John Mearsheimer’ın saldırgan realizm teorisi, uluslararası sistemin anarşik yapısının devletleri güç rekabetine ittiğini ve büyük güçlerin bölgesel hegemonya kurmayı hedeflediğini savunmaktadır. Bununla bağlantılı olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD), günümüzde Japonya ve Güney Kore’yle üçlü işbirliği yapmak suretiyle Çin’i çevreleme stratejisini sürdürmektedir.[i] Ancak, ikinci Trump döneminde uygulanan tarife politikaları, örneğin Japonya ve Güney Kore’ye yönelik yeni yüksek tarifeler,[ii] güç dengelerinde değişimlere neden olmuştur. Bunun bir sonucu olarak Japonya, Güney Kore ve Çin arasındaki ekonomik yakınlaşma hızlanmıştır.[iii]
Bu yakınlaşma, Japonya-Güney Kore arasındaki tarihsel gerilimler ve her iki ülkenin ABD ile savunma anlaşmalarına bağlılığı nedeniyle karmaşık bir tablo sunmaktadır. 23 Ağustos 2025 tarihinde Japonya Başbakanı Şigeru İşiba ile Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae-myung’un Tokyo’daki zirvesi, 17 yıl aradan sonra ilk ortak basın açıklamasıyla bu yakınlaşmayı güçlendirmiştir.[iv] Ayrıca Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho Hyun’un 17 Eylül 2025 tarihinde Çin’e yapacağı ziyaret, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesine katılımını tartışmak amacıyla Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşeceği bir zemin hazırlamaktadır.[v] Öte yandan Hindistan’ın IMEC projesi ve ABD’nin Pasifik Adaları Forumu (PIF) ülkelerindeki yatırımları, Çin’e karşı alternatif bir denge oluşturmayı hedeflemektedir. Bu hususta, şu sorular öne çıkmaktadır: Tarihsel gerilimler ve mevcut güvenlik ittifakları ışığında Japonya, Güney Kore ve Çin arasındaki ekonomik yakınlaşma uzun vadede sürdürülebilir mi? IMEC ve PIF gibi girişimler, Asya-Pasifik’teki güç dengesini nasıl yeniden şekillendirir?
Mearsheimer’ın saldırgan realizm teorisi, devletlerin güç maksimizasyonu peşinde koştuğunu ve güvenlik rekabetinin kaçınılmaz olduğunu savunmaktadır. Çin’in Asya-Pasifik’teki etkinliği, AUKUS, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ve 2023 Camp David Zirvesi ile kurumsallaşan ABD-Japonya-Güney Kore işbirliği gibi ittifaklarla dengelenmeye çalışılmıştır. Ancak Trump’ın tarife politikaları, ekonomik faktörlerin güvenlik odaklı rekabeti gölgede bırakabileceğini göstererek Mearsheimer’ın teorisinin sınırlarını test etmektedir.
23 Ağustos 2025 tarihinde Tokyo’da gerçekleşen Japonya-Güney Kore Zirvesi, 17 yıl aradan sonra ilk ortak basın açıklamasıyla sonuçlanmıştır. Lee Jae-myung’un, geçmiş muhafazakâr yönetimlerin (Park Geun-hye ve Yoon Suk-yeol) Japonya ile yaptığı anlaşmaları sürdüreceğini açıklaması, Japonya’nın “anti-Japon” bir yönetim endişelerini azaltmıştır. Bu zirve, Trump’ın tarife politikalarına karşı ortak bir strateji geliştirme amacı taşımakta ve ekonomik işbirliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ancak 2018-2020 arasında Şinzo Abe ve Moon Jae-in döneminde kötüleşen ilişkiler, tarihsel gerilimlerin kolayca aşılmayacağını göstermektedir.
Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho Hyun’un Eylül ayında Çin’e yapacağı ziyaret, Şi Cinping’in Ekim 2025 APEC Zirvesi’ne katılımını tartışmayı amaçlamaktadır. Bu ziyaret, Güney Kore’nin Çin’le ekonomik bağları güçlendirme çabasını yansıtırken, aynı zamanda Çin’in Kuzey Kore ile yakınlaşmasını dengeleme amacı taşıyabilir. Seul, Pyongyang’ı diyaloga çekme konusunda Pekin’i yapıcı bir rol oynamaya teşvik etmektedir.
Alternatif stratejiler kapsamında Hindistan’ın IMEC projesi, Çin’in KYG’sine karşı ekonomik ve jeopolitik bir alternatif sunarken, ABD’nin 2025 yılında Hindistan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi daimi üyelik adaylığını desteklemesi ve savunma teknolojisi transferini artırması, Çin’e karşı yeni bir denge yaratma potansiyeline sahiptir. Aynı şekilde ABD’nin Pasifik Adaları’ndaki yatırımları, Çin’in bölgedeki nüfuzunu sınırlamayı amaçlamaktadır. Ancak bu girişimlerin, Japonya ve Güney Kore’nin Çin’le ekonomik yakınlaşmasını dengelemede ne kadar etkili olacağı tartışmalıdır.
Japonya, Güney Kore ve Çin arasındaki ekonomik yakınlaşma, Trump’ın tarife politikalarının bir sonucu olarak yorumlanabilir ve 23 Ağustos 2025 Japonya-Güney Kore Zirvesi ile 31 Mart 2025 üçlü görüşmeleri bu süreci güçlendirmiştir. Ancak bu yakınlaşma, Japonya-Güney Kore arasındaki tarihsel gerilimler ve her iki ülkenin ABD ile savunma anlaşmalarına bağlılığı nedeniyle “kırılgan” bir yapıda kalmaktadır. Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho Hyun’un Çin ziyareti, ekonomik işbirliğini ilerletme çabalarını yansıtsa da güvenlik alanında Çin’le işbirliği olasılığı düşüktür. Öte yandan Hindistan’ın IMEC projesi ve ABD’nin PIF ülkelerindeki yatırımları, Çin’i sınırlamaya yönelik çok yönlü bir strateji sunmaktadır. Ancak Trump’ın öngörülemez politikaları, ABD’nin Asya’daki müttefiklerini Çin’e yakınlaştırarak, Mearsheimer’ın güvenlik rekabeti öngörüsünü ekonomik faktörlerin gölgesinde bıraksa da uzun vadede bu rekabetin tamamen ortadan kalkması olası değildir. Japonya ve Güney Kore’nin ekonomik zorunluluktan kaynaklanan bu yakınlaşması, tarihsel ve jeopolitik dinamikler nedeniyle sürdürülebilir olmaktan uzak görünmektedir. IMEC ve PIF gibi girişimler, ABD’nin stratejik esnekliğini artırabilir, ancak Çin’in ekonomik cazibesi, özellikle Japonya ve Güney Kore gibi aktörler için güçlü bir çekim merkezi olmaya devam etmektedir.
Mearsheimer’ın saldırgan realizm teorisi, anarşik uluslararası sistemin devletleri kaçınılmaz bir güç rekabetine sürüklediğini ve barışçıl yükselişin imkânsızlığını öngörerek Çin ve ABD’yi karşı karşıya getirmekte haklı çıkmıştır. Ancak teorinin yanılma payı, günümüzün karmaşık küresel dinamiklerinde belirginleşmektedir. Özellikle Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) gibi girişimler Çin’in barışçıl yükselişine kanıt niteliğindedir. Trump’ın tarife politikalarının tetiklediği ekonomik yakınlaşmalar, ekonomik bağımlılığın ve küresel kurumların (APEC ve BRICS benzeri yapıların) güvenlik rekabetini yumuşatarak, Mearsheimer’ın statik güç maksimizasyonu modelini sorgulatmaktadır.
Saldırgan realizm, devletlerin hayatta kalma içgüdüsünü ve hegemonik dürtüleri zekice yakalasa da küreselleşmenin yarattığı karşılıklı bağımlılık zincirlerini ve normatif baskıları (örneğin, ticaret anlaşmalarının jeopolitik ittifakları aşındıran etkisini) hafife almaktadır. Bu da teoriyi, değişen dünya dengelerinde (ekonomik izolasyonun müttefikleri rakibe yaklaştırması gibi) giderek daha az öngörülebilir kılan bir eleştiri noktası olarak öne çıkarmaktadır. Sonuçta Asya-Pasifik’teki güç dengesi, realizmin karanlık vizyonundan ziyade ekonomik pragmatizmin gri alanlarını ve uluslararası ilişkilerin kaotik yapısını yeniden şekillendirmekte, Mearsheimer’ın teorisini hem doğrular hem de aşan bir hibrit gerçeklik yaratmaktadır.
[i] “Can China Rise Peacefully?”, The National Interest, https://nationalinterest.org/feature/can-china-rise-peacefully-10204, (Erişim Tarihi: 14.09.2025).
[ii] “Executive Order 14257”, Federal Register, https://public-inspection.federalregister.gov/2025-06063.pdf, (Erişim Tarihi: 14.09.2025).
[iii] “China, Japan, South Korea will jointly respond to US tariffs, Chinese state media says”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china-japan-south-korea-will-jointly-respond-us-tariffs-chinese-state-media-says-2025-03-31/, (Erişim Tarihi: 14.09.2025).
[iv] “Japan-South Korea Relations: Summit Signals Change in Direction”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2025/09/japan-south-korea-relations-summit-signals-change-in-direction/, (Erişim Tarihi: 14.09.2025).
[v] “South Korea foreign minister to visit China this week, Yonhap reports”, The Standard, https://www.thestandard.com.hk/china-news/article/311496/South-Korea-foreign-minister-to-visit-China-this-week-Yonhap-reports, (Erişim Tarihi: 14.09.2025).
