Avrupa Birliği (AB), küresel bir aktör olarak dış politikada etkisini artırmak amacıyla özellikle Balkanlar bölgesine yönelik stratejik adımlar atmaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgenin jeopolitik önemi arttıkça AB, Balkanlar’daki ülkeleri hem ekonomik hem de siyasi açıdan Avrupa entegrasyonuna dahil etmek için önemli bir dış politika stratejisi oluşturmuştur. Bu süreç, 1990’ların başındaki Yugoslavya’nın dağılmasından sonra daha da hızlanmış, Balkanlar’da istikrar ve barışın sağlanabilmesi için AB, hem bölgesel kalkınmayı destekleyici politikalar izlemiş hem de diplomatik çözüm süreçlerine öncülük etmiştir.
Balkanlar’ın AB’ye üyelik süreci, aynı zamanda Avrupa’nın genişleme politikalarının önemli bir parçası olmuştur. AB, bölge ülkeleriyle gerçekleştirdiği ortaklık anlaşmaları ve desteklediği reformlarla, bu ülkelerin AB’nin ekonomik, siyasi ve hukuki normlarına uyum sağlamasına yönelik teşviklerde bulunmuştur. Ancak bu süreç, zaman zaman bölgesel etnik gerilimler, siyasi belirsizlikler ve ekonomik zorluklarla sekteye uğramış, AB’nin Balkanlar’a yönelik politikalarını yeniden şekillendirmesine neden olmuştur.
1991’deki Yugoslavya’nın dağılmasından sonra AB, Balkanlar’da barışı sağlama amacıyla birkaç stratejik hamleye imza atmıştır. 1992-1995 yılları arasındaki Bosna-Hersek Savaşı, AB’nin bölgedeki müdahale politikasını yeniden şekillendirmiştir. Bu süreçte AB, uluslararası toplumla birlikte barış anlaşmalarının imzalanmasına öncülük etmiş ve bölgedeki yeni devletlerin Avrupa’yla entegrasyon sürecinin başlamasına zemin hazırlamıştır. 1999’daki Kosova Savaşı ise AB’nin bölgedeki rolünü tekrar gözden geçirmesine neden olmuş, aynı zamanda AB’nin bölgesel güvenlik için önemli bir aktör haline gelmesine katkı sağlamıştır.
1. AB’nin Genişleme Stratejisi
AB’nin genişleme politikası, 1990’ların sonlarına doğru Balkanlar için belirlenen yol haritasının temelini atmıştır. Bu politikaların arkasında, Balkan ülkelerinin AB üyeliği için açık bir perspektif oluşturulması ve demokratik, ekonomik reformların teşvik edilmesi bulunmaktadır.
2003’teki Selanik Zirvesi, Balkanlar için AB üyeliği yolunda önemli bir dönemeç olmuştur. Bu zirve sonucunda AB, Batı Balkan ülkelerinin üyelik süreçlerinin hızlandırılacağı mesajını vermiş ve bu ülkelerle “aday ülke” statüsünde ilişkiler kurmaya başlamıştır. Bu çerçevede 2005 yılında Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek ve Kosova gibi ülkelerle yapılan İstikrar ve Ortaklık Anlaşmaları (SAA), bölgeye AB’nin yaklaşımını somutlaştıran önemli adımlar olmuştur.
AB’nin genişleme stratejisinin bir parçası olarak bu ülkeler için ekonomik destek ve reform yardımları sağlanmış, bölgesel işbirlikleri teşvik edilmiştir. Ancak genişleme süreci bazı engellerle karşılaşmış, 2010’lardan itibaren AB’nin genişleme politikası daha temkinli bir hâl almıştır. Özellikle Sırbistan, Bosna-Hersek ve Kosova gibi ülkeler için yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlar, AB üyeliği sürecinin hızını azaltmıştır. Ancak bu süreç, Balkanlar’ın Avrupa’yla entegrasyonunun daha karmaşık ve zaman alıcı bir yol olduğunu da ortaya koymuştur.[1]
2. AB’nin Ekonomik Yatırımları ve Bölgesel Kalkınma
AB’nin Balkanlar’a yönelik ekonomik yatırımları, bölgedeki reform sürecini destekleyen en önemli araçlardan biri olmuştur. Bu yatırımlar, yalnızca ekonomik kalkınmayı teşvik etmekle kalmayıp, aynı zamanda AB’nin genişleme politikasının da temel taşlarını oluşturmuştur. 2007-2013 yılları arasında AB, Balkanlar’a yaklaşık 12 milyar avro yatırım yaparak, bu bölgeyi ekonomik gelişim açısından büyük bir öncelik haline getirmiştir. Bu yatırımlar, özellikle altyapı projeleri, kamu yönetimi reformları, eğitim ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi gibi kritik alanlarda yoğunlaşmıştır.[2]
AB’nin sağladığı finansal destekler, bölgedeki ülkeler için yalnızca doğrudan ekonomik faydalar sağlamakla kalmamış, aynı zamanda bu ülkelerin AB’ye entegrasyon süreçlerinde de önemli bir rol oynamıştır. Bu yatırımlar, bölge ülkelerinin AB iç pazarına entegrasyonunu kolaylaştırmayı hedeflerken, aynı zamanda ekonomik gelişimle birlikte bölgesel barışın ve istikrarın sağlamlaştırılmasına yönelik adımlar atılmasına olanak tanımıştır. AB, bölgedeki reformların daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi için çeşitli fonlar ve destek programları başlatmış ve Balkanlar’a yönelik uluslararası destek ağlarının genişlemesine yardımcı olmuştur.
Özellikle altyapı, enerji ve dijitalleşme gibi kritik sektörlerde yapılan yatırımlar, bölgenin Avrupa’yla entegrasyonunu güçlendiren temel projeler olarak öne çıkmaktadır. Enerji sektörü, AB’nin Balkanlar’daki stratejik planlarının merkezinde yer almakta ve bu alanda gerçekleştirilen projeler, bölgenin enerji güvenliğini sağlamlaştırmak için büyük bir fırsat sunmaktadır. Örneğin Sırbistan ve Kosova’daki enerji altyapı projeleri, sadece ulusal enerji kapasitesini artırmayı değil, aynı zamanda bölgesel enerji bağlantılarını güçlendirmeyi ve Balkan ülkeleri arasındaki enerji alışverişini kolaylaştırmayı hedeflemiştir.
AB’nin yatırımları sadece geleneksel enerji kaynaklarıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar da bu süreçte önemli bir yer tutmuştur. Yenilenebilir enerji alanında yapılan projeler, Balkan ülkelerinin enerji bağımsızlığını artırmayı ve çevresel sürdürülebilirliği teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu yatırımlar, AB’nin çevre dostu enerji politikalarını Balkanlar’a taşımak ve bölgeyi küresel enerji piyasalarındaki gelişmelere uyumlu hale getirmek için kritik öneme sahiptir. Ayrıca Balkan ülkelerinin AB içindeki ortak enerji pazarına entegrasyonu da bu süreçte temel hedeflerden biri olmuştur. Bu hedefe yönelik adımlar, özellikle elektrik ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının ticaretini daha verimli hale getirmeyi amaçlamaktadır.
AB’nin Balkanlar’a yaptığı yatırımların bir diğer önemli boyutu ise dijitalleşme ve teknoloji alanındaki projelerdir.[3] Teknolojik altyapının güçlendirilmesi, bölgedeki ülkelerin küresel ticaret ağlarına daha etkin bir şekilde entegre olabilmesi için kritik bir adımdır. Bu bağlamda dijital altyapı projeleri ve internet erişiminin yaygınlaştırılması gibi projeler, Balkanlar’daki ülkeler için büyük bir potansiyele sahiptir. Dijitalleşme, aynı zamanda bölgedeki kamu hizmetlerinin daha verimli hale getirilmesine yardımcı olmakta ve AB’ye uyum süreçlerinin hızlanmasına katkı sağlamaktadır.
Bu yatırımların, Balkanlar’daki ülkelerin AB’yle olan ilişkilerini derinleştirerek bölgesel istikrarı güçlendirmeyi ve bölgeyi AB iç pazarına entegre etmeyi hedeflediği açıktır. Ancak, bu süreçte karşılaşılan siyasi ve etnik engeller, bölgedeki ekonomik reformların hızını etkileyebilmiştir. AB, bu engelleri aşmak ve bölge ülkelerinin Avrupa’yla daha yakın bir entegrasyonunu sağlamak amacıyla sürekli olarak diplomatik çözümler geliştirmiş ve destekleyici politikalar izlemiştir. Bu bağlamda ekonomik yatırımlar, bölgesel barış ve kalkınma için sadece bir araç değil, aynı zamanda bir dış politika stratejisinin de parçası olmuştur.
3. Balkanlar’daki Çatışmalar ve AB’nin Barış Süreçlerindeki Rolü
Balkanlar’daki etnik ve dini çatışmalar, bölgedeki AB politikalarının şekillenmesinde etkili olmuştur. AB, bölgedeki barış süreçlerinin destekçisi olmuş, aynı zamanda diplomatik baskılarla bu ülkelerdeki etnik gerilimlerin azalmasına yönelik adımlar atmıştır. Özellikle Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte AB, bölgedeki denetimini artırmış ve Kosova ile Sırbistan arasındaki diyalog süreçlerine öncülük etmiştir. AB, bu süreçte hem barışı sağlama hem de uluslararası tanınma için Kosova’ya ekonomik ve siyasi destek sunmuştur.
AB’nin Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Karadağ gibi ülkelerle de yakın ilişkiler geliştirmesi, bölgedeki etnik barışın sağlanması ve ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda devam etmiştir. Ancak Balkanlar’daki etnik ve kültürel çeşitlilik, AB’nin bölgedeki politikalarının hayata geçmesini zorlaştırmış ve bazen AB ile Balkan ülkeleri arasında anlaşmazlıklara yol açmıştır.
Balkanlar’daki AB yatırımlarının geleceği, bölgedeki ülkelerin AB’yle olan ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olabilir. AB’nin ekonomik yardım ve destek programları, sadece ulusal kalkınmayı değil, aynı zamanda bölgesel işbirliğini ve siyasi istikrarı teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu süreçte AB’nin bölgedeki etnik ve siyasi sorunlara dair daha hassas politikalar geliştirmesi, yatırımların etkisini arttırabilir. AB’nin yeni nesil dijitalleşme ve yenilenebilir enerji projelerine odaklanması, bölgenin küresel ticaret ağlarına daha entegre olmasını sağlayabilir ve ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirebilir.
Balkanlar’daki AB yatırımlarının bölgedeki ülkelerin AB iç pazarına entegrasyonu için daha fazla fırsat yaratacağını ve bölgesel barışın pekişmesine katkı sağlayacağını öngörmek mümkündür. Ancak bu süreçte karşılaşılan siyasi ve etnik engellerin aşılması için AB’nin kararlı bir şekilde devam etmesi ve daha fazla diplomatik destek sunması gerekmektedir. Yatırımların yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir boyutunun olduğu unutulmamalıdır. Bölgedeki ülkeler arasındaki işbirliğinin derinleşmesi ve AB’yle olan ilişkilerinin güçlenmesi, sadece ekonomik kalkınma açısından değil, aynı zamanda Balkanlar’ın istikrarı ve güvenliği açısından da büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak AB’nin Balkanlar’a yönelik yatırımları, bölgesel kalkınmanın önünü açmakta ve bu bölgedeki ülkelerin Avrupa’yla daha derin ilişkiler kurmasına olanak sağlamaktadır. Ancak, bölgedeki mevcut engellerin aşılabilmesi ve uzun vadeli bir entegrasyonun sağlanabilmesi için hem ekonomik hem de siyasi stratejilerin aynı doğrultuda yürütülmesi önem arz etmektedir. Bu süreç, bölgedeki ülkeler için hem ekonomik hem de demokratik bir geleceği şekillendirme açısından kritik bir dönüm noktası olabilir.
[1] “Batı Balkanlar için Büyüme Planı”, Enlargement, https://enlargement.ec.europa.eu/enlargement-policy/growth-plan-western-balkans_en, (Erişim Tarihi: 30.04.2025).
[2] Batı Balkanlar Yatırım Çerçevesi (WBIF), https://wbif.eu/, (Erişim Tarihi: 30.04.2025).
[3] “Batı Balkanlar’da Dijitalleşme ve Teknolojik Gelişim”, Reuters, https://www.reuters.com/markets/europe/ebrd-launches-417-million-programme-help-western-balkans-go-digital-2025-04-10/, (Erişim Tarihi: 30.04.2025).