Perşembenin gelişi çarşambadan belli gibi. Kendi ülkesinde bile başlı başına bir kriz haline dönüşen ve olay bir adam haline dönüşen çiçeği burnunda ABD yeni Başkanı Donald Trump anlaşılan o ki tüm dünya açısından bir gerginlik merkezi olacak.
Diğer taraftan, burada Trump’ı tamamen günah keçisi yerine koyarak ona çok da fazla haksızlık yapmamak gerekiyor. Trump, sadece ve sadece devraldığı koskoca bir enkazdan elinde olmayan bir “sihirli değnek” ile “Eski Amerika”yı yeniden inşa etmek istiyor; aynen SSCB’nin dağılma sürecindeki Gorbaçov örneğinde görüldüğü üzere…
Dolayısıyla, ekonomisi hapı yutmaya başlamış bir Amerika için Trump son çare gibi görünüyor.
Peki, Trump üzerinden ABD’nin bu çıkışı yakalayabilmesi mümkün mü? Kesinlikle ama kesinlikle hayır! Çünkü ABD’nin içinde bulunduğu kriz her şeyden önce konjonktürel değil, yapısal bir krizdir. Yani çok ama çok daha derin-geniştir ve bunun üstesinden de bir ya da iki başkanlık döneminde gelebilmesi mümkün görünmemektedir.
ABD, kendisinin yol açtığı uluslararası sistem kriziyle yüzleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla daha önce karşılaşmadığı, deneyim sahibi olmadığı bir buhranın içinden geçmektedir. Bu krizin nedeni her ne kadar “ötekiler”e bağlansa da, ABD açısından artık “iç sistem sorunu” “uluslararası sistem sorunu”nun bir kaç adım önüne geçmiştir. İçeride, başta Beyaz Saray ve çevresi olmak üzere başlayan ve her geçen gün yayılma eğilimi gösteren protestolar/şiddet olayları bunun en temel göstergesidir.
ABD’li şirketlerin çıkarları üzerine kurulu sistem/devlet anlayışı (ki bundan dolayı “Amerika Birleşik Şirketler Devleti” ifadesi çoğumuzun malumudur), bu şirketlerin iflas etmeye başlamasıyla birlikte çöküş sürecine girmiştir. Trump ile yapılmaya çalışılan, bu çöküşe ani bir fren yaptırmaktır.
Bundan dolayı olsa gerek şirketler son numaralarını Trump üzerinden çekmektedirler. Trump’ın “sistem” değil, “halk” demesi bu açıdan sizleri aldatmamalı. Böylece hem halkın sisteme yönelik tepkisini dindirmek ve onları yeniden sisteme kazandırarak ülke içindeki olası bölünmenin/iç savaşın önüne geçmek hem de yeni başlatacağı, kaba güce dayalı politikaları için kamuoyu desteği sağlamak istemektedir.
Bu noktada Gorbaçov edasıyla seçim zaferi sonrası balkon konuşmasında önce “ekonomi” diyen Trump, daha göreve başlamadan çok hızlı bir şekilde “Putinleşme” sürecine girmiş görünmektedir. Çünkü elindeki en güçlü araç; Putin’in de en büyük gerekçesini, son şansını ve dayanak noktasını oluşturan “silah”tır. Fakat karşısında eski bir “Ötekiler Dünyası” yer almamaktadır ve ABD’nin kolay ve ucuz zaferler elde edeceği günler çoktan geride kalmıştır.
Bu maddeler daha da arttırılabilir. Ama özü itibarıyla bakıldığında, ABD ve tüm dünya açısından kriz bu meseleler etrafında dönmektedir. Dolayısıyla, aslında sorun sadece ABD’ye mahsus değildir. Buradaki fark, düne kadar ABD’de kendisini pek hissettirmeyen ve kendi sınırları dışında gösterilmeye çalışılan krizin bu ülkede de patlak vermiş olmasıdır. Daha doğru bir ifadeyle, krizin asıl kaynağının bu ülke olduğunun artık Amerikalılar tarafından da anlaşılmaya başlanması, ABD’nin artık bunu gizleyemez hale gelmesi ve mızrağın çuvala sığmaması gerçekliğidir.
Bundan dolayı da ABD’de bir sistem değişikliği kaçınılmaz hale gelmeye başlamıştır. Trump’ın verdiği en önemli mesaj budur. Bu sistem değişikliğinin ABD içinde ve dünyada ne tür tepki ve sonuçlara yol açabileceği ise en büyük soru işareti ve açıkçası endişe kaynağıdır.
ABD açısından önünde üç seçenek söz konusudur: 1) Ya yenilgiyi kabul edecek, toparlanma için o “muhteşem yalnızlık” politikasına dönecek; 2) Ya elindeki en güçlü araca başvuracak ve dünyada üçüncü büyük savaşı başlatacak; 3) Ya da paşa paşa mevcut durumu kabullenip, çok kutuplu bir dünyaya ve bu noktada yeri geldiğinde paylaşımcı işbirliklerine hazır olacak.
İlk olasılığa dönmesi mümkün değil. Çünkü öncelikle bununla ilgili bir tecrübesi ve işleri düzeltebilmesi için kaynağı yok. Daha da ötesi kendi içinde bölünme ve güçlü bir iç savaş olasılığı ile neredeyse eşdeğer. İkinci olasılık kendisinin de sonu anlamına geliyor. Dolayısıyla geriye son seçenek kalıyor ki, bu seçenek kendisine çok da yabancı değil. Onun açısından uygulanabilir bir opsiyon gibi görünüyor. Bu konuyu Trump’ın verdiği son mesajlar üzerinden ele almaya devam edeceğiz…