Analiz

Türkiye’nin Avrupa Birliği Açısından Stratejik Önemi: Yeni Jeopolitik Gerçekler

Türkiye, yeni oluşacak “Avrupa Güvenlik Yapısı” içerisinde önemli bir role sahip olabilir.
AB, yeni güvenlik paradigmasını oluşturabilmek için Avrupa dışından ülkelere ve oluşumlara başvurmak zorunda kalabilir.
Yakın gelecekte AB’nin dünyadaki yeni jeopolitik gerçekleri yansıtacak şekilde Türkiye’yle ilişkilerini yeniden hızlı bir şekilde düzenlemesi gerekebilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Trump yönetiminin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) yönelik değişen tutumu, Avrupa Birliği’ni (AB) kaçınılmaz bir gerçekle yüzleşmeye zorlamaktadır. Zira Türkiye’nin stratejik önemi artık göz ardı edilemez seviyeye gelmiştir. Son dönemde yaşanan gelişmeler, AB’nin ortaklıklarını yeniden değerlendirmesinin aciliyetini ortaya koymaktadır. Trump’ın Rusya’yla devam eden savaşla ilgili görüşmelerde AB ve Ukrayna’yı dışlaması, Danimarka’nın Grönland’ını satın alarak topraklarını genişletme niyetini dile getirmesi ve NATO’nun önemini küçümsemesi, Avrupa’nın güvenlik ve istikrar arayışında Türkiye’yi vazgeçilmez bir aktör haline getirmektedir.

Trump yönetimi, NATO’ya yönelik şüpheci bir yaklaşım sergileyerek savunma harcamaları hedeflerini karşılamayan müttefikleri koruma taahhütlerini sorgulamaktadır. Trump’ın ittifak ülkelerine yönelik “Eğer ödemezlerse, koruma alamazlar. Bu kadar basit” şeklindeki ifadeleri, Avrupa’da NATO’nun geleceği konusunda endişelere yol açmaktadır. Avrupa liderleri, bu konuda üç ana gruba ayrılmış durumdadır. Charles de Gaulle’den esinlenerek “Gaullistler” olarak adlandırılan ilk grup, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un öncülüğünde, kıtanın stratejik özerkliğini savunmakta ve Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) olan bağımlılığın azaltılmasını talep etmektedir.

İkinci grup, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi ülkelerin dahil olduğu ve transatlantik bağların sıkı tutulmasını savunanlardır. Rusya’nın saldırganlığı karşısında NATO’yu “tek güvenilir güvenlik şemsiyesi” olarak gören bu grup, ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığının artırılmasını talep etmektedir. Üçüncü grup ise Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi liderlerin temsil ettiği, Rusya’yla daha pragmatik bir ilişki kurulmasını savunan kesimdir. Bu liderler, Moskova’yla diplomatik diyalog olmadan uzun vadeli istikrarın sağlanamayacağını savunmakta ve ekonomik ve askeri çatışmaların daha da tırmanmasına karşı çıkmaktadır.

Bu gruplar arasındaki bölünmeler, AB’nin birleşik bir güvenlik stratejisi oluşturmasını zorlaştırmaktadır. Özellikle Trump yönetimi altında ABD’nin dış politika önceliklerinin değişmesi, Avrupa’nın küresel düzendeki uyumunu sorgulatmaktadır. Konuyla ilgili Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS) 2024 raporu,[i] Avrupa’daki NATO üyesi ülkelerin savunma bütçelerini artırmalarına rağmen askeri yeteneklerini henüz tam olarak geliştiremediğini ortaya koymaktadır. Bu durum, dış aktörlerle işbirliğini daha da önemli hale getirmektedir.

NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan ve savunma sanayisinde hızla gelişen Türkiye, özellikle İnsansız Hava Araçları (İHA) teknolojisindeki ilerlemelerle Avrupa güvenliğinde kilit bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki kontrolü, özellikle Ukrayna’daki gerilimler devam ederken stratejik önemini daha da artırmaktadır. Türkiye, Avrupa güçlerinin aksine Ukrayna ve Rusya arasında dengeli bir siyaset yürütmektedir. Kiev ve Moskova arasında tahıl ihracatı anlaşmalarını kolaylaştırarak küresel gıda tedarik zincirlerinin korunmasına katkıda bulunan Türkiye, aynı zamanda esir değişim müzakerelerinde merkezi bir rol üstlenerek her iki tarafla da diyalog kurma becerisini göstermiştir.

Avrupa Komşuluk Konseyi Direktörü Samuel Doveri Vesterbye, AB-Türkiye yakınlaşmasının mevcut potansiyelinin üç temel unsura bağlı olduğunu belirtmektedir: “İlk olarak, Gümrük Birliği reformu doğrudan gündeme geri getirilmeli ve mümkün olan en kısa sürede müzakere edilmeye başlanmalıdır. Eğer Gümrük Birliği yenilenirse, ortak güvenlik ve dış politikanın daha da uyumlu hale geleceği söylenebilir.” [ii] İkinci olarak Vesterbye, güvenliğin yeniden gündeme alınması gerektiğini vurgulamaktadır:[iii]

“Şu anda Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) ve Avrupa Savunma Fonu gibi girişimlerde engeller var. Güvenlik konularına odaklanmak akıllıca olacaktır. Ancak AB içindeki engeller nedeniyle ilerleme sağlanamayabilir. Bu durumda İngiltere, Fransa ve diğer AB ülkeleriyle birlikte çalışarak Türkiye’yi NATO çerçevesinde bir Avrupa güvenlik anlaşmasına dahil etmek önemli olacaktır.”

Üçüncü olarak bağlantılılığın AB-Türkiye ilişkileri için önemine dikkat çeken Vesterbye, şu ifadeleri kullanmıştır: “Brüksel ve Ankara arasında Orta Asya, Kafkaslar ve Orta Doğu’da daha fazla işbirliği potansiyeli bulunmaktadır.” [iv]

Türkiye’nin göç yönetimindeki rolü, AB için önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. AB yetkilileri, 2016 AB-Türkiye Anlaşması gibi önceki anlaşmaların krizin stabilize edilmesine yardımcı olduğunu kabul ederek göç konusunda yeni ve güçlendirilmiş anlaşmaların gerekliliğini vurgulamaktadır. Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişi ve kamuoyunun değişen talepleri, liderleri daha sert göç politikaları ile halkın beklentilerini dengelemeye zorlamaktadır. Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin desteğiyle göç kurallarının sıkılaştırılması talebi mecliste kabul edilmiştir. İtalya ise göçmen işlemlerini AB dışı bir ülkeye devretme ve başarısız sığınmacıların geri gönderilmesini hızlandırma planını hayata geçirmektedir.

Diğer Avrupa liderleri, sınır güvenliği ve kontrollerin artırılması çağrısında bulunmaktadır. Düzensiz göç akınlarının kontrol altına alınmasında Ankara’yla yapılan işbirliği, AB liderlerinin seçmen tabanını güçlendirmesi açısından hayati öneme sahiptir. Güvenliğin ötesinde Türkiye, AB için önemli bir ekonomik ortaktır. Enerji alanında da Türkiye’nin rolü giderek genişlemektedir. Avrupa’nın Rus gazından uzaklaşma çabaları kapsamında Türkiye, Azerbaycan ve Doğu Akdeniz’den gelen sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ve boru hatları için kilit bir transit üssü konumundadır.

Sonuç olarak değişen küresel güç dinamikleri karşısında AB, güvenlik, ekonomi ve göç gibi acil sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye’nin askeri gücü, ekonomik bağları ve stratejik konumu, Avrupa’nın gelecekteki yol haritasında vazgeçilmez bir ortak olduğunu göstermektedir. Yakın gelecekte AB’nin dünyadaki yeni jeopolitik gerçekleri yansıtacak şekilde Türkiye’yle ilişkilerini yeniden hızlı bir şekilde düzenlemesi gerekebilir.

[i] “The Armed Conflict Survey 2024”, IISS, https://www.iiss.org/publications/armed-conflict-survey/2024/armed-conflict-survey-2024/, (Erişim Tarihi: 02.07.2025).

[ii] “Uzmanlara göre, AB’nin ‘Fikirdaş Ülkeler Girişimi’ zamanında bir adım”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlara-gore-ab-nin-fikirdas-ulkeler-girisimi-zamaninda-bir-adim/3504990, (Erişim Tarihi: 02.07.2025).

[iii] Aynı yer.

[iv] Aynı yer.

Kamil SARI
Kamil SARI
Kamil Sarı, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Tarih Bölümü ve İstanbul Üniversitesi (AUZEF) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencisidir. İyi derecede İngilizce bilen Kamil’in başlıca ilgi alanları; Avrupa Siyaseti ve Ekonomi'dir.

Benzer İçerikler