Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) en tartışmalı başkanlarından biri olan Donald Trump’ın Afrika ülkeleriyle ilişkileri de tartışmalıdır. Diplomasiyi, diplomatik teamülleri aşan söylemlerini, davranışlarını ve alışılmışın dışındaki politikalarını Afrika ülkeleri nezdinde de hatta daha uçlarda sergilemektedir. Birinci döneminde olduğu gibi, ikinci döneminde de Trump, ABD’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerini önceki Amerikan başkanlarından farklı bir tarzda ve farklı bir siyasi alanda yürütmektedir. Söz konusu tartışmalı tutum, Afrika ülkelerinde ve uluslararası toplumda şaşkınlık yaratırken “Trump’ın Afrika politikası var mı?” sorusunun sorulmasına sebebiyet vermektedir.
Trump, yönetimi bu ikinci döneminde Afrika ülkeleri tarafından sınava tabii tutulmaktadır. “Önce Amerika” yaklaşımını gözeten, her türlü krizde sınırlayıcı siyaset üretebilen, en sert söylemleri hatta sinkaflı ifadeleri kullanmaktan çekinmeyen Trump, kıta ülkeleriyle ilişkilerinde izolasyonist-müdahaleci söylem ve tutum arasında kalmaktadır. Öyle ki Afrika’ya dair Amerikan stratejisinin, politikasının olup olmadığını sorgulatmaktadır. İklim kriziyle mücadelede, İsrail’in Filistin’e karşı yayılmacı şiddeti ve Filistinlilere yönelik soykırımı gibi uluslararası istikrarsızlık maddelerinde izolasyonist bir tutum takınırken ve Nijerya, Güney Afrika Cumhuriyeti (GAC) örneklerinin gösterdiği üzere ülkelerin iç meselelerinde açıkça yanlı bir tutum sergileyebilmekte ve en azından retorikte müdahaleci bir tavır takınabilmektedir.
Yukarıda bahsedilen maddelere karşı Afrika ülkelerinin genelinde farklı bir tutum sergilenmekte ve söylemde farklılık gözlemlenmektedir. Dolayısıyla Trump, ikircikli yapıya sahip olduğu görülen gündemini hayata geçirirken Afrika ülkelerinin farklı tutumlarına karşı siyaset üretme ya da söylemde Afrika’ya yer vermek durumunda kalmaktadır. Başkanlığının birinci döneminin gösterdiği üzere günümüzde de Trump, Afrika ülkeleriyle mesafelidir; veyahut böyle bir izlenimin oluşmasını istemektedir. Fakat gündemine aldığı kimi başlıklarda aktif tutum sergilemeyi tercih ederek Afrika politikasının içeriğinin sorgulanmasına sebebiyet vermektedir. Sudan’daki iç savaşta tarafların ateşkesi kabul etmesi için çeşitli adımlar atması, Cezayir-Fas arasında Washington yönetiminin arabuluculuk faaliyetlerinde bulunması bu bağlamda verilecek örnekler arasında yer almaktadır.
Her yönetim Afrika için çeşitli ve yeni inisiyatifler sunmaktadır. Dolayısıyla Afrika’ya yönelik politikada farklılığa rastlamak mümkündür. Obama dahil Amerikan başkanları, Afrika’yı öncelikli gündem maddelerine almamakta ya da Afrika ülkeleri öncelik listesinin en altında bulunmaktadır. Fakat genel bir değerlendirme yapıldığında ABD’nin Afrika politikasında devamlılığın esas olduğu görülmekte radikal ya da keskin değişikliklere genellikle az rastlanılmaktadır.
Trump, Afrika ülkeleriyle ilişkilerde selefleri olan Barack Obama ve Joe Biden’dan farklı bir tutum izlemektedir. Salt Afrika’yla ilişkilerde değil dış ilişkilerin geri kalan gündem maddelerinde ve haliyle iç siyasette de Trump, seleflerinin programlarını, politikalarını durdurmakta, sonlandırmaktadır. Diğer bir ifadeyle gerek birinci döneminde gerekse ikinci döneminde Trump’ın iç ve dış siyaset gündemini şekillendiren unsurlardan biri de Obama’nın ve Biden’ın siyasi açılımlarını, ses getiren adımlarını geçersiz kılmak olmuştur. Sağlık sigortası reformu diğer adıyla Obamacare, Paris Anlaşması, Kapsamlı Ortak Eylem Planı diğer adıyla İran Nükleer Anlaşması, göçmen politikaları Trump’ın son vermek istediği Amerikan siyasetinin önemli gündem maddeleri arasında yer almaktadır. 2013 yılında Obama, Power Africa adı altında Afrika ülkelerine daha fazla elektrik arzı sağlamayı hedefleyen projeyi başlatmıştır. Trump ise Şubat 2025’te bu inisiyatife son vermiştir.
Obama ve Biden, söylemde kıta siyasetine ilgileri olduğunu ifade ederken bu ilgi faaliyetlere aynı oranda yansımamıştır. Obama ve Biden, kıtaya resmî ziyaret düzenlerken Trump birinci döneminde kıtaya gitmemiş ve Afrika siyasetine yönelik ilgisinin az olduğunu göstermiştir. Trump, diğer bölgelerde olduğu gibi Afrika ülkeleriyle siyasetinde ticari, ekonomik andlaşmalar imzalamaya odaklanmıştır. Trump, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) faaliyetlerine son vermiştir. Oysa söz konusu kuruluş gerek Obama gerekse Biden dönemlerinde Afrika ülkeleri politikasının önemli araçlarından birini teşkil etmiştir. Diğer kurum, kuruluş ve siyasetlere son verdiğinde kullandığı söylem gibi Trump, USAID adımında da kurumun ve ilgili politikalarının, faaliyetlerinin Amerika’nın çıkarlarına uymadığını, ABD’nin USAID’den kar etmediğini öne sürmüştür.
Mevcut dönemde de Trump’ın politikaları ve söylemleri Afrika’da çatışmaları çözme girişiminde ve hedefinde bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda akla gelen ilk örnek, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Ruanda arasında gerilimi azaltacak adımlar atmış; iki ülke arasında barış andlaşması imzalanmıştır. ABD; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dan oluşan Quad’ı organize etmiş ve Sudan’da ateşkesin oluşmasına çalışmaktadır. GAC sınırları içinde beyaz Güney Afrikalılara/Afrikanerlere karşı haksız hukuksuz davranıldığını ve katliamlara uğradıklarını iddia etmektedir. Nijerya için de GAC örneğinde kullandığı benzer bir anlatım ve söyleme başvurmaktadır. Trump, bu sefer Nijerya’daki Hristiyanlara karşı soykırım işlendiğini iddia etmektedir. Bunu önlemek adına Nijerya’ya askeri olarak müdahale edebileceklerini de belirtmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere Beyaz Saray, Cezayir-Fas arasında arabuluculuk faaliyetlerinde bulunmuştur. Kısa dönemde iki ülkenin barış andlaşması imzalayabileceği Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından açıklanmıştır. Dolayısıyla Trump’ın izolasyonist-müdahaleci ikircikli tutumu bu örneklerle sergilenmektedir.
Bunun yanında Trump’ın dış politikasının diğer gündem maddeleri Afrika politikasını şekillendirebilmektedir. Bu bağlamda İsrail lehtarlığı belirleyici unsur olarak öne çıkmaktadır. Trump’ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte ABD’nin İsrail yanlısı tutumunda büyük oranda artış yaşanmıştır. Geçmiş Amerikan yönetimlerinin tercih etmediği politikaları ilk döneminde hayata geçirmiştir. Suriye toprakları olan Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından ilhakını kabul etmesi, İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ün tamamını tanıması en önemli örnekler arasında yer almaktadır. İlk döneminin ürünü olan Yüzyılın Planı kapsamında imzalanan İbrahim Andlaşmaları’na taraf ülkelerinin sayısını artırmayı hedeflemektedir. Halihazırda söz konusu ülkeler arasında Fas ve Sudan’ın da olduğu hatırlanmalıdır. Suudi Arabistan’ın söz konusu Andlaşma’yı imzalayarak İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi başlıca siyasi hedefi arasında yer almaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’i desteklemeye devam etmektedir.
Fakat İsrail’in hukuk dışılığı ve ahlaki normları sorgulatmasına Trump da daha fazla duyarsız kalamamış; Başbakan Benjamin Netanyahu’yu eleştirmiş ve Tel Aviv’in Batı Şeria’yı ilhakına karşı çıktığını dünya kamuoyuna açıklamıştır. Öte yandan uluslararası alanda farklı aktörler tarafından atılan ve İsrail’in İşgal Edilmiş Filistin Toprakları’ndaki şiddetini durdurmayı amaçlayan adımlara ise karşı çıkmaktadır. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davası bu bağlamda örnek olarak verilebilir. Diğer bir ifadeyle, Trump; GAC ile gerginliğini meşrulaştıracak bir gerekçe bulmuştur.
Son dönem Trump’ın söylemleri incelendiğine GAC’in özel bir yeri bulunduğu görülmektedir. GAC sınırları içinde beyaz Güney Afrikalılara karşı haksız hukuksuz davranıldığını ve soykırıma uğradıklarını iddia etmektedir. Geçen baharda GAC lideri Cyril Ramaphosa’nın Washington ziyaretinde Trump, söz konusu iddialarını yine dile getirmiştir.
GAC’da düzenlenen son G20 Zirvesi’ne Trump katılmaması da bu gerginlik kapsamında okunabilir. Trump, zirve esnasında GAC’ın Amerika heyetine kötü davrandığını öne sürmüştü. Sonuç bildirgesinde de iklim değişikliğine ve yenilenebilir enerjiye yönelik değerlendirmelerin belirtilmesine Washington, karşı çıkmıştır. Bu gibi nedenlerle de gelecek sene ABD’nin Miami kentinde düzenlenecek olan G20 Zirvesi’ne GAC’ı davet etmeyeceğini ve GAC’ın G20’den çıkarılması gerektiğini kaydetmişti.
Sonuç olarak ABD Başkanı Donald Trump, Afrika ülkeleri tarafından kıtaya yönelik politikası nezdinde sınava tabii tutulmaktadır. Trump, birinci döneminde de olduğu üzere Afrika siyasetinin gündeminin en alt sıralarında olduğunu söylemde, tutumda uluslararası kamuoyuna ve Amerikan toplumuna göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, söylem, tutum ve bu bağlamda uygulamaya geçirdiği bazı politikaları, Trump’ın kıtaya yönelik izolasyonist tutum, tavır içinde olduğunu işaret etmektedir.
Diğer yandan GAC’e yönelik olduğu gibi Nijerya’ya askeri müdahalede bulunabileceğini ifade etmekte ve bu tehdidini ülkedeki Hristiyanların “katledilmesi”ne ilişkin dile getirdiği iddiasına dayandırmaktadır. Söz konusu retorik, Trump’ın kolaylıkla izolasyonist tutumu ve söylemi bırakabildiğini ve müdahaleci bir yaklaşımı benimseyebildiğini göstermektedir. Bahse konu tablo iklim krizi ile mücadele de dahil farklı ve çeşitli konularda Afrika ülkeleri ve ABD’nin karşıt pozisyonlarda olduklarına işaret etmektedir. Trump, ABD’nin diğer Cumhuriyetçi başkanları gibi iklim krizi ile mücadele politikalarına karşı çıkmaktadır. İklim krizine ve küresel ısınmaya inanmayan Trump, bahse konu politikaların Çin’in ortaya attığı senaryolar olduğunu ve Pekin’in ABD ile olan rekabetinde öne geçmeyi amaçladığını öne sürmektedir. Afrika ülkeleri ise sera gazı emisyonlarına en az katkıda bulunmasına rağmen iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerin başında gelmektedir. Afrika, teknik ve maddi destek başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin söz konusu mücadelede daha fazla rol, sorumluluk almalarını istemektedir. Doğal olarak Trump ve Afrika ülkeleri ile iklim krizi ve mücadele konusunda fikir birliği yoktur.
2016 yılındaki seçimleri kazanan Trump’ın Afrika politikasının da selefleriyle benzer bir çizgide devam etmesi öngörülmekteydi. Nitekim “Önce Amerika” sloganıyla yola çıkan Trump yönetiminin kıtaya özel bir önem atfetmeyeceği düşünülmekteydi. Başkanlığının henüz birinci yılı dolmak üzereyken Afrika ülkeleri için sinkaflı nitelendirmelerde bulunması ve ilk döneminde hiçbir Afrika ülkesini ziyaret etmemesi Trump’ın Afrika’ya ilgisinin önceki dönemlerden daha fazla olmayacağını ortaya koymaktaydı. Mevcut döneminde ise izolasyonist-müdahaleci uçları arasında tutum ve söylem takınmaktadır. Afrika ülkeleri gerek iç politikalarında gerekse dış politikalarında hangi uçta siyaset izleyeceğine dair Trump’ı sınava tabi tutmaktadır.
