Rusya-Ukrayna Savaşı, başlangıcından bu yana yalnızca iki ülkenin sınırlarıyla sınırlı kalmayan, uluslararası dengeleri de derinden etkileyen bir çatışma olarak şekillenmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya yönelik stratejik hamleleri, sadece askerî sahada değil, diplomatik ve ekonomik cephelerde de yankı bulmuştur. Bu süreçte, Moskova’nın savaşın gidişatını kendi lehine çevirmek için izlediği politikalar, Rusya’nın iç siyasetinde ve uluslararası ilişkilerde kritik bir rol oynamıştır. Özellikle Kursk bölgesindeki çatışmalar ve bu bölgeye yönelik stratejik hamleler, Rusya’nın geniş çaplı bir askerî mobilizasyon yerine daha temkinli ve hesaplı adımlar atma eğilimini gözler önüne sermiştir.
Rusya’nın Ukrayna’da tam zafer elde etmesi gerektiğini savunan küçük bir grup, Ukrayna’nın geniş bölgelerinin ilhak edilmesini veya Kiev’de Rusya yanlısı bir yönetim kurulmasını desteklemiştir. Ancak büyük çoğunluk, savaşın mevcut cephe hatları boyunca erken bir ateşkesle sona erdirilmesini istemekte ve Ukrayna Ordusu’nun bu hatları aşamayacağını düşünmektedir.
Genel yaygın bilgilere göre, Ukrayna’nın Rusya’nın Kursk bölgesine yönelik askerî harekâtı, Rusya’nın stratejik hesaplamalarında ve perspektiflerinde önemli bir değişikliğe neden olmamıştır. Bu durum, özellikle Rus askerî güçlerinin doğuda, yani Donbas bölgesinde, belirgin ilerlemeler kaydetmeye devam etmesi ve bu bağlamda Pokrovsk gibi stratejik öneme sahip kasabalara yaklaşmaları[i] nedeniyle anlaşılabilir bir durum olarak değerlendirilmiştir.
Kursk’a yönelik müdahale, Putin yönetimi için ciddi bir prestij kaybı olarak değerlendirilmiştir. Bu olay, Putin’e duyulan askerî liderlik vasfıyla ilgili güvenin zayıfladığını, ancak Batı yaptırımlarına karşı direnç gösterme konusundaki ekonomik başarılarının kabul gördüğünü ortaya koymuştur. Kursk Krizi’ne Putin’in tepkisi, sorumluluğu astlarına yükleyip Batı’yı suçlayarak bölgedeki güvenliği sağlamak için “BARS-Kursk” adlı gönüllü birliği kurmak olmuştur.[ii]
Rusya’nın bölgede barışı getirmesi adına Doğu-Batı ekseninde bazı girişimlerin gerçekleşmesi hedeflendiği belirtilmiştir. Rusya’nın bazı kurumsal kesimlerinin, Ukrayna ile Batı’nın resmî askerî garantileri ve tedarikleri olmaksızın bir barış anlaşmasının nasıl güvence altına alınabileceği konusundaki zorlu soruya ciddi şekilde kafa yorduğu aktarılmıştır. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve BRICS tarafından onaylanacak bir barış antlaşması fikri ve bir BM gücü tarafından güvence altına alınacak geniş silahsızlandırılmış bölgelerin oluşturulması gibi öneriler yoğun şekilde tartışılan hususlar arasında yer almıştır.
BMGK ve BRICS gibi uluslararası kuruluşlar üzerinden “Barış Anlaşması ve Silahsızlandırılmış Bölgeler” veya alternatif bir ad altında bir barış anlaşması sağlama çabası, gerçekçi bir diplomatik çözüm olarak değerlendirilebilir. Ancak bunun gerçekleşmesi, tarafların müzakere masasına oturmasını ve uzlaşma sağlamasını gerektirmektedir. Bu tür bir anlaşma, mevcut uluslararası ilişkiler dinamikleri çerçevesinde mümkün olmaktadır.
Bir Rus güvenlik uzmanı, durumu şu şekilde değerlendirmiştir: “Ukrayna’nın Kursk’a saldırısı, onlara müzakerelerde daha avantajlı şartlar sağlama potansiyeline sahip olabilir. Ancak bu, gerçek bir zafer olarak nitelendirilemez.” Uzmanın kendisi, “Kursk’tan er ya da geç çekilmek zorunda kalacaklar, ancak Kırım ve Donbas’tan geri çekilmemiz söz konusu bile olamaz” diyerek Rusya’nın bu bölgelerdeki kararlılığını vurgulamıştır.[iii]
Daha önce de belirtildiği üzere Ukrayna’nın Kursk’a yönelik müdahalesi, Putin yönetimi için ciddi bir prestij kaybı olarak değerlendirilmiştir. Bu olay, zayıf planlamayla başlayan ve bir dizi başarısızlıkla devam eden Rus askerî harekâtlarının son halkası olarak görülmüştür. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e askerî liderlik vasfıyla duyulan saygı, özellikle Rus elitleri arasında sınırlı kalmıştır. Ancak Batı yaptırımlarına karşı direnme ve Rus endüstrisini savaş koşullarına uyarlama konusundaki ekonomik başarıları, daha geniş bir kabul görmüştür.
Kursk Krizi’ne ilk müdahalesinden altı gün sonra Putin, sorumluluğu astlarına yükleyip Batı’yı suçlayarak durumu ele almış ve Kursk’tan çekilmek zorunda kalanlara tazminat olarak fazladan 15 bin ruble (145 avro) verilmesi talimatını vermiştir. Bu tutum, yerel halk üzerinde olumsuz bir tepkiye yol açmamış, aksine birçok Kursk sakini, Putin’i sorunlarının kaynağı değil, çözümün anahtarı olarak görmeye devam etmiştir.
Bu tutumun temelinde Rusya’nın tam bir zafer elde edebilmesi için büyük bir yeni askerlik ve seferberlik dalgasına ihtiyaç duyulacağına dair bir inanç yattığı belirtilebilir. Fakat bu tür bir adımın atılması, olası bir durumda şu anda Ukrayna’da görülen türden geniş çaplı bir halk direnişini tetikleyebilme ihtimallerini barındırmaktadır. Hatırlanacağı üzere Rus hükûmeti, önceki dönemlerde Moskova ve St. Petersburg gibi büyük şehirlerden insanları askere almaktan kaçınmış ve daha yoksul bölgelerden gelen askerlere yüksek maaşlar ödeyerek dengeyi sağlamaya çalışmıştır.[iv]
Bazı görüşler, Rusya’nın ilhak ettiğini iddia ettiği[v] dört Ukrayna bölgesinden geri çekilmesinin mümkün olmadığını, ancak Kharkiv gibi bazı bölgelerdeki toprakların, Ukrayna’nın silahsızlandırılması karşılığında iade edilebileceğini öne sürmüştür. Bu yaklaşım, ateşkesi sağlamlaştırabilir ve Putin’in Rus bölgelerinin güvenliğini sağladığını iddia etmesine olanak tanıyabilir. Diğer yandan daha iyimser bazı Ruslar, Kharkiv’deki toprakların henüz tamamen kontrol altına alınmamış dört Ukrayna bölgesindeki topraklarla takas edilebileceğini düşünülmüştür.
Rusya, mevcut ekonomik yaptırımlara rağmen Çin, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerden aldığı destekle savaş ekonomisini sürdürebilecektir. Ancak Çin’in Avrupa pazarına odaklanması ve İran’da olası değişme ihtimali olan siyasî tutum ve dinamikler, bu desteğin sürdürülebilirliğini belirsiz kılmaktadır. Çin’in Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk yıllarında olduğu gibi Rus enerji şirketlerinden aynı düzeyde tedarik yapmaya devam etmeyeceği düşünülmektedir.
Ukrayna’nın Kursk hamlesi, “Zelenski yönetiminin güçlendiği” imajını yaratmış olsa da bu başarıların arkasında Batı’nın desteği ve yıpratma savaşının etkisi şüphesizdir. Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı yeni askerî yardımların, Rusya’nın ilerlemesini engelleyip müzakere masasına oturulmasını hedeflediği düşünülmüştür.
Rusya, Ukrayna’daki savaşın uzamasıyla birlikte hem iç hem de dış cephede bir “kısır döngü” içerisine girmiştir. Putin’in geniş çaplı bir askerî mobilizasyondan kaçınarak gönüllü birliklere ve sınırlı askerî hamlelere odaklanması, Rusya’nın savaşı sürdürme kapasitesini giderek zorlaştırmıştır. Ekonomik yaptırımların etkisiyle Moskova üzerindeki baskılar artarken, Batı’nın desteğini zayıflatma stratejisi de beklenen sonuçları verememiştir. Bu durum, Rusya’nın stratejik hedeflerine ulaşmakta zorlandığı ve uzun vadede daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalabileceği bir çıkmaz yaratmıştır.
Ek olarak savaşın bu denli yıllara uzaması durumuyla birlikte uzun süreli bir çıkmaza girmesi, Batı’nın Ukrayna’yı müzakerelere zorlamasına yol açmıştır. Ancak, bu tür bir müzakere sonucunda Ukrayna’nın bazı topraklarından feragat etmesi gerekebilir. Bu da iç kamuoyunda büyük bir direnişe, kargaşaya ve hatta devrilecek bir Zelenski yönetimin senaryo ihtimalini de beraberinde getirebilir.
Aynı zamanda Putin, Batı’nın özellikle ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteği azaltmak amacıyla uzun vadeli bir strateji izleyebilir. Bu strateji, doğrudan ve geniş çaplı bir askerî karşılık vermek yerine uluslararası arenada dikkatli diplomatik adımlar atarak Batı’nın Ukrayna’ya olan desteğini sorgulatmayı hedefleyebilir. Bu yaklaşım, Batı’da hem oluşan enerji, AB içi karışıklık ve ekonomik krize, ayrıca 2024 ABD seçimleri gibi iç politik gelişmelerin Ukrayna’ya verilen desteği zayıflatabileceği beklentisine dayanıyor olabilir. Bu strateji, Batı’nın iç siyasî baskıları nedeniyle Ukrayna’ya olan bağlılığını zayıflatmayı amaçlayan bir diplomatik manevra olarak değerlendirilebilir. Bu da Rusya’nın çatışmayı uzun vadede avantajına çevirebileceği bir yol olarak görüleceği öngörülebilir.
[i] James Holmes, “The Greats Agree: Ukraine’s Kursk Offensive Is Strategic Malpractice”, The National Interest, https://nationalinterest.org/blog/buzz/greats-agree-ukraines-kursk-offensive-strategic-malpractice-212455, (Erişim Tarihi: 31.08.2024).
[ii] Aleksey Smirnov, “Provol Soveshchaniye s Chlenami Pravitelstva Kurskoy Oblasti i Glavami Rayonov, Gde Obsudili Sozdaniye Dobrovolcheskogo Otryada «BARS-Kursk»”, Telegram, https://t.me/gubernator_46/8169, (Erişim Tarihi: 31.08.2024).
[iii] Anatol Lieven, “How the Russian Establishment Really Sees the War Ending”, Foreign Policy, https://foreignpolicy.com/2024/08/27/russia-establishment-ukraine-war-end-ceasefire/, (Erişim Tarihi: 31.08.2024).
[iv] Isabelle Khurshudyan ve Kostiantyn Khudov, “As Mobilization Rules Kick in, Some Ukrainian Men Pay to Flee, Dodging Draft”, The Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/2024/07/17/ukraine-mobilization-draft-dodgers-russia/, (Erişim Tarihi: 31.08.2024).
[v] “West condemns Russia’s ‘illegal’ annexation of Ukraine provinces”, Aljazeera, https://www.aljazeera.com/news/2022/9/30/west-condemns-russia-illegal-annexation-of-ukrainian-provinces, (Erişim Tarihi: 31.08.2024).