Meksika, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında neredeyse terk ettiği yolcu tren taşımacılığını 21’inci yüzyılın kalkınma projeleri arasında yeniden gündeme almıştır. Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum’un 2024 yılında başkanlık görevine gelmesiyle birlikte başlatılan yeni demiryolu projeleri, ülkenin yalnızca ulaşım politikasını değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik yapısını ve çevre yönetimini de şekillendirmeyi amaçlamaktadır.
Claudia Sheinbaum’un yürüttüğü tren projeleri, selefi Andrés Manuel López Obrador’un “daha güçlü devlet, daha bağımsız kalkınma” anlayışını devam ettiren bir siyasi çizgiyi temsil etmektedir.[1] Maya Treni gibi projelerin devamı niteliğindeki bu girişimler, neoliberal dönemlerde özelleştirilen altyapının tekrar kamulaştırılması yönündeki eğilimin somut bir göstergesidir. Demiryolları, yalnızca ulaşımı kolaylaştırmakla kalmamakta, aynı zamanda ulusal egemenliğin ve merkezi planlamanın güçlendirilmesi için sembolik bir rol oynamaktadır.
Meksika’da tren projeleri aynı zamanda Plan México olarak adlandırılan Ulusal Sanayileşme ve Ortak Refah Stratejisi kapsamında ele alınmaktadır. Bu strateji çerçevesinde Meksika’nın merkez ve kuzey eyaletlerine uzanacak demiryolu hatları aracılığıyla sanayi bölgeleri arasında bağlantı kurularak lojistik ağın geliştirilmesi hedeflenmektedir. Mexico City–Pachuca (55 km) ve Mexico City–Querétaro (227 km) hatlarının toplamda yaklaşık 9.5 milyar dolar yatırım alması planlanmaktadır.[2] Bu projeler hem istihdam yaratmayı hem de bölgesel eşitsizlikleri azaltmayı hedeflemektedir.
Özellikle Querétaro hattı, dört eyaletten geçen bir güzergâh izleyecek ve 22 belediyeyi birbirine bağlayacaktır. Bu durum, altyapı yatırımlarıyla birlikte yerel ekonomilerin canlandırılması anlamına gelmektedir. Ancak tren hatlarının ekonomik anlamda kârlı olup olmayacağı ise tartışma konusudur. Uzman Jaime Paredes’in de ifade ettiği gibi, bu tür projeler “ticari olarak kârlı değil, sosyal projelerdir”.[3] Devlet sübvansiyonları azaltılmadan sürdürülebilir bir yapı kurulabilmesi için ticari ve ekonomik unsurların birlikte değerlendirilmesi yararlı bir yaklaşım olacaktır.
Demiryolu taşımacılığı, genellikle karayolu veya havayolu taşımacılığına göre daha çevreci bir seçenek olarak sunulmaktadır. Ne var ki tren projelerinin inşasında kullanılan çelik, çimento ve enerji tüketimi, çevresel etkileri beraberinde getirmektedir. Pachuca hattı, tarım arazilerinden geçtiği ve düşük ekosistem kalitesine sahip alanlarda inşa edildiği için çevresel açıdan daha az risk taşısa da Querétaro hattı birçok koruma altındaki doğa alanını tehdit etmektedir.
Querétaro güzergâhı 90 hektarlık alanı kapsamakta, bunlardan beş hektarı ormanlık, 0.62 hektarı ise düşük ormanlık alan niteliğindedir. Proje kapsamında 63 tehdit altındaki bitki ve 136 hayvan türü tespit edilmiştir.[4] Aynı zamanda su kaynaklarının tahribi, sel riski, hava kirliliği ve ekolojik parçalanma gibi olumsuz çevresel etkiler de beklenmektedir. Bu durum, çevreci söylemlerle desteklenen demiryolu yatırımlarının pratikte ne kadar sürdürülebilir olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.
Tren hatlarının yeniden canlandırılması aynı zamanda Meksika’nın toplumsal dokusunu yeniden örme çabası olarak da okunabilir. Ülkenin kırsal ve yarı kırsal bölgelerinde yaşayan nüfus, yıllardır hem altyapı yatırımlarından hem de ekonomik kalkınma projelerinden beklenen düzeyde fayda sağlayamadığı tahmin edilmektedir. Yeni tren hatları, bu bölgeleri sadece merkezî kentlere fiziksel olarak bağlamakla kalmayacak; aynı zamanda yerel halkın sağlık, eğitim ve istihdam gibi temel hizmetlere erişimini kolaylaştırarak toplumsal bütünleşmeyi güçlendirme potansiyelini de beraberinde getirecektir. Bu çaba, aynı zamanda yerel halkın yerinden edilmenin önlenmesi ve şehirleşme baskısının azaltılması açısından da önem arz etmektedir.
Meksika’da tren hatlarının yeniden inşa edilmesi, aynı zamanda ulusal bellekte önemli bir yere sahip olan bir ulaşım kültürünün canlandırılması anlamına da gelmektedir. Özellikle kırsal kesimlerde tren yolculukları, geçmişte yalnızca bir ulaşım aracı değil, toplumsal etkileşimin ve bölgesel kimliğin de taşıyıcısı olmuştur. Bu yönüyle demiryolları, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda simgesel bir yeniden bağlanma sürecini temsil etmektedir. Yeni projeler bu hafızayı canlandırırken, aynı zamanda yerel kültürlerin korunmasına ve güçlendirilmesine de katkı sunabilir.
Öte yandan bu projelerin uzun vadeli başarısı yalnızca inşa edilen rayların kalitesine değil, aynı zamanda halkın projelere olan güvenine ve katılımına da bağlı olduğu düşünülmektedir. İnşaat süreçlerinde yerel topluluklara danışılmadan atılan adımlar, ileride ciddi sosyal gerilimlere zemin hazırlayabilir. Bu nedenle karar alma mekanizmalarında şeffaflık, kamu denetimi ve hesap verebilirlik ilkelerinin benimsenmesinin kritik öneme sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca, çevresel etkilerin izlenmesi ve zarar gören ekosistemler için etkili telafi mekanizmalarının hayata geçirilmesi, Meksika’nın kalkınma politikalarının sürdürülebilirliği açısından belirleyici rol oynayabilir.
Tren projeleri, aynı zamanda Meksika’nın uluslararası ekonomik rekabet gücünü artırma stratejisinin de bir parçası olarak değerlendirilebilir. Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) olan güçlü ticari ilişkiler ve Meksika’nın Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (BDMKA) kapsamındaki rolü, ülkenin lojistik altyapısını daha verimli hale getirme ihtiyacını doğurmuştur. Yeni tren hatları, sanayi bölgeleri ile ihracat terminalleri arasındaki bağlantıyı güçlendirerek hem iç ticareti canlandıracak hem de dış pazarlara erişimi hızlandırması beklenmektedir. Bu bağlamda demiryolları yalnızca iç ulaşımın modernleştirilmesi değil, aynı zamanda Meksika’nın küresel tedarik zincirlerine entegrasyonunun güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak Meksika’nın yolcu tren taşımacılığını yeniden canlandırma girişimi, yalnızca bir ulaşım reformu değil, aynı zamanda çok katmanlı bir kalkınma stratejisinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Claudia Sheinbaum’un liderliğinde hayata geçirilen demiryolu projeleri, neoliberal dönemde zayıflayan kamu hizmetlerinin yeniden güçlendirilmesi, bölgesel kalkınmanın hızlandırılması, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve uluslararası rekabet gücünün artırılması gibi geniş ölçekli hedeflere yöneliktir. Ancak bu hedeflerin başarıya ulaşabilmesi, teknik yeterliliklerin ötesinde, projelerin toplumsal meşruiyetine, çevresel sorumluluğa ve uzun vadeli planlama disiplinine bağlıdır. Toplumun projelere katılımının artırılması, çevresel etkilerin dikkatle izlenmesi ve ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanması halinde, Meksika tren projeleriyle yalnızca rayları değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve kalkınma rotasını da yeniden inşa etme potansiyeline sahiptir.
[1] Godoy, Emilio. A Long and Winding Path to Revitalize Passenger Trains in Mexico. Inter Press Service, http://www.ipsnews.net/2025/04/long-winding-path-revitalize-passenger-trains-mexico/, (Erişim Tarihi: 08.04.2025).
[2] Aynı Yer.
[3] Aynı Yer.
[4] Aynı Yer.