaş ise, Avrupa ülkelerinin ulusal kapasitelerinin sınırlarını ve dış aktörlere olan stratejik bağımlılığını tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu bağlamda, yeni yol haritası ilkbaharda yayımlanan Savunma Beyaz Kitabı ile doğrudan bağlantı kurarak, Ukrayna’daki çatışmadan çıkarılan dersleri uzun vadeli bir Avrupa güvenlik stratejisinin temel taşları haline getirmektedir. Söz konusu belge, yalnızca askeri kapasitenin artırılmasını değil, aynı zamanda Avrupa savunma sanayisinin entegrasyonunu, ortak Ar-Ge projelerinin teşvik edilmesini ve stratejik özerkliğin güçlendirilmesini de öngörmektedir. Bu yaklaşım, Avrupa Birliği’nin küresel düzeyde daha etkin bir güvenlik aktörü olabilmesi için gerekli politik iradeyi ve koordinasyonu sağlamayı amaçlamaktadır.

Yol haritası, Avrupa Birliği’nin reaktif bir savunma politikasından proaktif bir savunma anlayışına geçme iddiasınısomutlaştıran çok sayıda önlem içermektedir. Bu kapsamda dört öncü proje öne çıkmaktadır: “Eastern Flank Watch” girişimi, bir Avrupa insansız hava aracı savunma sistemiortak bir hava savunma kalkanı ve uzay temelli bir savunma kalkanı. Bu projeler, Avrupa savunma stratejisinde yalnızca niceliksel değil, niteliksel bir dönüşümü de temsil etmektedir. Söz konusu girişimler, geleneksel platform odaklı savunma sistemlerinden, sensörleri, füzeleri, uydu ağlarını ve robotik birimleri gerçek zamanlı olarak birbirine bağlayan, yapay zeka destekli ağ tabanlı savunma mimarilerine geçişi yansıtmaktadır. Bu dönüşüm, hem askeri operasyonların verimliliğini hem de karar alma süreçlerinin hızını artırmayı hedeflemektedir. Böylece Avrupa Birliği, sadece askeri etkinliğini artırmakla kalmayıp, stratejik özerkliğini güvence altına alacak yeni bir entegrasyon düzeyine ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu süreç, aynı zamanda Avrupa’nın güvenlik alanında teknolojik bağımsızlığını pekiştirme ve küresel savunma endüstrisinde rekabet gücünü artırma yönünde güçlü bir iradeyi de ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede, finansal boyut yol haritasının uygulanabilirliği açısından belirleyici bir öneme sahiptir. Avrupa Komisyonu, son yıllarda savunma politikaları için AB bütçesinden kaynakları aşamalı biçimde harekete geçirmeye başlamıştır. Yıllık iki milyar avroya kadar ulaşan ilk destek programlarının ardından, üye devletlerin ortak projelerine finansman sağlamak amacıyla 150 milyar avroluk yeni bir kredi çerçevesi oluşturulmuştur. Yeni yol haritası, buna ek olarak, önümüzdeki çok yıllık mali çerçevede birkaç yüz milyar avroluk ek bir kaynağın savunma yatırımlarına tahsis edileceğini öngörmektedir. Temel hedef, 2027 yılına kadar ortak alımların toplam yatırım harcamaları içindeki payını yüzde 40’a çıkarmak ve siparişlerin en az yüzde 55’inin AB içinde verilmesini sağlamaktır. Bu stratejik hedefler, Avrupa savunma sanayisinin rekabet gücünü artırırken, yenilikçilik kapasitesini destekleyecek ve dış tedarik zincirlerine olan bağımlılığı azaltacaktır. Ayrıca bu yaklaşım, Avrupa savunma pazarında daha derin bir entegrasyonun önünü açarak, üye ülkeler arasındaki koordinasyonu güçlendirmeyi ve kaynak kullanımında verimliliği artırmayı hedeflemektedir. Uzun vadede, bu politikalar yalnızca askeri yeteneklerin gelişimine değil, aynı zamanda Avrupa kimliğinin güvenlik boyutunda güçlenmesine de katkı sağlayacaktır.

Bunun yanı sıra Avrupa savunma endüstrisinde yapısal bir dönüşüm hedeflenmektedir. Yol haritası, ulusal korumacılığın ortadan kaldırılmasını ve savunma ürünleri için gerçek bir iç pazarın oluşturulmasını öngörmektedir. Böylece Avrupa savunma endüstrisi, ulusal sınırların ötesine geçen rekabetçi ve yenilikçi bir ekosisteme dönüşmeyi amaçlamaktadır. Endüstrinin daha hızlı tepki verebilmesiyenilikleri kısa sürede test edebilmesi ve geleneksel olmayan tedarikçilerle de işbirliği yapabilmesi sağlanmalıdır. Bu yaklaşımın temelinde, teknolojik bağımsızlığın güvenlik politikası açısından stratejik özerkliğin ön koşulu olduğu inancı yatmaktadır. Bu nedenle, endüstriyel boyut artık yalnızca ekonomik bir alan olarak değil, stratejik savunma planlamasının ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmaktadır. Savunma sanayisinin bu şekilde konumlandırılması, Avrupa’nın hem teknolojik hem de politik bağımsızlığını güçlendirecek uzun vadeli bir vizyonun ifadesidir. Ayrıca, yenilik ekosisteminin genişletilmesiyle birlikte start-up’lar, üniversiteler ve özel araştırma merkezlerinin de savunma alanına entegre edilmesi hedeflenmektedir.

Yol haritası aynı zamanda, Avrupa Birliği içindeki güç dengesinin giderek artan kurumsal kaymasını da gözler önüne sermektedir. Üye devletler, geleneksel olarak savunma politikasını ulusal egemenliğin son kalesi olarak görmeye devam ederken, Avrupa Komisyonu son yıllarda bu alanda etkisini istikrarlı bir biçimde artırmıştır. Kendi Savunma Komiseri ve Savunma Sanayii Genel Müdürlüğü aracılığıyla Komisyon, artık savunma girişimlerini koordine etme, denetleme ve yönlendirme kapasitesine sahiptir. Ayrıca, AB fonlarının dağıtımını kontrol ettiği için, ulusal savunma yatırımlarının stratejik yönelimi üzerinde dolaylı ama güçlü bir siyasi etki uygulamaktadır. Yol haritası, bu kurumsal güç dengesini desteklemek amacıyla düzenli ilerleme raporlarıaçıkça tanımlanmış kilometre taşları ve bağlayıcı hesap verebilirlik mekanizmaları öngörmektedir. Bu önlemler, yalnızca şeffaflığı artırmakla kalmayıp, gerçek bir Avrupa düzeyinde kontrol fonksiyonunun gerekliliğini de vurgulamaktadır.

Ancak bu gelişme, üye devletlerin başkentlerinde karmaşık ve karışık tepkilere neden olmaktadır. Pek çok hükümet, daha güçlü bir entegrasyonun zorunluluğunu kabul etse de Komisyonun artan etkisine karşı temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Bu nedenle Avrupa Konseyi, yıllık ilerleme değerlendirmesinin üye devletlerin denetiminde faaliyet gösteren Avrupa Savunma Ajansı tarafından yapılmasına karar vermiştir. Ayrıca, Ajansın Komisyona karşı bir denge unsuru olarak güçlendirilmesi planlanmaktadır. Bu kurumsal gerilim, Avrupa savunmasının geleceği açısından kritik olan “siyasi kontrolün kimde olacağı” sorusunun hala net biçimde yanıtlanmadığını göstermektedir. Ne var ki asıl zorluk, kurumsal yapıdan çok pratik uygulamada yatmaktadır. Son yıllarda yapılan sayısız açıklama ve girişime rağmen, üye devletler arasındaki savunma işbirliği parçalı ve yavaş ilerleyen bir yapıda kalmıştır. İkili ve çok taraflı formatlar, koordinasyon eksikliklerini giderememiş; hatta yeni nesil savaş uçakları ve tankların geliştirilmesinde Almanya-Fransa işbirliği gibi merkezi projeler durma noktasına gelmiştir. Üye devletler, savunma yatırımlarının aciliyetinde hemfikir olsalar da, kaynakların nasıl etkin kullanılacağı konusunda ortak bir anlayış geliştirememiştir. Komisyonun yol haritası bu noktada, kurumsal güç arayışının bir ifadesinden çok, uzun süredir ulusal çıkarların hakim olduğu bir alanda eylem kapasitesine sahip yapılar oluşturma girişimi olarak değerlendirilebilir. Başka bir ifadeyle, bu strateji, Avrupa savunmasının karar alma süreçlerinde dağınıklığı azaltarak somut sonuçlar üretebilen bir yönetişim mekanizması kurmayıhedeflemektedir. 

Stratejinin başarılı olup olmayacağı, üye devletlerin belirlenen hedefleri yalnızca sözde değil, fiilen desteklemeye ne ölçüde istekli olduklarına bağlı olacaktır. Planlanan projelerin hayata geçirilmesi ve Avrupa’nın endüstriyel temellerinin güçlendirilmesi durumunda, yol haritası Avrupa’yı daha bağımsız, dirençli ve küresel ölçekte etkin bir güvenlik aktörüne dönüştürebilir. Ancak proje, siyasi direnç, bürokratik gecikmeler veya yetersiz koordinasyon nedeniyle başarısız olursa, bu durum Avrupa Birliği’nin güvenlik alanındaki kurumsal güvenilirliğine ciddi bir darbe vuracaktır. Her halükarda, yol haritasının uygulanması Avrupa’nın uluslararası konumlanması açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğuracaktır. Rusya, birleşik bir Avrupa savunmasının stratejik dengeyi önemli ölçüde değiştireceği düşüncesiyle gelişmeleri kaygıyla izlemektedir. Sonuç olarak, bu girişim yalnızca bir savunma projesi değil, aynı zamanda Avrupa entegrasyonunun siyasi olgunluğunun bir testi niteliğindedir. “2030 Savunma Hazırlık Yol Haritası”, Avrupa Birliği’nin önümüzdeki on yılda ekonomik bir birlikten daha fazlası olup olamayacağını yani kendi güvenliğini sağlayabilecek, özerk bir jeopolitik aktöre dönüşüp dönüşemeyeceğini belirleyecek temel bir dönüm noktası olacaktır.

Prof. Dr. Ali AYATA
Prof. Dr. Ali AYATA
1978’de Ankara’da doğan Ali Ayata, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini 1997–2008 yılları arasında Avusturya’da Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında tamamlamıştır. 2013 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent, 2018 yılında ise profesör unvanını almıştır. Akademik çalışmaları ağırlıklı olarak Türk dış politikası, güvenlik, terörizm, Avrupa Birliği, Batı ve ABD’nin Orta Doğu politikaları konularına odaklanmaktadır. Bu alanlarda yurt içinde ve yurt dışında çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanmış İngilizce, Almanca ve Türkçe makaleleri ile kitapları bulunmaktadır. Halen Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Benzer İçerikler