Röportaj

Maqsut Narikbayev Üniversitesi, Prof. Dr. Kamshat Saginbekova: “Orta Asya Ülkeleri, Çin-ABD Ticaret Gerilimlerini Avantaja Çevirebilirler.”

Stratejik ticaret kontrolü, güvenlik ve teknoloji transferi açısından devletlerin dış politika araçlarından biridir.
Küresel jeopolitik değişimler, Orta Asya’nın ticaret rotalarını, güvenlik politikalarını ve dış ilişkilerini yeniden şekillendirmiştir.
Çin-ABD ticaret gerilimleri, Orta Asya için ekonomik çeşitlenme ve stratejik yatırım fırsatları sunmaktadır.

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Orta Asya’da stratejik ticaret kontrolü, yayılmanın önlenmesi ve bölgesel güvenlik politikaları konularını ele almak üzere Maqsut Narikbayev Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Okulu’ndan Prof. Dr. Kamshat Saginbekova ile gerçekleştirdiği röportajı dikkatlerinize sunmaktadır.

1. Stratejik ticaret kontrolü, ülkeler için neden hayati öneme sahiptir? Etkin şekilde uygulanabilmesi için gerekli temel unsurlar nelerdir?

Stratejik Ticaret Kontrolü (STC), birçok nedenle hayati öneme sahiptir. Öncelikli amacı, kitle imha silahlarının (WMD) yayılmasını ve çift kullanımlı ürünlerin-hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilen mal, yazılım ve teknolojilerin-kötüye kullanımını önlemektir. Bu, ulusal, bölgesel ve küresel güvenlik ile silahsızlanma açısından kritik bir konudur. Güvenlik endişelerinin ötesinde STC, aynı zamanda gelişen ve ileri teknolojilerin ülkeler arası transferini düzenleyip koruyarak bu teknolojilerin rakip ülkelere erişimini kısıtlayarak ekonomik kalkınma ve bilgi güvenliği açısından da önemli bir rol oynamaktadır.

Günümüz küreselleşmiş ekonomisinde STC, dış politika ve ekonomik devlet yönetiminin stratejik bir aracına dönüşmüştür. Soğuk Savaş döneminde özellikle Sovyetler Birliği’ne karşı hassas teknolojilerin erişimini kısıtlama amacına yönelik başlayan ihracat kontrolleri, artık daha geniş ekonomik ve teknolojik güç dengelerini etkilemektedir. Bu değişim, bazı ülkelerin bu uygulamayı yalnızca bir güvenlik önlemi olarak değil, aynı zamanda ileri sanayilerde ekonomik avantajlar sağlama aracı olarak görerek “stratejik ticaret yönetimi” (STM) terimini tercih etmelerini açıklamaktadır.

STC kavramını anlamak için kısaca ne anlama geldiğine bakabiliriz. STC, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) Genel ve Güvenlik İstisnaları olan XX ve XXI. Maddelerinde belirtilen, ekonomik olmayan gerekçelerle serbest ticaretten yapılan istisnaları ifade eder. Bu istisnalar, Wassenaar Düzenlemesi (WA), Nükleer Tedarikçiler Grubu (NSG), Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (MTCR) ve Avustralya Grubu (AG) gibi uluslararası ve hukuki bağlayıcılığı olan çok taraflı ihracat kontrol rejimleri tarafından da güçlendirilmiştir. Ülkeler, dış politika hedefleri doğrultusunda bu kısıtlayıcı hükümleri uygulayabilir.

STC’nin temel amacı güvenliği sağlamak olsa da askeri ve çift kullanımlı mallar gibi stratejik ürünlerin meşru ticaretini kolaylaştırmayı da amaçlar. Bu da güvenlik uygulamaları ile yetkili işlemler ve ekonomik kalkınma için küresel pazarlara sınırsız erişimin sağlanması arasında hassas bir denge kurulmasını gerektirir.

Abdul Qadeer Khan’ın yasa dışı nükleer yayılma ağı ve 11 Eylül terör saldırıları, küresel güvenlikteki kritik açıkları ortaya koyarak, zayıf ihracat kontrollerinin devlet dışı aktörlerin WMD edinmesine nasıl olanak tanıyabileceğini göstermiştir. Khan’ın karaborsa faaliyetleri, düzenleyici boşluklardan yararlanarak nükleer teknolojinin İran, Kuzey Kore ve Libya’ya ulaşmasına neden olmuştur. 11 Eylül ise terör örgütlerinin WMD arayışı içinde olabileceğini göstererek hassas materyallerin yetkisiz transferine dair endişeleri artırmıştır.

Buna karşılık olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ihracat kontrolünü tüm BM üye devletleri için yasal bir yükümlülük haline getiren 1540 sayılı Kararı (2004) kabul etmiştir. Bu karar, ulusal düzeyde ihracat kontrolleri, daha güçlü sınır güvenliği ve uyum mekanizmaları getirilmesini zorunlu kılarak STC’yi küresel güvenlik için bir zorunluluk haline getirmiş ve hassas teknoloji ve materyallerin yanlış ellere geçmesini önlemeyi hedeflemiştir.

Uluslararası antlaşma ve anlaşmaları imzalayan ülkeler, ulusal ihracat kontrol sistemlerini uygulamayı ve uluslararası yükümlülüklere uymayı taahhüt eder. Bu yasal sorumluluk, yalnızca hükümetlerle sınırlı kalmayıp, stratejik ürünlerin uluslararası ticaretinde yer alan şirketleri de kapsar. Bu nedenle şirketler, ürün, operasyon, nihai kullanım ve nihai kullanıcıyla ilgili ticaret faaliyetlerine ve risklerine uygun şekilde İç Uyum Programları (ICP) geliştirir.

Günümüzde ihracat kontrolleri sadece şirketleri değil, araştırma kurumları ve üniversiteleri de ilgilendirmektedir. Uluslararası araştırma işbirliklerine katılan birçok akademik ve araştırma kurumu, temel araştırmanın ötesine geçen yenilikçi teknolojiler ve yazılımlar üretmektedir. Yükselen teknolojiler ve öncelikli sektörler çağında, hassas bilgilerin e-posta, bulut sistemleri ya da bir konferans aracılığıyla paylaşılması gibi küçük görünen eylemler bile uluslararası, bölgesel ve ulusal ticaret kontrol düzenlemelerinin ihlali anlamına gelebilir.

STC’nin etkin şekilde uygulanabilmesi için ülke düzeyinde bazı temel unsurların sürdürülmesi gerekmektedir. Etkinliğin ölçülmesi, kullanılan tanım ve kriterlerin farklılık göstermesi nedeniyle tartışmalıdır. Bu unsurlar, bir ülkenin stratejik ürün ihracatçısı, aktarma noktası ya da çift kullanımlı teknoloji ithalatçısı olup olmamasına göre değişiklik gösterebilir. Bu unsurlar için temel yaklaşımlar ve öneriler, ülkelerin güçlü ihracat kontrol sistemleri kurmasını teşvik eden UNSCR 1540, WA, MTCR, NSG ve AG gibi uluslararası belgeler ve anlaşmalarda yer almaktadır.

Yaklaşımlar farklılık gösterebilse de, temel unsurlar genellikle şunları içermektedir:

  • Meşru ticaret ve güvenlik konularına yönelik güçlü bir yasal çerçeve; özellikle maddelerin soyut doğası, insan hakları ve siber gözetimle ilgili hükümler açısından gelişen eğilim ve zorluklara yanıt verir. Ayrıca ülkelerin hukuki ve siyasi taahhütleri ile güvenlik taahhütlerine (küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde) uyumu içerir. Ticaret kontrolü kapsamı ve operasyonları da bu çerçevede tanımlanmaktadır.
  • Kontrollü ürünlerin ihracatı (ve bazı durumlarda ithalatı) için lisans ve yetkilendirme mekanizmaları,
  • Ulusal kontrol listeleri,
  • Listelenmemiş ürünleri kapsayan genel hüküm (catch-all),
  • Yetkisiz fiziksel mal transferini önlemek için gümrük ve sınır kontrolleri,
  • İhracat kontrol düzenlemelerine uyumu sağlamak için uygulama mekanizmaları,
  • Kapasite geliştirme, özel sektör katılımı, araştırma kurumları ve üniversitelerin dâhil edilmesi, uluslararası işbirliği ve bilgi paylaşımı dahil olmak üzere ilgili paydaşların bilgilendirilmesi amacıyla eğitim ve farkındalık artırma faaliyetleridir.

2. Son yıllarda küresel jeopolitik dinamiklerde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişiklikler sizce Orta Asya ülkelerini nasıl etkilemiştir?

Gerçekten de son yıllarda çatışmalar, ekonomik rekabet ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle küresel jeopolitik dinamiklerde önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişimler Orta Asya ülkelerini de kaçınılmaz olarak etkilemiştir. Etkilerini anlamak için önce genel eğilimlere, ardından ihracat kontrolüyle ilgili yansımalarına odaklanabiliriz.

Küresel düzeni şekillendiren üç temel jeopolitik gelişme özellikle dikkat çekmektedir: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Batı yaptırımları; ABD-Çin teknoloji rekabeti ve 2021 yılında Taliban’ın Afganistan’da iktidarı ele geçirmesi. Bu olayların her biri Orta Asya bölgesini farklı şekillerde etkilemiştir.

Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, bölgesel ticaret dinamiklerini önemli ölçüde bozmuş ve Orta Asya ülkelerini yeni ticaret ve düzenleme zorluklarına uyum sağlamaya zorlamıştır. Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerin Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) üzerinden Rusya ile olan derin ekonomik ve ticari bağları göz önünde bulundurulduğunda, bu ülkeler hem ikincil yaptırım risklerini yönetmek hem de ticari istikrarı korumak durumunda kalmıştır. En büyük endişe konularından biri, yaptırıma tabi malların (ileri elektronik ve sanayi bileşenleri gibi) Orta Asya üzerinden yeniden ihraç edilmesi olmuş ve bu durum uluslararası dikkat çekmiştir. ABD ve AB raporları, Ermenistan (AEB üyesi), Kazakistan ve Kırgızistan’ı bu kısıtlı ürünler için olası geçiş noktaları olarak belirtmiştir.

Rusya’nın ticaret ve enerji yollarının kısıtlanması ve riskli hale gelmesiyle birlikte, Orta Asya ve Batılı ülkeler ekonomik ve enerji istikrarını sağlamak için yeni ticaret ve enerji yolları aramaya başlamıştır. Bu bağlamda öne çıkan çözüm yollarından biri Orta Koridor (Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Güzergâhı) olmuştur. Bu koridor, Orta Asya’yı Hazar Denizi ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlamaktadır ve küresel ölçekte büyük ilgi ve önem kazanmıştır. Güzergâhın en verimli yollardan biri olabilmesi için altyapı yatırımları, farklı taşıma modlarını birbirine bağlayan karmaşık ulaşım ağı, ülkeler arası lojistik ve bürokratik çerçeveler ile iklim koşulları gibi engellerin aşılması gerekmektedir. Avrupa ülkeleri hâlâ Rus enerjisine olan bağımlılığı azaltmaya çalışırken, Orta Asya’nın zengin petrol ve gaz kaynakları alternatif boru hatları ve Çin, AB ve Orta Doğu’daki ortaklarla yapılacak anlaşmalar yoluyla ihracatı genişletme fırsatları sunmaktadır.

ABD-Çin teknoloji rekabeti özellikle öncelikli sektörlerde yoğunlaşmış, her iki tarafın da ileri teknolojilerin ihracat kontrollerini sıkılaştırmasıyla karşılıklı tepkiler doğurmuştur. Bu durum küresel tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmiş ve bu değişimler dolaylı olarak Orta Asya’yı da etkilemiştir. ABD ve müttefikleri Çin’in yapay zekâ, 5G ağları ve gelişmiş mikroçipler gibi kritik teknolojilere erişimini kısıtlarken, Çin alternatif tedarikçiler aramaya, kendine yeterliliğini artırmaya ve Orta Asya’daki gelişmekte olan ekonomilerle ortaklıklarını genişletmeye yönelmiştir.

Bu rekabet, Orta Asya ülkeleri için hem zorluklar hem de fırsatlar barındırmaktadır. Bir yandan yarı iletkenler ve çift kullanımlı teknolojilere getirilen yeni ihracat kontrolleri, bölgede faaliyet gösteren şirketlerin ABD ve AB kısıtlamalarını ihlal etmemek adına sürekli değişen ticaret düzenlemelerine uymasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum, Orta Asya üzerinden Çin ya da Rusya’ya yönlendirilen teknoloji ile ilgili ihracatların daha yakından denetlenmesine neden olmuştur. Diğer yandan Çin, bölgede dijital altyapı, telekomünikasyon ve yapay zekâ tabanlı projelere yatırım yaparak teknoloji alanındaki varlığını genişletmiş ve bu da Orta Asya ülkelerine artan bağlantılılık ve ekonomik işbirliği sağlamıştır.

Ancak bu gelişmeler, Batı’nın siber güvenlik riskleri ve veri gizliliği konusundaki endişelerini de artırmış; Orta Asya hükümetlerini Çin ile güçlü ekonomik bağlarını sürdürme ile ABD ve AB’nin güvenlik kaygılarını dikkate alma arasında hassas bir denge kurmak zorunda bırakmıştır.

Buna ek olarak, yarı iletken üretimi ve yenilenebilir enerji teknolojileri için kritik öneme sahip nadir toprak elementleri için yürütülen küresel yarış, Orta Asya’ya yönelik jeopolitik ilgiyi artırmıştır. Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkeler, önemli miktarda stratejik hammadde rezervine sahiptir ve bu da hem Batılı hem de Çinli şirketlerin, yükselen ticaret gerilimleri ortamında tedarik zincirlerini güvence altına alma çabalarını buraya yönlendirmesine neden olmuştur.

Taliban’ın Afganistan’da yeniden iktidarı ele geçirmesi, sınır güvenliği, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı konularında endişeleri artırmış ve Orta Asya ülkelerini bölgesel işbirliğini güçlendirmeye itmiştir. Ayrıca, Çin ve Rusya’nın dijital altyapısına artan bağımlılık ortamında siber güvenlik tehditleri ve dijital casusluk riskleri yükselirken, bölge ülkeleri teknoloji geliştirme ile ulusal ve bölgesel güvenlik çıkarları arasında denge kurma zorluklarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Küresel gerilimlerin tırmanmasıyla birlikte ihracat kontrolleri, Orta Asya ülkeleri için son derece önemli hale gelmiştir. Batılı ortaklar, bu ülkeler üzerinde ihracat kontrollerini sıkılaştırmaları ve hassas teknolojilerin yaptırıma tabi kişi ve kuruluşlara (özellikle Rusya’da) yönlendirilmesini önlemeleri için baskıyı artırmıştır. Ayrıca bu teknolojilerin Rus askeri sanayisine destek olmasının engellenmesi talep edilmektedir. Orta Asya ülkeleri ticaret kontrol sistemlerini geliştirmeye yönelik çaba gösterse de karmaşık ticaret yollarının izlenmesi ve şirketlerin uluslararası düzenlemelere uyumunun sağlanmasında hâlâ çeşitli zorluklar yaşanmaktadır. Geçiş riski, işletmeler arasında farkındalık eksikliği hâlen önemli endişe konularıdır. Ayrıca, Rus ve Çin üniversiteleri ile yüksek öncelikli sektörlerde yapılan bilimsel işbirlikleri, askeri amaçlara hizmet edebilecek bilgi transferi nedeniyle uyum riskleri ve yasa dışı teknoloji transferi ihtimali barındırmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelmek için Orta Asya hükümetlerinin yasal çerçeveyi geliştirmesi ve güncel tutması, devlet yetkililerini eğitmesi, işletmeler ve araştırma kurumları arasında farkındalık artırması ve uluslararası, bölgesel ve ulusal ticaret kontrol standartlarına uyumlu İç Uyum Programlarını (ICP) güçlendirmesi gerekmektedir.

3. Çin-ABD ticaret gerilimleri Orta Asya ülkelerini tecrübelerinize göre nasıl etkilemektedir? Bu durumu avantaja çevirmeleri mümkün mü?

Orta Asya ülkelerinin bu durumu avantaja çevirmeleri mümkündür. Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşının tırmanması, daha önce de belirtildiği gibi, küresel tedarik zincirlerinde ve ticaret modellerinde değişimlere yol açmıştır.

Özellikle Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Çin’in ekonomik ortaklıklarını çeşitlendirme ve ABD ithalatına olan bağımlılığını azaltma çabaları kapsamında artan Çin yatırımı ve ticaretiyle karşılaşmıştır. Bu durum, Çin’le daha güçlü ekonomik bütünleşmeyi beraberinde getirmiş ve Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) gibi projeler bölgesel altyapı gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Çinli şirketler, Orta Asya’daki varlıklarını artırarak 5G ağları ve yapay zekâ destekli sistemler gibi ileri teknolojiler sağlamaktadır. Örneğin Kazakistan’da bireysel tüketim için kullanılan Çin menşeli otomobiller ve cihazların yanı sıra çok sayıda Çin yatırımı bazlı proje bulunmaktadır. Çin, Kazakistan için bireyler ve şirketler açısından çeşitli sektörlerde bu teknolojilerin başlıca tedarikçilerinden biri hâline gelmiştir.

Orta Asya ülkeleri, Çin-ABD ticaret gerilimlerinden çeşitli yollarla fayda sağlayabilir. İlk olarak, geleneksel ticaret yollarının kısıtlanmasıyla Orta Asya devletleri Avrupa’ya bağlanan Orta Koridor gibi alternatif güzergâhları güçlendirebilir. Bu çeşitlilik, hem stratejik önemlerini artırabilir hem de ekonomik istikrarı güçlendirebilir.

İkinci olarak Çin’in yeni ortaklara duyduğu ihtiyaç, bölgeye yönelik yatırımları daha da artırmıştır. Bu ülkeler, altyapılarını ve teknolojik gelişimlerini iyileştirerek bağlantılılığı, ekonomik büyümeyi ve yeniliği destekleyebilir. Örneğin bu yıl Çin, Kırgızistan ve Özbekistan’ı birbirine bağlayacak demiryolu hattının inşası resmen başlamıştır ve bu proje, KYG kapsamında önemli bir aşamayı temsil etmektedir.

Üçüncü olarak Orta Asya ülkeleri, yarı iletken üretimi ve yenilenebilir enerji teknolojileri için kritik öneme sahip nadir mineraller açısından önemli rezervlere sahiptir. Bu durum, tedarik zincirlerinin güvence altına alınması açısından hem Batılı hem de Çinli yatırımcıların ilgisini çekmekte ve bölgenin küresel pazarda kilit oyuncular hâline gelmesine katkı sağlamaktadır.

Ancak tüm bu olumlu yönlere rağmen Çin’le artan işbirliği beraberinde Çin’e artan bağımlılık riskini de getirmektedir.

Ayrıca, Orta Asya ülkeleri bölgesel işbirliğini güçlendirerek daha bütüncül ve dayanıklı bir ekonomik blok oluşturabilir, ticaret ortaklarını Çin ve ABD’nin ötesine çeşitlendirebilir ve yerel sanayilerini geliştirerek iç üretim kapasitelerini artırabilir. Sürdürülebilir uygulamaların teşvik edilmesi, eğitim ve mesleki gelişim programlarına yapılacak yatırımlar, ileri teknoloji sektörlerini destekleyecek nitelikli iş gücünün oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumlarını değerlendirmek de Orta Asya’yı küresel ticaretin önemli bir geçiş merkezi hâline getirebilir.

Sonuç olarak Çin-ABD ticaret gerilimleri zorluklar sunsa da Orta Asya ülkeleri bu jeopolitik değişimleri akıllıca yöneterek stratejik avantajlara dönüştürebilirler. Ticaret ve enerji yollarını çeşitlendirmek, yatırımları akılcı şekilde çekmek, teknolojik yetkinlikleri artırmak, nadir minerallerden faydalanmak, bölgesel işbirliğini güçlendirmek ve stratejik konumlarını değerlendirmek bu sürecin temel yapı taşlarıdır.

Dr. Kamshat Saginbekova
Kamshat Saginbekova, Maqsut Narikbayev Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Okulu’nda Profesördür. Doktorasını, Avrupa Birliği’nin “Orta Asya’da Çift Kullanımlı Malzeme ve Teknolojilerde CBRN İhracat Kontrolü” hedefli girişimi kapsamında, Uluslararası Bilim ve Teknoloji Merkezi (ISTC) tarafından yürütülen program aracılığıyla Liège Üniversitesi’nde Siyaset ve Sosyal Bilimler alanında tamamlamıştır. Dr. Saginbekova, stratejik ticaret kontrolü, yayılmanın önlenmesi ve yaptırımlara uyum konularında hem akademik hem de sektör tecrübesine sahiptir. Araştırmaları, Orta Asya’da stratejik ticaretin, çift kullanımlı ürünlerin ve ihracat kontrol politikalarının siyasi ve ekonomik boyutlarına odaklanmaktadır. Almanya, Belçika, ABD ve Slovenya’da düzenlenen uluslararası konferanslarda sunumlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Çift Kullanımlı Mallara Yönelik EUP2P İhracat Kontrol Programı kapsamında kısa dönem uzman olarak görev yapmaktadır. Ekonomi alanındaki akademik geçmişi, Dr. Saginbekova’nın ticaret politikaları ve bölgesel yönetişim konularına disiplinlerarası bir yaklaşımla analiz yapmasını sağlamaktadır.
Dilara Cansın KEÇİALAN
Dilara Cansın KEÇİALAN
Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Dilara Cansın KEÇİALAN, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans eğitimini sürdüren Keçialan, ayrıca Atatürk Üniversitesi'nde Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünde öğrenim görmektedir. ANKASAM'da Avrasya Araştırma Asistanı olarak görev yapan Keçialan'ın başlıca ilgi alanları Avrasya ve özellikle Orta Asya bölgesidir. İngilizce, Rusça ve az derecede Ukraynaca bilmekte olup Kazakça öğrenmektedir.

Röportaj

ANAMA Kamu Konseyi Başkan Yardımcısı Emil Hasanov: “Ermenistan’ın Harita Sessizliği, Uluslararası Hukukun Görmezden Gelinmesidir.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Azerbaycan’ın mayınla mücadelesi bağlamında Ermenistan’ın 30 yıllık...

Avrupa Kıdemli Enerji Regülasyon Uzmanı Maryna Hritsyshyna: “Avrupa’daki İktidar Değişimleri, Enerji Geçişini Yavaşlatabilir Ya Da Hızlandırabilir.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Avrupa’da değişen siyasi iklimin enerji politikalarına yansımalarını ve...

Azerbaycan Milletvekili ve Euronest Delegasyonu Başkanı Tahir Mirkişili: “Mayınlar Konusunda Ermenistan’ın Hukuki ve Ahlaki Sorumluluğu Vardır.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Azerbaycan’da mayınların yol açtığı insani krizler, bu...

Yapay Zeka Etiği ve Yönetişimi Araştırmacısı Fabrizio Degni: “Çin, E-Ticaret, Yapay Zeka ve Dijital İşlemlerde Baskın Bir Güç.”

Çin’in gelişen dijital teknolojilerini ve yapay zeka çalışmalarını değerlendirmek üzere Ankara Kriz ve Siyasi...