Analiz

Trump’ın Çekilme Tehdidi: Ukrayna Mineral Anlaşması Tehlikede mi?

Trump’ın arabuluculuk rolünü bırakması, Ukrayna’nın stratejik mineral yatırımlarını ve ABD’nin küresel prestijini doğrudan tehdit etmektedir.
ABD’nin Ukrayna’dan uzaklaşması, yalnızca Kiev’in değil, Washington’un da küresel rekabet sahasında güç kaybına uğramasına neden olabilecektir.
Çin ve Rusya, oluşacak jeopolitik boşluktan yararlanarak Ukrayna üzerindeki ekonomik ve siyasi nüfuzlarını artırabilecek potansiyele sahiptir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın 18 Nisan 2025 tarihinde yaptığı açıklamalarda, Rusya-Ukrayna Savaşı’na ilişkin arabuluculuk rolünü sorgulaması ve hızlı ilerleme olmazsa “çekilme” tehdidinde bulunması, Ukrayna ile ABD arasında yürütülen mineral anlaşması müzakerelerini doğrudan etkilemektedir.[1] Bugün itibarıyla Ukrayna ile ABD arasında yalnızca bir niyet muhtırası imzalanmış olup gerçek ve bağlayıcı bir yatırım anlaşması henüz hayata geçirilmemiştir.[2] Bu durum, sürecin kırılgan bir zeminde ilerlemekte olduğunu göstermektedir.

Trump’ın açıklamaları, sadece Ukrayna’nın savaş sonrası toparlanmasına yönelik umutlarını değil, aynı zamanda ABD’nin kendi ekonomik ve jeopolitik hedeflerini de tehdit eden bir belirsizlik yaratmaktadır. Çünkü Ukrayna’nın mineral kaynakları, sadece Kiev için değil, Washington için de Çin’in küresel mineral hegemonyasına karşı bir denge unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda Trump’ın arabuluculuktan çekilme ihtimali, mineral anlaşmasının tamamlanmasını doğrudan riske atmaktadır.

Ukrayna yönetiminin ABD ile mineral anlaşması imzalamaktaki amacı, yalnızca ekonomik kalkınmayı desteklemek değil, aynı zamanda ABD’yi güvenlik ve siyasi destek sürecine daha güçlü bir şekilde bağlamaktır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’nin Mart 2025 tarihinde Avrupa liderlerine yaptığı açıklamada belirttiği üzere, “güvenlik garantisi olmaksızın bir ateşkes anlaşması Ukrayna için son derece tehlikelidir” ifadesi, mineral anlaşmasının ardında yatan stratejik motivasyonu açıkça ortaya koymaktadır. Başka bir ifadeyle mineral anlaşması, Ukrayna için yalnızca bir yatırım projesi değil, aynı zamanda bir güvenlik ve siyasi koruma mekanizması işlevi görmektedir.

Trump’ın Kongo’daki mineraller üzerine geçmişte yaptığı eleştiriler hatırlandığında, Afrika’daki Çin yatırımlarına karşı gösterdiği sert tutum dikkate değerdir.[3] Trump, Çin’in Kongo’da nadir mineraller üzerindeki hakimiyetini uluslararası hukuk ve adalet normları açısından eleştirmiş ve bu konuyu seçim kampanyalarında sıklıkla gündeme getirmiştir. Bu bağlamda ABD’nin Ukrayna’dan çekilmesi yalnızca Kiev’in savunmasız kalmasıyla sonuçlanmayacak, aynı zamanda Washington’un Çin karşısında hem stratejik hem de etik bir pozisyon kaybı yaşamasına yol açabilecektir.

Öte yandan ABD’nin barış sürecinden çekilmesi, Çin ve Rusya için yeni fırsatlar doğuracaktır. Çin’in halihazırda küresel nadir toprak mineralleri üretiminde lider konumda olması ve Ukrayna’daki potansiyel rezervlere doğrudan erişim fırsatı elde etmesi, Pekin’in enerji dönüşümü ve ileri teknoloji alanlarındaki küresel hegemonyasını daha da güçlendirebilecektir. Rusya’nın ise ABD’nin bölgeden geri çekilmesini Kiev üzerinde askeri ve siyasi baskıyı artırmak için kullanabilir. Böyle bir senaryoda, Ukrayna’nın hem ekonomik hem de askeri direnç kapasitesi ciddi biçimde zayıflayabilecektir.

Trump yönetiminin Ukrayna’ya yönelik stratejisinde ekonomik çıkarların öne çıktığı ve güvenlik politikalarının ikinci plana itildiği gözlemlenmektedir. Bu yaklaşım, ABD’nin yalnızca Ukrayna’daki etkisini değil, genel anlamda Batı ittifakındaki liderlik rolünü de riske atmaktadır. Nitekim ABD’nin Ukrayna’dan uzaklaşması, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefikleri arasında güvensizlik yaratabileceği gibi, Avrupa’nın Rusya’ya karşı daha savunmasız bir pozisyonda kalmasına da yol açabilecektir.

Mineral anlaşmasının başarısızlığa uğraması halinde yalnızca Ukrayna’nın değil, aynı zamanda ABD de küresel ekonomik rekabette ciddi bir dezavantajla karşı karşıya kalacaktır. Günümüzde küresel enerji ve ileri teknoloji pazarlarında lityum, nikel ve kobalt gibi kritik minerallerin önemi giderek artmakta, bu kaynaklar enerji dönüşümü, elektrikli araç üretimi, batarya teknolojileri ve savunma sanayii gibi stratejik sektörlerde temel ham maddeler olarak değerlendirilmektedir. 

Eğer Ukrayna’daki bu stratejik kaynaklar Batılı şirketler yerine Asyalı aktörlerin nüfuzu altına girerse, ABD’nin yeşil enerji dönüşümü hedeflerine ulaşması önemli ölçüde sekteye uğrayabilecektir. Ayrıca ileri teknoloji sektörlerinde rekabet üstünlüğü sağlayabilmek için gerekli olan ham madde güvenliğinin zayıflaması, ABD’nin küresel ekonomik liderliğini sürdürme kapasitesini de olumsuz etkileyebilecektir. Uzun vadede ABD’nin enerji bağımsızlığı ve savunma sanayii tedarik zincirlerinde dışa bağımlılığı artabilecek, bu da ulusal güvenlik açısından yeni kırılganlıklar yaratabilecektir. Sonuç olarak mineral anlaşmasının akamete uğraması, yalnızca Ukrayna’nın değil, doğrudan ABD’nin de küresel güç mücadelesindeki konumunu zayıflatabilecek çok boyutlu bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.

Rusya ile Çin’in bu süreçte koordineli bir şekilde hareket etme ihtimali de dikkate alınmalıdır. Her iki ülkenin Ukrayna üzerinden Batı ittifakını zayıflatma ve kendi ekonomik-siyasi etkilerini genişletme hedefleri paralel görünmektedir. Dolayısıyla ABD’nin Ukrayna’dan çekilmesi halinde oluşacak jeopolitik boşluk, hem Rusya’nın askeri ilerlemelerine hem de Çin’in ekonomik yayılmasına zemin hazırlayabilecektir. Bu olasılık, sadece Ukrayna’nın değil, tüm Avrupa güvenliğinin de tehdit altına girmesi anlamına gelecektir.

Ukrayna’nın Avrupa ülkeleriyle olan dayanışması önemli olmakla birlikte Avrupa’nın tek başına Ukrayna’nın ekonomik ve askeri ihtiyaçlarını uzun vadede karşılaması mümkün görünmemektedir. Bu nedenle ABD’nin geri çekilmesi, Ukrayna’nın Batı bloğu içerisindeki konumunu da zayıflatabilecektir. Böyle bir senaryoda, Ukrayna’nın uzun vadede ekonomik toparlanma ve siyasi bağımsızlık hedeflerini gerçekleştirmesi son derece güçleşecektir.

Sonuç olarak ABD’nin arabuluculuk sürecinden çekilmesi halinde Ukrayna’nın mineral kaynaklarından elde etmeyi hedeflediği ekonomik ve jeopolitik kazanımların büyük ölçüde zayıflayacağı öngörülmektedir. Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşa ve ekonomik toparlanma süreçleri ağırlaşabilecek, ülkenin dış yatırım çekme kapasitesi ciddi biçimde gerileyebilecektir. ABD’nin desteğini kaybeden Ukrayna, Rusya’nın askeri ve siyasi baskısına daha açık hale gelebilecek, bu durum Avrupa güvenlik dengelerini de olumsuz etkileyebilecektir. Çin’in boşalan yatırım ve nüfuz alanını hızla doldurarak Ukrayna’nın stratejik mineraller üzerindeki kontrolünü dolaylı yollardan artırması kuvvetle muhtemel görünmektedir. Ayrıca Batı’nın enerji dönüşümü ve ileri teknoloji stratejileri için kritik önemdeki ham madde kaynaklarına erişimi zorlaşabilecek, bu da ABD’nin ve Avrupa’nın küresel rekabet gücünü uzun vadede aşındırabilecektir. Ukrayna’nın Batı’yla tam entegrasyon umudu zayıflayabilecek ve ülke, donmuş bir çatışma bölgesi haline gelerek jeopolitik olarak kırılgan bir tampon devlet konumuna itilebilecektir.


[1] “Trump says US will ‘pass’ on Ukraine peace talks if no progress soon”, BBC News, https://www.bbc.com/news/articles/c20x5xn1g92o, (Erişim Tarihi: 19.04.2025).

[2] “What we know about US-Ukraine minerals deal”, BBC News, https://www.bbc.com/news/world-65288255, (Erişim Tarihi: 19.04.2025).

[3] “Zhao Ziwen, “US Lawmakers Urged to Stop China’s Critical Minerals Exploitation in DR Congo”, South China Morning Post, https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3303889/us-lawmakers-urged-stop-chinas-critical-minerals-exploitation-dr-congo, (Erişim Tarihi: 26.03.2025).

Aybike VRESKALA
Aybike VRESKALA
Hacettepe Üniversitesi İngilizce-Fransızca Mütercim ve Tercümanlık (Çift Anadal) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü (Özel Öğrenci)

Benzer İçerikler