Soğuk Savaş Bitti Mi?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Küba Krizi başta Amerikan ve Sovyet devlet adamları olmak üzere uluslararası kamuoyuna dünyanın nükleer bir savaşa ne kadar yakın olduğunu ve insanlığın nasıl büyük bir nükleer silah tehdidi altında bulunduğunu açıkça göstermiştir. Kriz, her ne kadar özellikle Türkiye için Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) gerçek bir tehdit durumunda güvenilmesi zor bir müttefik olduğunu göstermiş olsa da başta nükleer silahlar olmak üzere silahların kontrolü ve silahsızlanma konularını uluslararası kamuoyunun gündeminde öncelikli hale getirmiştir. 1963 yılında imzalanan Kısmi Nükleer Deneme Yasağı Sözleşmesi’yle başlayan süreç nükleer silahların sayısının büyük oranda azaltılmasına yol açan sözleşmelerle devam etmiştir. ABD ve Sovyetler Birliği, söz konusu silahlardan vazgeçmeseler de her iki tarafın da büyük bir silahlanma yarışının bir sonuca varamayacağını anlamalarını sağlamıştır.

İngiliz yazar George Orwell’in isim babası olduğu Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sona erdiği yaygın olarak kabul edilmekte ve içinde bulunduğumuz süreç, Soğuk Savaş Sonrası Dönem şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak son dönemde yaşanan olaylar, ABD/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile Rusya arasında yaşanan krizler, Soğuk Savaş döneminde silahlanma yarışını engellemek için imzalanan sözleşmelerin birer birer iptal edilmesi ve özellikle de hem savunma hem de taarruz silah sistemleri konusunda yürütülen silahlanma çabaları, Soğuk Savaş döneminin bittiği konusunda şüpheler uyandırmaktadır.

Dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) küllerinden kurulan Rusya Federasyonu, 1990’lı yıllarda yeniden inşa sürecine girerken, hegemonyasını ilan eden ABD, bir yandan Soğuk Savaş dönemi çevreleme politikasını hem Orta Asya hem de Avrupa üzerinden devam ettirmeye çalışmış; diğer taraftan da Rusya’yı batıya entegre ederek nüfuz alanına alma çalışmalarını sürdürmüştür.

 İlk dönemlerinde bir yandan Batı’yla ılımlı politikalar yürütürken; diğer yandan da hem ülke içinde gücünü pekiştiren hem de ülkesinin ekonomik gelişimine odaklanan Vladimir Putin’in potansiyeli, ABD tarafından küçümsenmiştir. Washington yönetimi, 11 Eylül 20012 tarihli terör saldırıları sonrasında oluşan atmosferi de arkasına alarak, aslında Soğuk Savaş’ın sona ermediğini gösteren bir karara imza atmıştır. Soğuk Savaşı sonrası dönemin ilk Başkanı George Bush’un oğlu George W. Bush, 2002 yılında 1972 tarihli Füze Savunma Sözleşmesi’nden çekilerek “Yeni Soğuk Savaş”ın temelini atmıştır.

Küreselleşen dünya, bir anlamda Barry Buzan ve Richard Ullman’ın temellerini ortaya attığı yeni güvenlik alanlarına, ekonomiye ve özellikle de son birkaç yıldır Covid-19 virüsünün yarattığı salgına odaklanırken; ABD, Rusya ve Çin sessiz ve derin bir şekilde Soğuk Savaş benzeri silahlanma yarışını hızlandırmıştır.

2009 yılında nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya hayal eden ABD Başkanı Barack Obama hem Ulusal Füze Savunma Sistemi hem de NATO’ya tahsis ettiği Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım sistemleriyle ABD ve NATO topraklarına füze kalkanı oluşturma çalışmalarını hızlandırmıştır. Bir yandan da başta Konvansiyonel Ani Küresel Vuruş olarak adlandırılabilecek Conventional Prompt Global Strike (CPGS) gibi hipersonik seyir füzesi projelerine ivme kazandırmıştır.  Nükleer silahlardan arındırılmış dünya bir yana, hem nükleer silah sayısını arttırmaya hem de nükleer silahların modernizasyonu çalışmalarına ağırlık vermiştir.

2000’li yılların ortalarında Çin’le birlikte ABD’nin hegemonyasına ve tek kutupluluğa savaş açan, Orta Asya’dan Amerikan askerlerinin ayrılmasını sağlayan, ABD’nin Ukrayna ve Gürcistan üzerinden hem Karadeniz’i “NATO Gölü”ne çevirmesine hem de kendi sınırlarına dayanmasına müsaade etmeyen Putin’in Rusya’sı da silahlanma yarışına da hız vermiştir. Bir yandan füze savunma sistemi çalışmaları devam ederken; diğer yandan da ABD gibi taarruz silahları çalışmalarını artırmıştır. Nitekim Putin’in “yenilmez” olarak tanımladığı ve Fransa’yı imha edecek kadar etki alanına sahip olduğu iddia edilen SARMAT Kıtalararası Balistik Füzeleri ve bu silahla bağlantılı ses hızından 27 kat daha fazla hıza ulaşabildiği söylenen Avangard hipersonik seyir füzeleri ile Tsirkon hipersonik füzeleri, Rusya’nın yeni silahları olarak ön plana çıkmıştır.

Her iki tarafın da hem savunma sistemi hem de bu savunma sistemlerine yakalanmayacak silah sistemleri üzerine yoğunlaşması, Soğuk Savaş dönemi silahlanma yarışını hatırlatmaktadır. Gelişen teknolojiler ışığında artık nükleer silah saldırıları çok daha hızlı, çok daha etkili ve savunma sistemlerine yakalanmadan hedef vuracak şekilde dizayn edilmektedir. Brennan’ın Karşılıklı Kesin İmha kavramı, her geçen gün daha da gerçek bir hal almaktadır. Yeni silahlar çerçevesinde İlk Vuruş ve İkinci Vuruş, gibi kavramlar yeniden ele alınmakta; Soğuk Savaş döneminin oyun teorileri tekrar yazılmaktadır. Her iki tarafın da nükleer silah modernizasyonu ve konvansiyonel silahlanma çalışmalarıyla konvansiyonel birliklerini modernize etme çabaları, bu çalışmalarla paralel bir şekilde devam etmektedir. Uluslararası kamuoyunun gündeminde çok yer almasa da silahlanma yarışı, belki de Soğuk Savaş döneminden çok daha tehlikeli bir şekilde tırmanmaktadır.

Diğer yandan Yumuşama Dönemi’ni sembolize eden Uluslararası/İkili Sözleşmelerin teker teker yürürlükten kaldırılması, tehlikenin bir diğer boyutunu teşkil etmektedir. 2002 yılında 1972 tarihli ABM Sözleşmesi’nden ABD’nin tek taraflı olarak çekilmesinden bu yana devam eden süreç, son dönemde daha da hızlanmıştır. Rusya, 2007 senesinde Avrupa’ya ve Rusya’nın batısına ağır silahlar konuşlandırılmasını yasaklayan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması’ndan çekilmiştir. ABD ise Rusya’nın Kaliningrad’a İskender füzesi konuşlandırdığını ve bu şekilde 1987 tarihli Orta Menzilli Nükleer Silahlar Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini öne sürerek 2018 yılında söz konusu sözleşmeden çekilmiş ve her iki tarafın da bölgeye orta menzilli silahlar yerleştirmesine yönelik engeller ortadan kalkmıştır.

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un ısrarla reddettiği ve stratejik nükleer silahların sayısının azaltılmasını öngören NEW START Sözleşmesi, son dakika girişimiyle Joe Biden yönetiminin ilk günlerinde imzalanmıştır. Uluslararası sözleşmeler çerçevesinde oluşturulan işbirliklerinin yerini yeni kriz alanları almaya devam etmektedir.

Soğuk Savaş dönemi rekabetlerini vekalet savaşları çerçevesinde üçüncü taraflar üzerinden yürüten; ancak karşı karşıya gelmeyen Rus ve Amerikan askerleri, her geçen gün daha çok karşı karşıya gelmektedir. Rus ve ABD/NATO Savaş uçakları Karadeniz’de, Baltıklarda, Suriye’de ve daha birçok yerde birbirlerine önleme yapmakta; iki tarafın karşı karşıya geleceği krizler son anda önlenmektedir. En ufak bir kazanın hangi boyuta gideceğini kimse kestirememektedir. Rusya’nın etki alanını genişletmesi, Batılı devletlerle karşılaştığı coğrafyayı da genişletmektedir.

Çok dillendirilmese de kabul edilmelidir ki; Soğuk Savaş sona ermemiş ve hatta eskisinden daha tehlikeli bir boyutta geri dönmüştür. NATO-SSCB rekabetinin yerini, NATO/ABD-Rusya rekabeti daha tehlikeli bir şekilde almıştır. Artık Çin de bu büyük rekabetin bir parçasıdır. İki tarafta da sayısı azalmış olsa da tüm dünyayı yok edecek sayı ve büyüklükte nükleer silah mevcutken; nükleer silahları taşıyan füzeler her geçen gün gelişmeye devam etmektedir. Soğuk Savaşı’n mihenk taşı silahların kontrolü ya da silahsızlanma sözleşmeleri ise birer birer iptal edilmektedir. Kriz, her geçen gün sessiz ve derinden ilerlemektedir.

Prof. Dr. Şafak OĞUZ
Prof. Dr. Şafak OĞUZ
2019 yılında Doçentlik unvanını alan Şafak OĞUZ, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) 23 yıllık hizmetinden sonra 2021 yılında emekli olmuştur. Görevi esnasında Birleşmiş Milletler (BM) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) bünyesinde de çalışan OĞUZ, Kitle İmha Silahları, Terörizm, Uluslararası Güvenlik, Uluslararası Örgütler ve Barış ve Çatışma Çalışmaları konularında çalışmalar yapmaktadır. OĞUZ, halen Kapadokya Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. İyi derece İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Benzer İçerikler